Bu yıl 110. yaşını kutlayan Şehir Tiyatroları, 4 yıldır Darülbedayi geleneğinden gelen Ayşegül İşsever’e emanet…

40’ıncı sanat yılını kutlayan İşsever, tam 38 yıldır Şehir Tiyatroları’nda… Dolayısıyla kendini ‘Evin Kızı’ olarak addediyor ve bununla da her zaman övündüğünü söylüyor…

Sanatçıyla; tiyatroya adım attığı yıllardan İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği’ne uzanan hikayesi eşliğinde tiyatroyu konuştuk…

-Önce size ‘neden tiyatro’ diye sorsam…

Açıkçası tiyatroyu bilinçli olarak istemedim. Sinema oyuncusu olmak istedim aslında… Annem Türk Sanat Müziği sanatçısıydı… Ankara Radyosu’ndaydı. Sonrasında İstanbul’a geçti.

Çocukken televizyonda Levent Kırca’nın Oyun Treni’ni izler ‘’Ben de böyle olacağım derdim, çok hoşuma giderdi.’’ Susam Sokağı’nı izlerdim. Onlara hep öykündük tabii ki…

Biraz daha büyüdüğüm zaman ben ‘’tiyatro oyuncusu olacağım’’ diye değil ‘’oyuncu olacağım’’ diye yola çıktım. Bu genel bir kavram.

Genellikle sanatçı olan aileler çocuklarının sanatçı olmasını istemiyor ama sonuçta annem destekledi beni…

‘BURASI RUHUMUN DOYDUĞU YER’

Sinema oyunculuğu için Avrupa’da çok güzel okullar olduğunu biliyordum ama ailemin beni oraya göndermeye gücü yoktu…

Ben de  ‘oyunculuk, oyunculuktur’’ diye düşünüp, konservatuvara girdim ve tiyatro bölümünü kazandım ve tiyatroya aşık oldum. Oradan bir daha çıkış olmadı. Bu işin içine giriş o giriş…O günden beri de çok mutluyum. Ruhumun doyduğu yer burası…

‘110 YILDA GÖREVE GELEN 3 KADINDAN BİRİYİM’

-Biraz da öğretmenlerinizden bahseder misiniz? Bu açıdan çok şanslısınız...

Doğru, çok iyi öğretmenlerden dersler aldık. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Yıldız Kenter, Ahmet Levendoğlu ve Haldun Dormen ile beraberdim. Sonrasında çeşitli özel tiyatrolarda çalıştım

-Neden Şehir Tiyatroları’nı tercih ettiniz?

O dönem herkes ‘Devlet Tiyatrosu’na girersin artık’ dedi ben Şehir Tiyatroları’nın yolunu tuttum. ‘Burada olmak istiyorum’ dedim. Bir gönül bağım vardı buraya karşı.

Daha samimi, daha sıcak buldum her zaman… Hala öyle… Kolay bir şey değil. 60 küsur yaşındayım, buraya 24 yaşında geldim… Neredeyse tüm meslek hayatımda 40’ıncı yılım. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda 38. yılım. Dolayısıyla çok mutlu olduğum bir yer burası… Her şeyi beni çok ilgilendirir. Tuvaletin süpürgesi bile beni ilgilendirir o kadar diyeyim size…

Herhangi bir yönetimde, herhangi bir konumda olmama gerek yok buranın herhangi bir işiyle ilgilenmek için… Yani ilk günden itibaren aidiyet duygusu hissettim. O günden beri de o bilinçle hareket ettim burada…

Dördüncü yılımı sürüyorum… Çok ilginçtir ki 1914 yılında kurulmuş bir tiyatroda kaç tane genel sanat yönetmeni değişmiş. 2025 yılındayız, bunun sadece 3 tanesi kadın genel sanat yönetmeni olmuş. Gelenekten gelen tek kadın benim… Bununla yani ‘Evin Kızı’ olmakla çok övünürüm…

Oyunculukla yöneticiliği bir arada yürütmek zor olmuyor mu?

Herkes bana ‘sen bölünürsün, yorulursun, sağlığın buna müsaade etmez’ dedi. Çünkü ben neredeyse 24 saatimi tiyatroda geçirdiğimi söyleyebilirim. Bu kolay olmuyor. tabii. Bu yüzden tam 5 kilo aldım. Çünkü evime geç gidiyorum ve geç yemek yiyorum. Dolayısıyla bu sağlıksız bir durum oluyor. Onu şimdi düzeltmeye çalışıyorum.

