Amok koşucusu, duydunuz mu hiç bilmiyorum, durup dururken oturduğu yerden fırlar, elinde pala veya bıçak, koşmaya başlar, önüne çıkanı doğrar, rastgele... Sebepsiz, kontrolsüz, sırf öldürmek için hiddetle savurur elindeki kesici aleti, paramparça ederek yere serer, koşmaya devam eder, nereye gittiğini bilmeden... İnsanlar çığlık çığlığa kaçışır, o haykıra haykıra saldırır, dehşet saçtıkça, etraftaki korkuyu hissettikçe daha da güçlenir, kan kokusu yayıldıkça daha çok çileden çıkar, kalabalığın arasına dalar, öldüre öldüre mahvede mahvede, koşar koşar koşar, gözleri yerinden fırlamış şekilde... Aslında ne görür, ne duyar, ağzından köpükler saça saça, zangır zangır titreye titreye hem koşar hem saldırır. Çünkü, nöbet geçiriyordur, cinnet, çılgınca sanrılar görür, gerçekte var olmayan, zihninde yarattığı tehlikeleri imha etmek için başını sonunu hesap etmeden, şuursuzca harekete geçer, yok ede yok ede koşar. Netice? Ya kendi başını yer, ya da bitkin düşüp, yığılır kalır yakalanır. Yakalandığında da, içinde yaşadığı topluma böylesine korkunç zararlar vermesine rağmen, üstünden başından kan süzülürken, ne yaptığını bile hatırlamaz, “ne yaptım ki” der, bunu duyanlar salağa yattığını, deli rolü yaptığını zannederler ama aslında gerçekten böyle hissediyordur, yaptığının idrakinde bile değildir.

Amok koşucusu, işte bu.

Köken itibariyle Güney Doğu Asya’dan çıkmış bir ruh halidir, psikiyatrik bir durumdur, ama günümüzde artık çarpık şehirleşmenin sonuçlarından biri olarak yorumlanıyor. İnsanlıktan çıkmış mutant bir tür... Sonuçlarını hesap edemeden cinnet atakları şeklinde şiddet kullanma halidir. Hiddetle saldırma, manasız öldürme halidir. Derin bir depresyon sonrasında ortaya çıkar, amok koşucusu kafasının içinde kurar kurar kurar, kendisini aşağıladıklarını, kendisine hakaret edildiğini düşünür, biriktirir biriktirir biriktirir, ansızın patlar, kendini hor gören toplumdan intikam alırcasına vahşice saldırıya geçer. Cahildir, şuursuzdur, sebep sonuç ilişkisini kurmaktan acizdir, saldırgandır, acıma duygusundan yoksundur.

14 yaşındaki Mattia Ahmet’i Kadıköy’de semt pazarında bıçakla delik deşik ederek öldürenler, tipik, amok koşucusudur.

Mattia Ahmet’in mezarını tahrip edenler, duruşmada annesine tehditkar bakışlar savuranlar, ailesini sosyal medyadan ölümle tehdit edenler, aynı mutant ruh halinin yansımasıdır.

Sokaklarımız artık... Benzerlerini anca Meksika sokaklarında, Kolombiya varoşlarında, Brezilya çetelerinde gördüğümüz, eğitimsiz, şuursuz, ahlaki değerlerden yoksun, şehirlerin kriminal çeperlerine sıkışmış, madde bağımlısı, aşırı yoksulluk ve suç dünyasının toksik ortamında insani özellikleri deforme olmuş, amok koşucularıyla dolu.

(Eminim hatırlarsınız, şu geçenlerde İstanbul’da kadın polisimizi şehit eden hırt mesela... Tıpkı Mattia Ahmet’i öldürenler gibi, tipik amok koşucusuydu. Sonuçlarını hesap edemeden polisin belindeki silahı kapacak kadar, polise sıkacak kadar, cahil, şuursuz, acıma duygusundan yoksundu. Yaralamadan gaspa, cinsel tacizden uyuşturucuya kadar, 26 tane sabıkası vardı ama her defasında sokağa salmışlardı, 27’ncisinde işte bunu yaptı. Kadın polisimizi öldürdüğü için kafasına çöp poşeti geçirip, köpek arabasıyla filan taşıdılar.)

(E şimdi ben buradan soruyorum... O amok koşucusu, kadın polisi öldürene kadar, sıradan vatandaşlara karşı 26 defa suç işlediğinde kafasına çöp poşeti geçirdiniz mi? Mesela, Mattia Ahmet’i öldürenleri de, kadın polisi öldürenler gibi köpek arabasıyla mı taşıdınız? Suçun suç olması için illa polise karşı mı işlenmesi gerekiyor?)

