Pazar günkü yazımın girişi şöyleydi:

“Bilmem farkında mısınız?

Son zamanlarda her yeni güne, zihinlerimizi kurcalayan bir yığın soruyla uyanıyoruz.

Örneğin; acaba biz uyurken halkın oylarıyla göreve gelmiş bir CHP’li belediye başkanı şafak operasyonuyla gözaltına alınmış olabilir mi?

Heybedeki büyük turpa sıra gelmiş midir?

Sahte içki katliamında can veren kişilerin sayısı kaça ulaşmıştır?

Bunlar gibi güne umutla başlamamızı engelleyen bir yığın soru...

Hepsi de iyi insanların hayatın her alanında ellerini taşın altına koymalarıyla çözülebilecek nitelikte...

O zaman da akla şu soru da geliyor:

-İyi insan olmak çok mu zor?

Anlatayım...”

★★★

Yeni haftaya bırakın insanın zihnini kurcalayan soruları, duyanları şoke edici olaylarla başladık.

Pazartesi öğleye doğru, CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Cem Aydın’a yönelik soruşturmayı eleştiren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, daha konuştuğu kürsüyü terk etmeden yeni bir soruşturma başlatıldı.

Akşam saatlerinde Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Ümit Özdağ Ankara’da bir lokantada yemek yerken apar topar gözaltına alınıp İstanbul’a getirildi.

★★★

Düne ise Bolu-Kartalkaya’dan gelen facianın yüreklerimizi yakan haberiyle uyandık. Aralarında SÖZCÜ ailesinin değerli ve saygın yazarlarından Nedim Türkmen ile ailesinin de yer aldığı 66 canımızı yitirmiş olmanın dayanılmaz acısını yaşadık. Faciada hayatlarını kaybedenleri rahmetle anarken 51 yaralımıza da acil şifalar diledik. (Yayın yasağı nedeniyle daha fazla yazamıyorum.)

Bunları paylaşırken hayatın her alanındaki sorunlarımızı çözmek için iyi insanlara olan ihtiyacımızın önemini ve değerini bir kez daha düşündüm.

Aşağıdaki anektodu okuyunca sanırım siz de bana hak  vereceksiniz.

★★★

Genç kaymakam, yeni atandığı ilçeyi tanımak için dolaşmaya çıkmıştı.

Çarşıdaki çay ocağında, çayını yudumlarken 12-13 yaşlarında bir çocuk, “amca boyayayım mı?” dedi

Kaymakam ayakkabılarının boyalı olmasına rağmen, çocuğu kırmamak için “Tamam gel, boya” dedi.

Çocuğa “İyi boyarsan sana istediğin paranın iki katını veririm” deyince çocuk,

“Ben hep aynı boyarım. Fazladan paraya gerek yok!” dedi.

Kaymakam, “Nasıl yani?” diye sordu.

“Öğretmenimiz; ‘çocuklar, ne iş yaparsanız yapın ama herkese aynısını yapın. Ayrıcalık göstermeyin’ diye tembih etti.

Ben de bugün kazanacağım parayla hasta annemin ilacını alacağım, sana ayrım yaparsam o ilacın anamın hastalığına şifası olmaz!..”

★★★

Genç kaymakam, hayatının en anlamlı dersini almıştı.

Buğulanan gözlerini saklayarak çocuğa belki de gün boyu kazanamayacağı kadar para verdi, ayrıca kartını da uzattı.

Babası olmadığı için hem okuyan hem de hasta annesine bakmaya çalışan çocuğa ilgilenme sözü verdi.

Çocuğa o dürüstlüğü

aşılayan öğretmenini de ziyarete giderek kutlamayı ihmal etmedi.

Boyacı çocuktan duyduğu “Bizde herkes aynıdır” cümlesini meslek hayatında unutmamak ve hep uygulamak için, makamındaki isimliğin arkasına yazdırdı.

Görevi süresince bazen uygulamakta zorlansa da herkese eşit davranmaktan asla taviz vermemeye çalıştı.

★★★

Sözün özünü Özdemir Asaf’tan alıntılayalım:

“İnsan olmanın ölçüsü kuruş değil, duruştur!..”