Ancak oyunculuk benim hayatımda olmazsa olmaz. Benim asal görevim. O yüzden ondan vazgeçmeyi hiç düşünmedim hatta ‘’ikinci, üçüncü oyunlarım da olabilir’’ deyince ekipteki arkadaşlarım bir taneyle yetinmemi söylediler. Çünkü 3 buçuk saat sürüyor Savaş ve Barış... Oyunun tamamında hep varım, aslında tüm oyuncular sahnede… Benim için hiç yorucu olmuyor. Her oyun öncesi büyük bir keyifle çocuk gibi seviniyorum, büyük bir heyecan yaşıyorum.

‘Çocuk oyunlarını da titizlikle seçiyorum’

Çocuk oyunlarına da büyük önem verdiğini belirten İşsever, ‘’Çocukken bagajınıza attığınız şey sonrasında sizi çok etkiliyor. O yüzden çocuk oyunlarını kılı kırk yararak seçiyorum’’ diyor.

‘Savaş ve Barış’ 23 Mart’ta Ankara’da

Ayşegül İşsever, Tolstoy’un yazdığı, Aleksandar Popovski’nin yönettiği “Savaş ve Barış”ta oynuyor. Oyun, turne kapsamında 23 Mart’ta Ankara’da sahnelenecek.

‘SEYİRCİMİZ YÜZDE 40 GENÇLEŞTİ’

-Oyunlarınız büyük ilgi görüyor…

Bu bir ekip başarısı ama bu ekibin içine tiyatronun her birimini katıyorum. Hep beraber o üzüldüğümüz dönemlerin acısını çıkardık ve tiyatroyu birden ayağa kaldırdık. Hepimiz çok çalıştık...

Yüzde 98 seyirci memnuniyetimiz var. Göreve geldiğimizde 270 bin kemik seyircimiz varmış şu anda neredeyse 800 bin olmuş. Çok mutluyuz tabii… Bunu daha da çoğaltmak istiyoruz ama en önemlisi geçen gün AR-GE birimindeki arkadaşlarım bana bir brif verdi, orada seyircimizin yüzde 40 gençleştiğini gördük. Bu tiyatronun iyiye giden işaretlerinden en önemlisi bence…

‘BİR İHTİYACI KARŞILADIK BİZ’

-Oyun seçimindeki kriterleriniz neler?

Biz çok okuyan bir ülke değiliz. O yüzden bazı şeylerin uyarlamasını yaptırıp, buralarda oynamayı çok doğru buluyorum. İstanbul seyircisini klasiklerle karşılaştırmak en büyük hedefimdi. Bu benden önce de yapılmış bir şeydi, benden önce de yapılıyordu ama ben klasiklere ağırlık verdim diyebilirim.

Sonrasında seyirciyi biraz da gözlemleyerek buna karar verdim. Göreve yeni geldiğim günlerde ben de seyircilerle birlikte Shakespeare’in 12. Gece’sini izledim. Diğer oyunların haricinde bu oyuna akın akın seyirci geldiğini ve bunların genç seyirci olduğunu gördüm… Çok şaşırdım…Sonra bir iki kişiyle konuştum, çok hoşlarına gitmişti, ‘Keşke daha fazla olsa’ dediler.

O anda anladım ki buna bir ihtiyaç da vardı. Aslında bir ihtiyacı karşıladık biz… Öte yandan Açık Hava’daki oyunlarımızı bir anda 21 bin kişi gelip seyretmiş. İnanılmaz bir seyirci… Akın akın geliyordu gençler. Demek ki böyle bir ihtiyaç varmış. Çok mutlu oldu herkes. Sonrasında da devam ettik buna…

-Herkese hitap ediyorsunuz…

Evet, bu tiyatronun kuruluş amacı toplumun her kesimini sanatsal açıdan doyurmaktır. Genci, yaşlısı, çocuğu… Yelpazemizin çok geniş olması gerekiyor.

Çünkü biz şehrin tiyatrosu olduğunu iddia eden bir tiyatroyuz. Dolayısıyla yelpazemizi çok geniş tuttuk. Tıpkı seyirci yelpazemiz gibi. Seyirci yelpazemiz de çok geniş. Herkes burada bir şey bulabilmeli…

-Kamuda sanatın önemi nedir?

Ekmek, su, hava gibidir… Halk ekmek gibi düşünün bunu… Kamuda sanat çok önemlidir. Herkes her yerde buna ulaşamıyor günümüzde… Özellikle gençlere bu alanları açmak çok kıymetli. Biz bu konuda iyi iş görüyoruz diye düşünüyorum.

Çünkü sadece tiyatro alanında değil başka yerlerde de sosyal sorumluluk projeleriyle destek veriyoruz. Kütüphanelerde, dezavantajlı bölgelerdeki belli yerlerde atölyeler düzenliyoruz.

