Bugünün en önemli gelişmelerinden biri de, İzmir’den sonra Bursa’nın da işgalden kurtarılmasıydı. Şehrin işgal edildiği Temmuz 1920’den bu yana protesto amacıyla Meclis’teki kürsüye serilen siyah örtü artık kaldırılabilirdi.

Kolordu birlikleri Bursa’yı geri aldı. Mürettep Süvari Tümeni sabah erken saatlerde İnegöl-Bursa yolu üzerinden hareket etti. Yunanlar bütün köprü ve telgraf hatlarını tahrip etmişlerdi. Bursa’ya 3 km kala topçu ateşiyle karşılaştı. Bursa dumanlar içindeydi. 

 (3. Kolordunun Bursa’ya girişi, 11 Eylül 1922)

Saat 15.00 sularında Gemlik-Bursa yolunu kesti. Otomobille gelen 11. Tümen kurmayı bir yüzbaşı durduruldu. Ondan çok değerli bilgiler alındı. Yunan 3. Kolordusu Bursa’daydı. Gün içinde Yunan 10. Tümeni ve 11. Tümeni Bursa’dan Mudanya’ya çekilecekti. Durumu rapor eden Mürettep Süvari Tümeni’ne şehre girmeden Mudanya yolunu kesme emri verildi. 

Bıraktığı müfrezeler düşmanla çatıştı. Yunan kayıpları 15 subay ve 300 erdi. Çok sayıda çete de imha edildi. Geç vakit Hamitler’e ulaşan tümen o gün 60 km. yol yapmıştı.(1)

1. Tümen, Kestel yolu üzerinden Bursa’ya yanaştı. Işıklar bölgesinden açılan ateşe karşılık veren tümen saat 16.30 sularında taarruza başladı. Saat 21.00 sularında Yunan birlikleri ateşi kesti ve şehirden çekilmeye başladılar. Tümen hücum taburu geç vakit şehre girdi. Şehirde büyük bir sessizlik, yer yer yangınlar vardı. Halk eve kapanmıştı. Türk askerlerini gören sokağa fırladı. 4. Alay’dan 15 şehit, 40 yaralı; Porsuk Müfrezesi’nden 24 şehit, 30 yaralı vardı.(2)

Kocaeli Grubu önce Orhangazi’yi, gece yarısında da Gemlik’i kurtardı. Yalova Bölüğü’nün 10 Eylül günü yaptığı kahramanlıklar dillere destan oldu.(3)

15. Yunan Tümeni, Soma’dan geçerken birçok Rum'u da beraberinde götürdü.

Bu askerler bir işaretimi bekliyorlar!

11 Eylül ve Sonrası

Başkomutan 12 Eylül’de İngiliz başkonsolosunu kabul etti. Akdeniz’deki İngiliz Filosu Komutanı, bir mektupla Ankara’nın İngilizlere karşı harp halinde olup olmadığını sordu. Aynı gün, İzmir’e gelen Daily Mail gazetesi muhabiri G. Ward Price’a demeç verdi: “... Bu son taarruzu istemedim; fakat Yunanları Anadolu’yu terk etmeye mecbur olduklarına inandırıcı başka yol yoktu!”(4)

Millete yayımladığı bildirgenin özeti: Akdeniz, askerlerimizin zafer teraneleriyle dalgalanıyor... Ordularımızın kabiliyet ve kudreti, düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza güven verecek bir mükemmellikte kendisini gösterdi. Büyük zafer, özellikle senin eserindir. Büyük ve soylu Türk milleti! Anadolu’nun kurtuluş zaferini tebrik ederken sana İzmir’den, Bursa’dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selamını da sunuyorum.(5)

Artık en önemli konu savaşmadan Trakya’yı boşalttırmak, işgalcileri İstanbul’dan uzaklaştırmak ve barış yapmaktı. Başkomutan’ın attığı bütün adımlar bunu sağlamaya yönelikti.

