Sevgili okurlarım, Türkiye’de çok ilginç olaylara tanık oluyoruz. Böylesi bugüne kadar hiç görülmedi.
Elindeki yargı gücünü sonuna kadar kullanan iktidar partisinin yarattığı baskı ortamı artık şaşırtıcı boyutlarda.
Türkiye bugüne kadar darbe ve suikast girişimleri dahil nice olaylara tanık olmuştu ama bugünkü tablo neresinden bakarsanız bir ilk...
Burada birkaç gün önce yazmış ve örnek vermiştim.
Atatürk dönemi idi...
Ali Saip Ursavaş isimli bir milletvekili Atatürk’e suikast iddiasıyla tutuklanmıştı.
1930’lu yıllarda idik ve bütün Türk basını bu davanın ayrıntılarıyla doluydu...
Duruşmalarda ‘heyecan verici’ sahneler, suçlamalar ve savunmalar yaşandı...
Ve Ursavaş beraat etti.
Şimdi ‘tek adam devri’ diye eleştirdikleri o süreçten beraat çıkmıştı. Demek ki tek adam Atatürk yargıya karışmıyordu.
Bugünkü dolduruşlara bakmayın siz, demek ki yargı o zaman gerçekten bağımsızdı.
★★★
Çok yazılıp söylendi ama bir kez daha tekrar etmekte fayda var. Tayyipgiller iktidarı 31 Mart seçimlerinde uğradığı yenilgiyi hiçbir zaman unutmadı.
Elinden kaçırdığı belediyeler iktidarın bağrına evlat acısı gibi çöktü.
Doğu ve Güneydoğu’da bazı belediyeleri DEM’e, Batı’daki bazılarını ise CHP’ye kaptırmıştı.
Şimdi aradan aylar geçti ama Tayyipgiller iktidarı 31 Mart’taki gerçek hezimeti hiçbir zaman unutmadı...
Ve ‘gereğini’ bir süredir yapıyor,
Formül bulundu!
CHP’li olsun DEM’li olsun başkanları ve yönetim kadrolarını görevden alıp yerlerine kendi adamlarından oluşan kayyumlar atamak...
Bir değil iki değil, beş değil, irili ufaklı belediyelerin tam 11 başkanı. Bazıları tutuklandı, onlar şimdi tam kadro hapiste.
Bu sürecin bütün aşamalarında bizim “bağımsız yargı” kullanılıyor!
★★★
Bunlar olurken birinci sırada Ekrem İmamoğlu var...
İstanbul’daki hezimeti zaten hiçbir zaman unutmamışlardı. İstanbul bu iktidar açısından boy hedefi idi zira orası adeta bir “devlet” gibiydi. Olanakları sınırsız bir kuruluş, gelmiş geçmiş en büyük belediye...
İktidarın kendi içinden feryatlar yükseliyordu:
“Ne yani, İstanbul’u Ekrem’e mi terk edeceğiz, bu işe mutlaka bir çözüm bulmamız gerek.”
★★★
Onu engellemek, işlerini aksatmak ve milyonlarca İstanbul seçmeninin gözünde küçük düşürmek için her atraksiyona başvurdular.
Ancak kısa süre sonra anladılar ki İmamoğlu katı, sert, korkmayan, doğru bildiğinden şaşmayan bir başkandır.
Bir çetin ceviz...
İktidarın şansı bu açıdan yaver gitti.
İmamoğlu CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olacaktı.
★★★
İşte o zaman AKP’den yükselen sesler zirve yaptı:
“Bu adamın yükselişini ne pahasına olursa olsun önlemek zorundayız...”
İlgili yasalar incelendi ve kararlar alındı:
“Gerektiğinde yargı kullanılacaktır.”
Şimdi bu gelişmelerin tam da göbeğinde yaşamaktayız.
AKP böylece bir taşla birden fazla kuş vurmuş olacak.
Ama bu taşın en önemli yanı, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde saf dışı bırakılması olacak.
Hakkında açılmış davalar var.
Üstelik siyasi yasaklı olabilir.
Yani her yol onun saf dışı bırakılmasına çıkıyor.
★★★
Buna CHP içinde sevinenler de olabilir.
Zaten parti içinde farklı fikirler vardı, şimdi önümüzdeki haftalarda bu karmaşayı izleyecek gibiyiz.
Burada önemli olan ana muhalefet partisinin içindeki tartışmalar değil, Türkiye’de halk tarafından seçilmiş olanların başına gelenlerdir.
Görevden alınan başkanların yerine valiler ve kaymakamlar getiriliyor, iktidardan yana olmayan belediyeler her açıdan mahvedilmek isteniyor...Ve daha da önemlisi, seçimde oy verecek seçmenler korkutuluyor. Özellikle küçük yerleşim birimlerinde durum böyle.
İktidar çok büyük bir oyun oynuyor ama bu oyununda ne yazık ki ‘bağımsız yargımız’ kullanılıyor.
Böylesine ilk kez bunların döneminde tanık oluyoruz.
Sonuçta Ekrem İmamoğlu şu veya bu nedenlerle tutuklanacak gibi görünüyor.
En büyük rakip tasfiye edilecek, başka çareleri yok.