Röportaj: Birgan Bileke Son 30 yıldır dünya çapında yaşanan iklim değişikliklerine yönelik bir analiz yapmanız gerekse, neler söylersiniz? Aslında iklim değişikliği biz endüstriyel anlamda kömür, petrol ve doğal gaz kullanmaya başladığımız zaman ortaya çıkan bir olgu, ama artık bizim gözümüze çarpıp dikkatimizi çekmeye başlaması 1980’lerden sonradır. İklim dünya tarihi boyunca hep değişmiştir. Bundan çok daha sıcak ve çok daha soğuk olduğu pek çok zaman olmuştur. Ama bu değişiklikleri geçmişte yaşananlardan ayıran iki çok önemli özellik var. İlki, tarihte ilk defa bir canlı türü bilerek ve isteyerek dünyanın iklimini değiştiriyor. Daha önceki değişikliklerin tümü doğal olaylardan kaynaklanmıştı. İkincisi ise, bu belki de dinozorların neslinin tükenmesine neden olan göktaşı hariç gerçekleşen en hızlı iklim değişikliği. Yani sorunumuz iklimin değişmesi değil sadece, bu değişikliğin canlıların ayak uyduramayacakları kadar hızlı olması. Son iki yüzyılda yaşanan çevresel değişimler daha önceki zamanlarda milyonlarca yılda yaşanıyordu ve canlılar bu yüzden uyum sağlayabiliyordu. Oysa şu an yaşamakta olduğumuz değişiklikler o denli büyük ve hızlı ki çoğu canlı türü uyum sağlayamadan yok oluyor veya yok olmak üzere. Genelde yok olan canlı türü dediğimizde aklımıza hep bir buzun üzerindeki kutup ayısı geliyor, ama asıl önemli olan kendi coğrafyamızda yaşayan ve hayatı her geçen gün zorlaşan canlılar, buğday gibi, fındık gibi, kayısı gibi, hamsi gibi. Bizim için önemli olan bu türlerin azalması da yakın bir gelecekte bizleri de etkilemeye başlayacak. Bütün bu gelişmelerin meydana gelmesine neden olan en önemli faktörler hangileri? İklimin değişmesine neden olan iki ana faktör var. Bunların ilki, fosil yakıtlar denen kömür, petrol ve doğal gaz. Bunlar yandığında atmosfere karbondioksit gazı çıkıyor ve karbondioksit gazı da atmosferin ısınmasına neden oluyor. Ne yazık ki karbondioksit salmadan kömür yakabilmenin de bir yolu yok. Bugün yok, gelecekte de olmayacak. Bu nedenle küresel ısınmayı durdurmanın en önemli yolu fosil yakıtlar yerine enerji üretimi için yenilenebilir kaynaklara yaslanmak. İklim değişikliğinin ikinci önemli nedeni de endüstriyel tarım ve hayvancılık. Özellikle endüstriyel hayvancılık çok miktarda karbondioksit ve metan salınmasına neden oluyor. Bu gazlar sera gazı olduğundan atmosferi ısıtıyorlar. “Bunca insanı nasıl besleyeceğiz peki?” diye sorduğunuzu duyuyor gibiyim. Cevabı basit, yeme biçimimizi değiştirerek. Eğer dikkatli davranırsak bu dünya hepimize yetebilir. Özellikle de yiyeceklerimizi israf etmezsek. levent-kurnaz4 DEĞİŞİKLİĞİN NEDENİ DAHA FAZLA TÜKETİM Bugün toplumda doğa bilinci konusunda başarılı bir farkındalık çalışması yapılsa, hangi konularda olumlu gelişmelere imza atılır? Bu gelişmelerin olması kaç yılı bulur? Ne yazık ki iklim değişikliği ile doğa bilinci birbiriyle doğrudan ilişkili iki konu değil. İklim değişikliği daha çok bizim her geçen gün daha ileri bir tüketim toplumu olmamız sebebiyle etkilerini artarak gösteriyor. İnsanlarımızın önemli bir kısmı da bu değişikliklerin farkında ama bu değişikliklerle o değişiklikleri nedenleri arasındaki bağı kurmuyor. İklim değişikliğinin nedeni bizim her geçen gün biraz daha fazla tüketmemizdir. Bu tüketimi sağlayabilmek için fosil yakıtlardan faydalanıyoruz, bu da iklimi değiştiriyor. Esas yapmamız gereken farkındalık çalışması burada gerekli. Farkındalık çalışmasının kilit noktası nedir? Her geçen gün dünyanın kaynaklarını biraz daha tüketiyoruz ve bu kaynaklar sınırsız değil. Bir yandan kaynaklar tükenirken diğer yandan da bu tüketim doğaya zarar veriyor. Bizim anlamamız ve öğrenmemiz gereken şey atmosferi