26 yıllık hemşire olan Arzu Başaran Başkıran, meslek hayatının önemli bölümünü yeni doğan yoğun bakım servisleri ve 112 Acil Servis Ambulansı personeli olarak geçirdi. 2016 yılında anne olma sırası ona gelmişti. Heyecanlıydı. Güzel hayaller kurarken, hayatının kabusa dönüşeceği aklının ucundan bile geçmemişti. Hipokrat yeminine ihanet eden vicdanları körelmiş tüccar doktorlar insan hayatlarını rant hırslarına kurban ederken, acımasızca hayattan kopardıkları arasında onun bebeği de vardı.

SAĞLIKLI DOĞAN BEBEK ÖLÜME NASIL İTİLDİ?

Başkıran o yılın Kasım ayında İstanbul Esenler’deki Özel Esencan Hastanesi’ne yattı. Yeni Doğan Çetesi İddianamesinde adı çete yöneticileri arasında yer alan Fehmi Alperen’in idare amiri olduğu hastaneydi bu.

 Sağlıklı bir bebek doğurdu. Sonrasında yaşanan dehşet verici süreci ve tüyler ürpertici iddialarını şöyle anlattı:

Doğduğunda refleksleri yerinde bir çocuktu. Doğumdan yaklaşık 5 saat sonra yoğun bakım servisine gidebildim. Çocuğumun mosmor olduğunu ve kolunda damar yolu açıldığını gördüm. Böbreğinin olduğu bölgede ise yemyeşil çürüme alanı oluşmuştu. Doktoru çağırttırdım, ‘Ben gerekeni yapacağım’ dedi. Ama sonradan elime geçen evraklarda gördüm ki, entübe etme işlemini zamanından 6 saat sonra yapmış. Bu nedenle çocuğun kan gazındaki karbondioksit değeri 105’e kadar çıkmış. Yani normal değerin iki buçuk katı.

BEBEK YAŞAM DESTEK MAKİNESİNDEN ÇIKARILMIŞ

Bu çoklu organ yetmezliğine sebebiyet verdi. Hasta tabelası elime gelince anladım ki, daha sonra doktor bebeğimi yaşam destek ünitesinden çıkarmış, makineden ayırmış. Çocuğun dudaklarından sızıntı şeklinde kanamalar gelmeye başladı. Bu arada çocuk hastane enfeksiyonu kaptı, komaya girdi. İleri derecede kalp yetmezliği oluştu, akciğerleri iflas etti. Beyin kanaması geçiriyordu. Beyin kanaması geçiren bir insan, hele ki bir bebek asla yaşam destek ünitesinden çekilmez çünkü kısır döngüye sokar.

HASTANEDEN NAKİL ARACINA SAHTE EPİKRİZ RAPORU

16’ıncı günde bebeğimizi başka bir hastaneye sevk etme kararı aldık. Donanımlı bir ambulans gelmesi gerekirken, uzman personelin de bulunmadığı bir hasta nakil aracı geldi. Esencan Hastanesi’nden bebeğimin sağlık durumunu çok iyiymiş gibi gösteren gerçeğe aykırı bir epikriz raporu verdiler. Hiçbir sağlıkçı arkadaşım veyahut doktor hastanın durumuyla tutmayan epikrizi varsa hastayı ambulansa kabul etmez.

BEBEĞİ AÇ BIRAKMIŞLAR

Gittiğimiz hastane iyiydi. Oradaki hekim heyeti çocuğumun halini görünce çok şaşırdı, bir doktor “Bebek niye beslenmedi” diye sordu. Meğer Esencan Hastanesi’ne evladımı aç bırakmışlar.

Gittiğimiz hastanede artık vakit çok geçti. Bütün müdahalelere rağmen bebeğim kurtarılamadı. Yirmi bir gün yaşadı. Sadece çocuğumun ölüsünü kucağıma alabildim. Bir kere bile hayattayken sarılıp öpemedim o çocuğu.

112 TELEFON KAYITLARINI İSTEDİ, “SİLİNDİ” DEDİLER

Evladımı yitirdikten 45 gün sonra, 2017’nin Ocak ayında hukuk mücadelesi başlattım. Bu doğrultuda, topladığım belgeler arasında bebeğimin naklinin gerçekleştiği tarihlere ilişkin 112 Acil Servis telefon görüşmelerinin kayıtlarını istedim. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü bana “O tarihlerde sistemimize siber saldırı gerçekleştiği için kayıtlara ulaşılamamıştır” cevabı verdi.