Dolayısıyla biz kamu tiyatrosu olarak her alanda halkın yanında ve onların sanatla buluşmasına destek oluyoruz. Yani sanat Anayasal bir haktır. Ona halkın ulaşmasını sağlamak bizim görevimizdir. Bunu layıkıyla yaptığımızı düşünüyorum.

-Özel tiyatrolarda durum nasıl?

Özel tiyatrolar da iyi gidiyor. Yeter ki imkanları olsun, yeter ki salonları olsun. Çünkü çok zor şartlardalar. O yüzden de özel tiyatroların alanına girmemeyi çok ama çok önemsiyorum. Bunun altını kalın çizgilerle çiziyorum. Özel tiyatroların oynayacağı oyunları bizim gibi ödenekli tiyatroların oynamaması gerekiyor ki onların alanı farklı bizim alanımız farklı olsun.

Öte yandan genç oyuncular, genç yazarlar da çok büyük bir ilgiyle işlerini yapıyorlar ve teveccüh görüyorlar. Ben şahsen hepsini izliyorum ve bayılıyorum. Hepsi birbirinden harika…

Salon bulamasalar da garajları bozup, tiyatro yapıyorlar. Yani takdire şayan… Bayılıyorum, inanılmaz şeyler, virtüözler, inanılmaz oyuncular, yazalar çıkacak içlerinden… İşte onları desteklemek bizim gibi kurumların işi…

‘BU YILI TURNE YILI İLAN ETTİK’

-Şehir Tiyatroları 110 yaşında… Nasıl kutlayacaksınız?

110. yılımızın kutlamasını seyirciyle yapmayı uygun bulduk. Bunu da turnelerle taçlandırmak istedik. Bu yüzden de bu yılı ‘Turne Yılı’’ ilan ettik. Öncelikle İstanbul’dan başladık. İstanbul’un neredeyse bütün ilçelerine gittik. Sadece İstanbul’la sınırlı kalmayalım dedik, bu bizim geleneğimizdir aslında.

Bugün de Türkiye turnesine çıkıyoruz. Eskişehir ile başladık. Ankara ile devam edeceğiz. Orada çok uzun zamandır oynamamıştım, uzun zamandır da gitmemiştim başkente. Ankara’ya 23 Mart’ta (yarın) Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı ile gidiyoruz. Döneme de çok uygun bir oyun. Biletlerimizin tümünün tükendiğini öğrendim, bu çok sevindirici…

24 Mart’ta Anıtkabir’e resmi bir ziyaretimiz var. Tüm şehir tiyatrosu olarak gitmeyi planlıyoruz. Ondan sonra sırada Antalya var. Antalya’da Yaşar Kemal’in ‘Ağrı Dağı Efsanesi’ni oynayacağız, hemen akabinde Diyarbakır, Gaziantep var ve böyle devam edecek...

27 Mart’ta İstanbul’da olacağız ve tüm oyunlarımızı ücretsiz sahneleyeceğiz...

-Yeni sezon hangi oyunla açılacak?

Yeni sezon açılışını büyük bir oyunla yapacağız... Yıldırım Fikret Urağ’ın ‘Yaşlı Bayanın Ziyareti’ ile açacağız. Yeni sezonda Engin Alkan da ‘Haramiler’ adlı güzel bir oyun sahneleyecek.

-Bir de hedeflerinizi sormak isterim…

Göreve geldiğimden beri aşağı yukarı bütün hedeflerimi gerçekleştirdim… Tek bir hedefimi gerçekleştiremedim o da ‘’Deneme Sahnesi…’’. Bizim Tepebaşı ‘’Deneme Sahnesi’’nden gelen bir geleneğimiz var.

Deneme Sahnesi’ni bir türlü gerçekleştiremedim ama o öyle elinizin tersiyle yapılacak bir iş değil. İyi bir sistemle başlayıp kalıcı olmasını istediğim için o projeyi arkadaşlarımızla biraz demlendirdik ama önümüzdeki sene hayata geçireceğiz.

Biz istedik ki Türk Tiyatrosu’na ve belli sanat disiplinlerine, tasarımına, ışığına, efektine, yazarına buradan bir damar olsun Şehir Tiyatrosu… Yeni insanlar, yeni bakış açısıyla bu sanata değer katacak insanları yetiştirmemiz gerekiyor. Onların bakış açılarını geliştirecek tarafsız ortamlar yaratmamız gerekiyor. İşte onu ancak biz yapabiliriz diye düşünüyorum. Devletin bize verdiği katkıyla bunu da yapmak gerekir.