ve doğayı başka devletler veya şirketler değil günlük yaşamda verdiğimiz kararlarla hepimiz kirletiyoruz. Ne yazık ki dünyanın artık kişilerdeki bilincin eğitim yoluyla birkaç nesilde gelişmesini bekleyecek vakti kalmadı. Hızlı bir biçimde gerekli adımları atmamız gerekiyor, yoksa o eğittiğimiz nesiller bizlere hiç iyi gözle bakmayacaklar çünkü onlara güzel bir gelecek bırakmıyoruz. TÜRKİYE SU FAKİRİ OLMAYA İLERLİYOR İklim değişikliklerinin dünyanın pek çok yerindeki güzellikleri yok edeceğine dair pek çok söylem var. Venedik’in sular atlında kalması vb... Bizleri, bekleyen bu tür gelişmelere örnek verseniz neler söylersiniz? Benim açımdan dünyanın en büyük güzelliği alınacak bir rahat nefes, içilecek bir bardak temiz su ve yenilecek bir dilim taze ekmektir. İklim değişikliği bunların tümünü kısa vadede elimizden almaya başlayabilir. İstanbul’da bu kışı soğuk görmeden geçirdik. Gelecek yaz aylarının da bize fazlasıyla sıcak geleceğini düşünüyorum. Ağustos ayında sokaklarda rahat bir nefes almakta zorlanacağız. Bu her geçen sene yavaş yavaş artarak devam edecek. Ülkemiz artan nüfusla birlikte su fakiri olmaya doğru hızla ilerliyor. İklim değişikliği içinde yaşadığımız coğrafyada yağışları ciddi oranda azaltacak. Bu nedenle kısa vadede olmasa da çocuklarımız içecek temiz su bulmakta zorlanacaklar. Tarım ise çoğunlukla yağmur suyuna bağlı olduğu için azalan yağışlardan son derece kötü etkilenecektir. Tüm bunlardan dolayı Venedik’in sular altında kalması gibi bizi uzaktan ilgilendiren konulardansa günlük hayatta karşımıza daha sıklıkla çıkmaya başlayan sorunlar bizim için daha önemli olacak diye düşünüyorum. İklim değişiklikleri tarımı, hayvancılığı vb. pek çok alanı da etkileyeceğinden toplumsal değişikliklerden de söz etmek mümkün. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Toplumsal değişiklikleri genelde sadece bir tek sebebe bağlamak oldukça güç. Çevresel faktörlerdeki değişiklik tarihte de çoğu zaman toplumsal değişikliklerin temelini oluşturmuş. Mesela Orta Asya’da yaşanan iklim değişikliği nedeniyle Kavimler Göçü yaşanmış diye öğrendik hepimiz. Ama eminim ki o noktada Çin Devleti ile olan politik ilişkiler de bu göçün yönünü belirleyen ana faktörlerden biri olmuştur. Benzer şekilde güneyimizdeki ülkelerde de geçtiğimiz senelerde önemli değişiklikler oldu. Hatırlarsınız bu değişiklikleri ateşleyen olay Tunuıs’ta bir satıcının çocuklarını besleyememekten dolayı kendini yakmasıydı. Yani bu olaylarıntemelinde kuraklığa bağlı olarak gıda fiyatlarında görülen ciddi artış var, ama bu hiçbir zaman tek sebep değil. Suriye’de de uzun süren kuraklığın köylerden varoşlara ittiği köylülerin çeşitli etkilere açılması olayların alevlenmesine neden olan başlıca noktalardan biriydi. Bu nedenle dünya şu anda endişe ile iklim değişikliğinin getireceği toplumsal değişiklikleri bekliyor. Küresel düzen içerisinde özellikle tarım ürünlerinin fiyatlarında ve akışlarında önemli bir değişiklik görülmediği takdirde bu olayları ertelemek mümkün ama varlığına güvendiğimiz besin kaynakları bir gün kuruyacak olursa bunun getireceği sosyal kargaşayı tahmin edebilmek çok da güç değil. levent-kurnaz SITMA GİBİ HASTALIKLAR ARTABİLİR İklimden kaynaklı Türkiye’yi ne tür gelişmeler bekliyor? Ülkemiz dünyada iklim değişikliğinden en fazla etkilenmesi beklenen bölgelerden birinde yer alıyor. Bu kadar etkilenebilir olmamızın iki ana nedeni var. Öncelikle su kaynaklarımız sonsuz değil ve iklim değişikliğinden önemli ölçüde etkilenebilir durumda. İkinci ana neden de nüfus yoğunluğu yüksek bir bölgede yer almamız, yani bu su kaynaklarını dağıtmamız gereken çok kişi var ve bu kişi sayısı da her geçen gün