(İzmir-Eylül 1922)

Ne orduların ne de milletin savaşacak gücü vardı. Ancak büyük bir caydırıcı güç ortaya çıkmıştı. Bu koz yerinde ve zamanında kullanılmalıydı. Aynen öyle yapıldı. Bir örnek: Amerikalı gazeteci Richard Eaton’a 13 Eylül’de verdiği demecinden: “... 24 saatte en iyi kıtalarımı Trakya’ya geçirmeye yetecek nakliye gemilerim de mevcuttur. Bu askerler bir işaretimi bekliyorlar!”(6) Görüşmenin tamamına bakıldığında İngiltere ile karşı karşıya gelmekten uzak duran bir 
yaklaşım söz konusuydu. Esasen Trakya’ya orduyu geçirmek için kiralanacak gemilerin varlığı şüpheliydi. Birlikleri Trakya’ya nasıl götüreceği sorusuna duraksamayla cevap vermiş; sözleşmelerin hazır olduğunu ifade etmiş hatta bu naklin Karadeniz’den ve Üsküdar’dan yapılacağını belirtmişti. Belli ki 
işin içine Karadeniz’i sokarak Sovyetler’den yardım alınabileceği gibi bir mesaj vermişti. Harika bir kurgu ama ilginç olan anında bir cevap vermesiydi. Olağanüstü yaratıcı ve etkileyici bir yaklaşım...

"Zafer Milletin Eseridir"

15 Eylül’de, İleri gazetesi için Celâl Nuri’yle konuşmasında, “... Askerin karnı cidden toktur. Elbiseleri mükemmeldir. Hele topları, silahı fevkalade çoktur. Parası o kadar taşıyor ki, hiçbir ihtiyacı kalmamıştır,” ifadelerinin yazılmasını Başkomutan mı istedi yoksa gazeteci abartarak mı aktardı, bilemiyoruz. Ama gerçeği bilen zihin, caydırıcılık adına yürütülen bir psikolojik harekâtı okuyabiliyordu.(7) 

Oysa biliyoruz ki, İzmir’e doğru yürürken askerin ayağındaki çarık erimişti...

Muhtemelen 18 Eylül’de, Tevhidi Efkâr muhabiriyle röportajındaki bir ifadesi ise doğrudan İstanbul’daki işgal kuvvetlerinin ilgililerine gönderilmiş bir obüs mermisi gibiydi: “… Biliyorsunuz ki, milli ordu, meşru hukukumuzu ihtiva eden Misakı Milli’yi tamamen kabul ettirinceye kadar süngüsünü yerine koymamaya yemin etmiştir. Hepimiz bu yemini tutacağız.”(8)

Mareşal Mustafa Kemal’in Fransız Amiral Dumesnil ile 15 Eylül’de yaptığı görüşmede, barışçı tavrı takınması, buna karşılık Misakı Milli’yi dayatması ve bundan hiç ödün vermemesi, kararlılığın bir başka yansımasıydı.

Son Yunan askerinin Anadolu’dan ayrılmakta/kaçmakta olduğu gün Başkomutan millete beyannamesinde, “Asil Türk milleti! Bu büyük zafer sadece senin eserindir. (...) Anadolu’nun kurtuluş zaferini sana İzmir’den tebrik ederken, ordumuz Balıkesir’i işgal etti ve düşmanı Bandırma istikametinde takibe devam ediyor. Urla geri alındı, İzmir vilayeti dâhilinde Adalar denizine kadar olan tekmil Batı Anadolu düşmandan temizlendi. Kuvvetlerimiz Kirmastı (Mustafakemalpaşa)-Edremit hattını geçtiler”(9) diye yazmıştı.