Ekrem İmamoğlu tutuklanıyor, Profesör Ümit Özdağ tutuklanıyor, amok koşucuları özgürce aramızda dolaşıyor.

Hak hukuk adalet isteyen pırıl pırıl üniversiteli gençlerimize gaz sıkılıyor, coplanıyorlar, tutuklanıyorlar, hapse atılıyorlar, amok koşucuları sırtı sıvazlanarak sokağa salınıyor.

TÜSİAD başkanı mesela, sabahın köründe evinden gözaltına alınıyor, kollarına polis giriyor, her hafta sonu karakola gidip imza veriyor, amok koşucuları ise “gitsin yeni bir suç daha işlesin” diye serbest bırakılıyor.

Sosyal medyada boykotu destekleyen sanatçıları filan -ciddiyetle- tek tek takip edip, gözaltına alıyorlar, amok koşucularını takip eden var mı?

Sadece it kopuk meselesi değil bu... Amok koşucuları bizzat kanun koruyucular tarafından korunup kollanıyor.

Kırmızı ışıkta bile geçmeyen namuslu insanları, kanunlara kurallara riayet eden düzgün insanları, hukuka uygun davranılmasını isteyen, adalet talep eden insanları hapse atarsan, suç çetelerinin kriminal mutantlarına bu kadar cesaret verirsen, Mattia Ahmet’leri koruyabilir misin?

Herkes altını çizerek -yıl yıl- okusun lütfen... AKP iktidara geldi, bismillah ilk iş, Türk Ceza Kanunu’nu değiştirdiler, komple baştan yazdılar.

Sonra?

Kendi elleriyle yaptıkları bu ceza kanununu hemen bir yıl sonra 2005’te dört defa daha değiştirdiler.

Bir yıl sonra 2006’da bir daha değiştirdiler.

2008 yılında iki defa daha değiştirdiler.

2009 ve 2010’da dört defa daha değiştirdiler.

2011 ve 2012’de dört defa daha değiştirdiler.

2013’te beş defa daha değiştirdiler.

2014, 2015 ve 2016’da 12 defa daha değiştirdiler.

2017, 2018 ve 2019’da beş defa daha değiştirdiler.

2020’den bugüne kadar sekiz defa daha değiştirdiler.

Kendi yaptıkları kanunu, canları kimi istiyorsa onu hapse atmak, canları kimi istiyorsa onu sokağa salmak için 45 defa değiştirdiler.

E bu ülkede it uğursuz kanundan korkar mı kardeşim?

Elbette devleti yönetenler de Mattia Ahmet’in böyle pisipisine öldürülmesine kahrolmuştur ama... Kendi ellerinle yaptığın kanunu, kendi ellerinle 45 defa değiştirirsen, hukuk denilen kavramı sadece işine gelmeyen insanları imha etmek için kullanırsan, hiç günahsız Mattia Ahmetleri koruyabilir misin?

Sabah evden çıkıyoruz, trafikte, çarşı pazarda veya kaldırımda yürürken, veya çocuklarımız okula giderken, bir ölümcül saldırıya, bir amok koşucusuna denk gelmemek için yüreğimiz ağzımızda... Akşam sağ salim eve dönene kadar bu korkuyla yaşıyoruz, çok şükür bugün de ailemizden kimse öldürülmedi diye şükrediyoruz!

Sorumsuz sorumlular tarafından yönetilen bu ülkede, öldürülmemiz değil, yaşamamız tesadüflere bağlı artık.

Herkes altını çizerek okumaya devam etsin lütfen... “Devlet adamı” kavramını ilk ortaya koyan, tee 2 bin 500 yıl önce Platon’dur. Platon’a göre devlet adamı, eğitimli, deneyimli, adil kişidir, bizatihi liyakattır, devlet adamı “devlet” sıfatı taşır ama, devleti yönetirken devletin çıkarlarını değil, vatandaşın çıkarlarını ön planda tutan kişidir.

Aristo’ya göre de, devlet adamının görevi, sadece devleti yönetmek değildir, devleti yöneterek insanları mutlu etmektir, devlet çatısı altında yaşayan vatandaşları, erdemli, hukuka saygılı, mutlu insanlar kılmaktır. Devlet adamları erdemli ve hukuka saygılı değilse, o devlette yaşayan insanların mutlu olabilmesi asla mümkün değildir.

Bu çerçevede noktalarsak... Devletin devlet gibi yönetilmesini, devlet adamlarının devlet adamı gibi davranmasını talep eden insanlarımız gözaltına alınırken, tutuklanırken, mahkemelerde süründürülürken, sokaklarımızın amok koşucularıyla dolması anormal midir?