“Bugünün Türkiye’sinde mahalle, dünden bu yana dini ve etnik kimlik üzerine inşa edilmekte. Bu da bir partiye destek vermeyi veya diğerine karşı çıkmayı adeta bir itikat sorunu haline getirmekte. Sınırlanan, indirgemeci veya çarpıtılan bu dış gerçeklik algısı ne yazık ki mevcut İslam anlayışını da adeta bir epistemik tuzak veya düşünsel işkencenin bir parçası haline dönüştürmekte. Mahallenin gençleri hızla kurumsal din ve tasavvuftan uzaklaşmakta.”

Yazılarını ilgiyle takip ettiğim ve çokça yayın yaptığım yazar-düşünür A.Tarık Çelenk’in “Mahallenin Krizinden Memleketin Krizine: Görgüsüzleşme, Yozlaşma, Çürüme” kitabını okuyorum. 

Çelenk’in “mahalle” dediği, Türk sağı. Yani araştırmacı-yazar Tanıl Bora’nın arka kapak yazısında ifade ettiği siyasi sosyalleşmesini milliyetçi, muhafazakâr, İslamcı camialarda gerçekleştirmiş olanlar. 

Çelenk’in yazılarını ilgiyle takip etmemin sebeplerinden biri önyargısız bakış açısı. Yani sağ ya da sol fark etmiyor, eleştirisini doğruca söylüyor, ideolojik kamplaşmadan uzak değerlendirme yapıyor, kültürel değişimin kodları üzerine düşünüyor. Hem de ‘içeriden’ kopmadan yapabiliyor bunu. 

Kitabın en ilgi çekici bölümlerinden biri ‘Cumhuriyet Burjuvazisi ve Yeni Muhafazakâr Zenginler’ başlığını taşıyor. Bu başlıktan kısa bir bölümü paylaşmak isterim:

“Mahallelinin dikkatini çektiği ve eleştirdiği Cumhuriyet burjuvazisinin bugünkü ve dünkü sorunlarına ekseriyetle katılmamak mümkün değil. Bu eleştirilerin haklılık payı da büyük. Ülkemizde Cumhuriyet kurulurken bir görgü ideolojisi ile kentli tanınmış gayrimüslimlere ve Batıya açık ailelere devlet desteğiyle bir seküler Cumhuriyet burjuvazisi yaratılmıştır. Muhafazakar veya dindar girişimciler ise 28 Şubat sonrası AK Parti iktidarıyla büyümüşlerdir. Cumhuriyetin kendi görgü ideolojisiyle süreci içinde yarattığı burjuvazinin karakteriyle tabii ki AK Parti döneminde yaratılan yeni zengin sınıfın alışkanlıkları farklı olacaktı. Türk sağının taşra sosyolojisinden ve oradan kopamayan bakışından zenginleşmesiyle ters orantılı “dönüşememe sorunu, TÜSİAD’ın demokrasi, kültür ve hukuk anlayışını MÜSİAD gibi kurumların içselleştirememesinin sebebini teşkil edecekti, nitekim öyle oldu. 

Ve birçok soru başlığı var kitapta. Tabii ki en dikkat çeken sorulardan biri ‘Beyaz Müslüman Yeni Kuşak Ne İş Yapar?

Yazar Tarık Çelenk, uzun süredir ahlaki ve vicdani tutarlılıktan yoksun bir milliyetçilik ve dindarlık anlayışıyla yetiştirilen mahallelinin yeni kuşağı hakkında oldukça karamsar. Yeni kuşak Beyaz Müslümanlarda eskilerin tabiriyle dava şuuru görmüyor, “Kimlik din olmuş, din de bir güvence olarak uygun bir alana park edilmiş. Park ücreti de belki de ödenen zekatlar ve verilen burslar” diyor. 

Tarık Çelenk’in kitabı, son zamanlarda okuduğum, zihnimi açan kitapların başında geliyor. Açıkçası kitabı okuduğumda aklımdaki tek şey, saatler süren bir televizyon ya da internet yayınında bu konuyu Tarık Çelenk ile birlikte tam onun karşısında duran bir isimle tartıştırmak. Moderatör olarak bana büyük keyif verirdi. 

Umarım gündem izin verir, bunu da yaparız. 

İyi haftalar dilerim.