12 Eylül’de Urla, 16 Eylül’de Çeşme geri alındı.Son Yunan askeri 16 Eylül 1922 01.00’de Çeşme’den Sakız ve Midilli’ye hareket etti. Urla Yarımadası’ndan çekilen Yunan ordusu kalıntısı 20 bin civarında düzensiz bir kuvvet olarak tahmin edilmektedir.(10) Bu takip harekâtı deniz gücünden yoksunluğun önemini bir kez daha ortaya koydu; çünkü denizdeki gemilerden açılan ateşler kıyıda yürütülen takip harekâtını geciktirmekte ve çekilen Yunan kuvvetlerini himaye etmekteydi.

13 Eylül’de İzmir yangını yaşandı. Yangında 20 bin-25 bin arasında ev ve mağaza yandı. Sokakta kalanların sayısı 10 bin civarındaydı. Yangına ilişkin dönemin askeri valisi General İzzettin Bey’in (Çalışlar) raporu ilgilenenler için en geçerli kaynak özelliği taşımaktadır.(11)

Ufuk Ötesine Bakabilmek

Bu noktada Batı Cephesi Komutanı’nın bir gözlemini ve anısını bilmekte fayda umuyorum. Yangına çok üzüldüğünü belirten İnönü, “Bu yangınların sebepleri büyük tarih hadiseleri içindeki sebeplerdir. Küçükler emir aldıklarını söylerler, büyükler disiplin kalmadığını söylerler. Sevinmek veya acınmak duygularının çatıştığı bugünlerde Atatürk’ün, Alaşehir veya Salihli’de bir sundurmanın altında konuşurken, bir gün Yunanlarla ittifak etmemiz ihtimalinden bahsettiğini hatırlarım”(12) demiştir.

Böyle düşünebilmek için ancak Atatürk olmak lazım gelirdi... İtiraf etmeliyim ki bu kitabı yazarken okuduğum anı kitaplarından, beni en çok çarpan ifadelerden birisi yukarıdaki cümle olmuştur. Adamlar yakıp yıkmışlar, hâlâ devam ediyorlar ama Başkomutan’ın geniş vizyonu ve gelecek kurgusu Yunanlarla ittifak gerekliliğini görmesi ve ifade etmesini sağlıyor. Nitekim İtalyan tehdidinin yükseldiği 1930’larda Balkan İttifakı bu geniş ve derin bakış açısı sayesinde kurulabilmiştir.

Demirci Akıncılarına Saygı

15. Yunan Tümeni’ni yakalamak üzere görevlendirilen 16. Tümeni’in müfrezesi 13 Eylül’de Kırkağaç’a vardı. Burada aldığı haberlerden 15. Tümen’in 12 Eylül’de Bergama’dan geçip gittiğini öğrendi. Müfreze Komutanı Albay Ali Bey, Milis Kuvvetleri Komutanı Saçlı Mustafa Efe’ye artık görevinin kalmadığını bildirerek silahlarını hükümete bırakmasını istedi. O da kabul etti. Vatanına yaptığı hizmet karşılığında hiçbir talebi olmadan köyüne gitti.

Vatan bu karakterler sayesinde kurtuldu. Ayakta durması da ardılları sayesindedir.

15. Yunan Tümeni 12 Eylül’de Demirci Akıncılarıyla çarpışa çarpışa Dikili’ye vardı ve 12/13 Eylül gecesi gemilere binmeye başladı. 14 Eylül günü Dikili’de tek bir Yunan askeri kalmamıştı. Daha önce yer verdiğimiz gibi, daha 1920’den beri Milli Mücadele’yi sürdüren Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey, daha ordu birlikleri gelmeden Bigadiç, Kepsut ve Balıkesir’e girmişti. Kendisi vatanseverliğin sembol isimlerinden birisiydi. Parti Pehlivan, Hüseyin Çavuş, Arslan, Saçlı Mustafa Efe müfrezelerinin başında bulunmuştu. Daha geniş bilgi için Demirci Akıncıları kitabı önerilir.(13)

(İzmir, 13 Eylül 1922)

Çanakkale’ye yönelme

Batı Cephesi’nin 13 Eylül’de verdiği emir gereği, 2. Ordu birlikleri 16 Eylül’de Balıkesir bölgesine hareket etti. 3. Kolordu ve Kocaeli müfrezesini emrine aldı. 2. Süvari Tümeni de ordu emrine girdi ve 16 Eylül’de Edremit’e ulaştı. Edremit Rum halkı yerindeydi.(14) Hedef Çanakkale idi. Bursa’yı alan 3. Kolordu takibi sürdürdü.