artıyor. Bu nedenle su kaynaklarımızı çok dikkatli korumamız gerekiyor, çünkü gelecekte yağışın %25-30 oranında azalmasını bekliyoruz. Bunun yanında bir de yağış sık ve az yerine seyrek ve yoğun geleceği için toprağın beslenmesi de güçleşecek. Bizi bekleyen en önemli sorun bu. Küresel ısınma dediğimizde kişiler 3-5 derece ısınmanın zararı olmayacağını düşünüyor. Oysa ki ısınmanın en kötü problemi ortalamanın artması değil, uç olayların çoğalması. Yani yazın İstanbul’da normalde 29 derece olan ortalama en yüksek sıcaklığın 34 dereceye yükselmesi gözümüzü fazla korkutmaz ama yazın en sıcak günü 36-37 dereceden 46-47 dereceye çıktığından ciddi sağlık problemleri görülecektir. Bu konuda bir örnek vermenizi istesek? Sağlık ile ilgili bir diğer sorun da bulaşıcı hastalıklardan geliyor. Biliyorsunuz bu kış İstanbul’da doğru düzgün soğuk hava görmediğimizden ortalıkta sivrisinekler cirit atıyor hala. Bu yaz İstanbul’da yaşayacağımız sivrisinek problemini hayal edebilirsiniz sanırım eğer ciddi önlemler alınmazsa. Sıtmanın ülkemizde fazla yayılamamasının en temel nedeni sivrisineklerin kışı geçirememesidir. Bu kış olduğu gibi sivrisinekler kışı geçirecek olurlarsa sıtma örneğinde olduğu gibi bulaşıcı hastalıklar hızla artabilir. Haberlerde duyduğumuz üzere, Zika virüsünü yayan sivrisinek türü de Marmara ve Doğu Karadeniz bölgelerinde kışı geçirmeyi başarıyormuş. Son olarak, bizim güneyimizdeki ülkelerde bu sorunlar bizden çok daha şiddetli yaşanacak ve çaresiz kalan insanlar kuzeye doğru göç etmek isteyecekler. Her sene Akdeniz’i geçmeye çalışan sürüyle göçmen teknesi görüyoruz. Yakın bir gelecekte aynı problemin daha kötüsüyle biz de karşı karşıya kalabiliriz. Bunun için ciddi önlemler almaya başlamamız gerekiyor. levent-kurnaz3 AĞUSTOS AYINDA KAR YAĞDIRAMADIM İklim değişikliği ve politikaları uygulama ve araştırma merkezinin çalışmalarından bahseder misiniz? Boğaziçi Üniversitesi’ndeki merkezimizde yukarıda bahsettiğimiz tüm bu olaylarla ilgili bilimsel çalışmalar yapıyoruz. Ancak konuya bilimsel açıdan baktığımızda Türkiye nispeten küçük bir ülke olduğundan daha geniş bölgelerde iklim değişikliğini, etkilerini ve önleme mekanizmalarını çalışıyoruz. Her ülkenin değişik dertleri olabiliyor. Mesela geçmiş senelerde Norveç Senatosu’nun isteği ile 2022 kış olimpiyatları için Norveç’in adaylığı konusunda bir çalışma yaptık. Onların derdi de kış olimpiyatları için Lillehammer’de yeterli kar olup olmayacağı. Verdiğimiz negatif rapor sonucu 2022 olimpiyatlarına aday olmamaya karar verdiler ve olimpiyatları Beijing aldı. Kısacası, kış olimpiyatlarından iklim değişikliğinin buğday fiyatlarına etkisine, sıcak ve nemli havanın çalışanların performansına etkisinden şehir yapılarının konumlandırmasının şehirdeki hava akımlarını değiştirmesine kadar pek çok alanda çalışmalar yapıyoruz. Ne zaman iklim değişikliği üzerine seminer verseniz yağmayan karın yağdığı, yağmayan yağmurun başladığı doğru mu? Şimdiye kadar Ağustos ayında kar yağdırmayı başaramadım ama özellikle kışın nedense benim dediklerimi yalan çıkartmak istermiş gibi iklim değişikliği konuştuğumuz zamanlarda havanın daha sertleştiği oluyor. 2017’de öğrencilere iklim değişikliğini anlatmak için şehir şehir dolaşıyorduk, sanırım bir Şanlıurfa’da bir de Mersin’de inanılmaz bir yağışa denk geldik. Hatta Mersin’de neredeyse konuşma yapmaya giderken arabanın içinde selde mahsur kalıyorduk. Bu şaka başladığında ülkemizde bu denli yoğun yağışlar fazla sık görülmüyordu ama artık bu yoğun yağışların sıklığı da değişen iklimle birlikte hayli arttı. Geçen yaz İstanbul’daki sağanak ve dolu sırasında ben Ankara’da bir toplantıdaydım, onu benden bilmeyin lütfen.