OTOPSİDEKİ BEYİN KAMAMASI TESPİTİNE RAĞMEN BERAAT İSTENDİ

Dava süreci kolay olmadı. İlk başvurduğum savcı, ilk otopsi raporuna dayanarak, çocuğumun travmatik öldüğünün olmadığına kanaat getirdi ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. Hem rapora hem de savcılık kararına itiraz ettim. Hakim davanın açılmasına hükmetti. Savcı hakimin bu kararına itiraz etti. Ancak hakim diretince dava açıldı. Yeniden hazırlanan otopsi raporunda bebeğimin beyin kanaması (SAK) geçirdiği tespiti yer aldı. Buna ve yanlış tedavi hakkındaki bütün belgeleri sunmama rağmen beraat kararı verildi. Üst mahkemelere temyizde bulundum.

DOKTOR BİLE OLMAYAN BİLİRKİŞİ ATAMASI

Ayrıca, sadece bir doktorun sorumlu olmadığı, diğer doktor ve sağlık personelinin de soruşturulması gerektiği iddiasıyla savcılıklara başvuruda bulundum. Beş ayrı soruşturma açıldı. Bir dosyayı bir savcı, dört dosyayı bir savcı aldı. Adalet Bakanlığı’nın yayımladığı İstanbul’daki bilirkişi listesinde 10 bin 600 kişi var. Çok enteresandır, iki savcı da bu 5 dosyaya aynı kişiyi bilirkişi olarak atadı. O kişi hepsine “Kusursuzdur” yazdı. Durumu Adalet Komisyonu’na bildirdim, ‘Bakın bu kişi beş farklı branşta nasıl bilirkişilik yapar? Doktor bile değil” dedim. Bunun üzerine bilirkişilikten men edildi.

FIRAT SARI DA OLAYIN TAKİPÇİSİYMİŞ

Dr. Fırat Sarı (Yeni Doğan Çetesi Lideri) açtığım davalar kapsamında Esencan Hastanesi doktoru lehinde şahitlik yaptı, “Ben bu çocuğu ilk günden beri biliyorum. Konuya hakimim. Doktor benden bilgi alıyordu, beraber tedavisine dair kararlar veriyorduk” dedi.

“YAPILANLAR İHMAL DEĞİL KASTEN CİNAYETTİR”

Bir doktor hastasının hayatını kurtaracak tedaviyi biliyorsa ama yapmıyorsa ancak iş adli mercilere geldiğinde yapmış gibi birbirinden farklı evrak tanzim ediyorsa bu kasıttır. Bebeğimi yaşam destek ünitesinden çıkarması da bunun en büyük kanıtıdır.

“KATLİAMIN PEŞİNİ BIRAKMADIM, DELİ MUAMELESİ GÖRDÜM”

Türkiye’de davalar hala sonuçlanmayınca Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvurdum. Bu süreçte ‘Bırak artık’ dediler. Ben de tüm dünyayı versinler, o çocuk toprağın altından çıkmayıp benim kucağıma gelmediği sürece değişmeyecek. Ama bir kişinin, bir tane bebeğin ölmesini dahi engelleyebilirsem işte o zaman benim çocuğum boşuna ölmemiş olacak. Bunun için uğraştım ve kelimenin tam anlamıyla deli muamelesi gördüm.

"FERYATLARIM DUYULSAYDI BU KADAR BEBEK ÖLMEYECEKTİ"

Yeni Doğan Çetesi operasyonu olunca haklılığım anlaşıldı ama haklı çıktığıma sevinemiyorum. Oysa yıllardır avazım çıktığı kadar bağırdım, gerekli her yere başvurdum. ‘Bakın burada organize işler var, üstünü kapatıyorlar’ dedim. Feryatlarım 8 yıl önce dikkate alınsaydı, belki de bu kadar bebek ölmeyecekti.

SORUŞTURMA GENİŞLETİLECEK Mİ?

Arzu Başaran Başkıran’ın anlattıkları önceki gün Uğur Dündar’la Arena’da yayınlandı. Başkıran gibi, Yeni Doğan Çetesi İddianamesi’nde yer almayan çok sayıda mağdur anne ve baba var. Tıpkı, Fırat Sarı’nın ekrana getirdiği Ezgi ve Mehmet Kızılkaya gibi… Kızılkaya çifti de İstanbul Bağcılar’daki Özel Hospitalist Hastanesi’nde aynı çetenin yaptıkları yüzünden bebeklerini kaybetti ve 2018 yılında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Dahası, 2016’da Sağlık Bakanlığı’na sunulan başdenetçi raporunda da çetenin faaliyetleri hakkında saptama yapılmış, onlarca mağdurun adı yer almıştı.

Bütün bunlar, çetenin faaliyetlerinin iddia edildiği gibi 2023’ten sonra başlamadığını, en az 8 yıl öncesine dayandığını gösteriyor. Şimdi merak edilen soru şu: Soruşturma genişletilecek ve derinleştirilecek mi? Bu mağdurların başına gelenler de iddianameye eklenecek mi?