11 Eylül’de Mudanya’ya bir süvari birliği girdi. 300 kadar esir aldı. Ancak 11. Yunan Tümeni’nin bölgeye gelmesiyle etrafı kuşatıldı. Yüzbaşı Abidin cesareti, soğukkanlılığı, örnek sevk ve idaresiyle bu kuşatmayı yardı. 12 Eylül günü bölgeye gelen 1. Tümen şiddetli muharebeler sonucunda Yunan 11. Tümeni’ni bütünüyle (Komutanı içinde olmak üzere 200 subay, 6.500 er) esir aldı. Kocaeli Grup Komutanı Albay Halit Bey de bölgedeydi.(15)

16 Eylül’de Bandırma, 18 Eylül’de Erdek Kocaeli Grubu tarafından geri alındı. Bu bölgede en son Yunan birliği Erdek’ten 18 Eylül 06.00’da gemiye bindi ve bölgeden ayrıldı. Bandırma ve Delikbayır’da yoğun çatışmalar yaşandı.(16)

(İzmir-14 Eylül 1922)

Takibin Kahramanlarının Kahraman Komutanı

Takibi, onun kahramanlarından Fahrettin Altay’ın babasıyla yaptığı bir konuşmayla noktalayalım. Kendisi Çeşme’den İzmir’e dönmüştü. Rodos’tan İzmir’e dönen babası ve kardeşiyle karşılaştı. Tümgeneralliğe terfi ettiği için babası onu kutladı. Babasının elini öpmek için eğildi. Babası: Tebrik ederim paşa hazretleri. 

- Kendisi: Bana öyle söylemeyiniz.
- Babası: Yok oğlum yok! Sen muharebede vatana büyük hizmetlerde bulunarak bu rütbeyi kazandın, hakkındır.
- Kendisi:  Bizim hizmetlerimiz, başımızdaki Gazi Mustafa Kemal’in sevk ve idaresi ile olmuştur.

Bu diyaloğu yazdım çünkü çok öğretici. Çok kısa ama içinde iki büyük ders var: tevazu ve gerçekçilik.

Tevazu, çünkü o nesil, bu toprakları vatan yapanların kendi olağanüstü fedakârlıklarını önemsemeyen bir alçakgönüllülüğe sahipti. Gerçekçiydiler, çünkü gerçeğin sert kayasına çarparak bir yaşam sürdüler. Herkese hakkını teslim etmeleri bu yüzdendi... Kahramanlık, miras biriktirecek kadar ter, kan ve gözyaşı  dökülerek elde edilebiliyor. Hamurunda da akıl, cesaret, tevazu, risk alma, tutku, adanmışlık, vicdan ve vefa bulunuyor...

DİPNOTLAR

1 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, III. Kitap, s. 239:241. 
2 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, III. Kitap, s. 241, 242. 
3,10 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, III. Kitap, s. 236, 237. 
4 Utkan Kocatürk, KAG, s. 297. 
5 Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt: 13, s. 274, 275. 
6 Utkan Kocatürk, KAG, s. 298, Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt: 13, s. 279. 
7 Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt: 13, s. 293. 
8 Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt: 13, s. 306. 
9 Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 13, s. 305. 
11 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, III. Kitap, s. 319, 310; EK-4
12 İsmet İnönü, Hatıralar, s. 287. 13 İbrahim Ethem Akıncı, Demirci Akıncıları, Türk Tarih Kurumu, 2020
14 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, III. Kitap, s. 209, 210. 
15 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, III. Kitap, s. 247, 248, 252, 253. 
16 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, III. Kitap, s. 256:271