Prof. Dr. Mehmet Haberal, Türkiye’nin en önemli bilim insanlarından biri.  Başkent Üniversitesi’nin kurucusu, Dünya Organ Nakli Derneği Başkanı, sağlık alanında birçok ilki o gerçekleşti. 3 Kasım 1975’te Türkiye’deki ilk organ nakli ameliyatı da onlardan biri. Başarılı operasyonlarıyla tüm dünyanın saygınlığını kazandı. 46 yıllık arkadaşı Feyyaz Artukoğlu, Haberal’ın “Seyir Defteri”ni iki cilt kitapta topladı ama daha yolun yarısına bile gelemedi. Bir ömre bu kadar başarı ve yaşanmışlığın sığması ise herkesi şaşırtıyor. Azerbaycanlı bir bilim kadının Haberal için söyledikleri de bunun örneği…
Prof. Dr. Mehmet Haberal, Saygı Öztürk’ün sorularını yanıtladı.
‘SEYİR DEFTERİ’Nİ YAZDI Haberal, kendisine verilen ödülü almak için bir törene katıldı. Özgeçmişi okunuyordu. Azerbaycanlı kadın, Haberal’ın arkadaşı Feyyaz Bey’e, “Haberal nece yaştadır?” diye sordu. Feyyaz Bey, niçin sorduğunu söyleyince kadının cevabı şöyle oldu: “Bunca işi yapabilmesi için mutlaka 200 yaşında olması gerekir.” Haberal, Pakistan’daki bir toplantıya gitti. O gün otele yapılan saldırıda 8 kişi öldürüldü. Polis, bilim insanlarını korumak için alarma geçti. Haberal’ı havaalanından 50 polis getirdi. Otelde yemek saatinin dolmasına 20 dakika vardı. Görevli, “20 dakika içinde lokantayı terk etmeniz gerekir” uyarısında bulundu. Bir Pakistanlı Haberal’ı tanıdı. “Siz istediğiniz kadar kalabilirsiniz. Depremde bir uçak dolusu yardım malzemesi göndermenizi unutmadık” dedi. Haberal kadirşinaslık karşısında çok duygulandı. CEZAEVİNDE NAMAZ Haberal’ın ömrü hastane koridorlarında hastalara şifa dağıtarak, bilimsel konferanslarda tıptaki gelişmeleri anlatarak geçti… Ancak bir dönem vardı ki hayatının en zor günlerini yaşadı. 13 Nisan 2009’da Ergenekon kumpasında tutuklandı. 4 yıl 4 ay özgürlüğünden mahrum bırakıldı. Bu durum anne ve babası da kahretti. Bu üzüntüye dayanamadılar. Haberal’ın babasının cenazesine katılmasına izin vermediler. Cezaevindeki odasında onun için gıyabi cenaze namazı kıldı. Annesinin cenazesine ise sıkı önlemler altında getirildi ve aynı gün cezaevine götürüldü. O günleri anlatırken gözleri dolan Haberal, “Niçin 4 yıl 4 ay cezaevinde tuttular, hâlâ nedeni belli değil. Bizi tutuklayanlar da şimdi ya tutuklu ya kaçak” diyor.
Mehmet Haberal’ın odasında Atatürk için ayrılmış köşe var.
ÖZEL ATATÜRK KÖŞESİ Haberal’ın odası aldığı sayısız ödülle doldu. Ancak o ödüllerin arasındaki bir maket dikkat çekiyor. O da kumpas davasında tutuklu kaldığı Silivri Cezaevi’ndeki hücresinin maketi... Haberal, 4 yıl 4 ay geçirdiği hücrenin maketini göstererek “Yaşamım tutsak alındı, zamanım yok edildi. Artık ne tutsak alınan yaşamımı yeniden yaşayabilirim, ne yok edilen zamanımı geri getirebilirim” diyor. Ardından da Hz. Ömer’in “Yaydan çıkan ok, ağızdan çıkan söz, kaçan fırsat, geçen zaman bir daha geri gelmez” sözlerini hatırlatıyor. Haberal’ın odasında Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve hocası İhsan Doğramacı için özel bir bölüm ayrılmış. Duvarda, Atatürk hakkında çıkarılan idam fermanının orijinali asılı. Haberal, KKTC’de yaşadığı bir anısını da paylaştı. Mehmet Haberal’a, girişte pasaport polisi, “Pasaportunuza damga vurmayalım. Diğer ülkelere girişte zorluk çıkarırlar” dedi. Haberal bu sözlere çok üzüldü, polise “Sen kendi ülkeni tanımazsan başkası hiç tanımaz” karşılığını verdi. Pasaportunu polise uzattı ve damgayı vurmasını istedi. ‘O BİR SANAT ESERİ’ Haberal’ın odasındaki ödüller arasında da ilkler var. Ürdün’de Şeyh-Ül Cerrahi Ödülü ilk kez Prof. Dr. Haberal’a verildi. Törende ödül gerekçesi açıklanırken, “Biz, ülkemiz için 12 saat çalışırız. Mehmet Haberal, ülkesi için, insanlık için 24 saat çalışıyor” denildi. Yabancı bir bilim insanı ise Haberal’ı, “Bir sanat eseridir. Herkes onu dikkatlice muhafaza etmelidir” sözleriyle anlattı.

Liderleri de tedavi etti

Mehmet Haberal, sohbetimizde ilginç anılar anlatıyor: “Merhum Başbakan Bülent Ecevit, Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde çok başarılı bir şekilde tedavi edildi. O kadar ki hastane odasında liderler toplantısı yaptı. Zaman zaman Tayyip Bey, Abdullah Gül, Meclis Başkanı, diğer değerli arkadaşlarımız Başkent Üniversitesi’ne gelir. Dolayısıyla, bu mizah bile, maalesef savcı tarafından adeta bir örgüt organizasyonu olarak gündeme getirilmişti.”