Uluslararası bir araştırmacı ekibi, Neandertallerin, Denisovalıların ve erken Homo sapienslerin kan türlerini ve kırmızı kan hücresi antijenlerini incelemek için 120.000 ila 20.000 yıl önce yaşayan düzinelerce antik bireyin genetik verilerini analiz etti.
Genetikçiler, Neandertallerden köken alan ve 65.000 yıldan fazla bir süre önce melezleşme yoluyla modern insanlara geçen nadir kan grubu RHD DIII tip 4'ün ortaya çıkışının izini de sürmeyi başardılar. Bilim adamları, homo sapiens'in yeni koşullarda daha iyi hayatta kalmasına ve çoğalmasına yardımcı olanın bu grup olduğuna inanıyor.
Genetik ekibinin keşfettiği kan türlerinden bazıları tamamen yok oldu. Böylece uzmanlar, Ust-Ishim olarak bilinen Sibirya'daki eski bir kişinin DNA'sında, modern insanlarda bulunmayan üç kan grubu varyantı buldu.
Bilim insanları artık eski genomları kanla ilgili başka bir soruyu incelemek için kullanıyor: Bunlarda beta talasemi ve orak hücreli anemi gibi kırmızı kan hücrelerinde kalıtsal hastalıklara neden olan mutasyonlar olup olmadığı.
Homo sapiens, yaklaşık 70.000 yıl önce Afrika'yı terk ederken, farklı iklim koşullarında hayatta kalmalarını ve hastalıklara karşı direnç göstermelerini sağlayan yeni genetik varyantları da yanlarında götürdü. Bu genetik çeşitlilik, insanların farklı çevrelerde daha iyi uyum sağlamalarını mümkün kıldı. Öte yandan, Avrasya'da uzun süre yaşamış olan Neandertallerin kan gruplarında, bu kadar büyük bir çeşitlilik bulunmuyor, bu da onların çevresel değişimlere karşı Homo sapiens kadar esnek olmadığını gösteriyor.
Homo sapiens ve Neandertaller arasındaki en belirgin farklardan biri, uyum sağlama yetenekleridir. Homo sapiens, kan gruplarında daha fazla genetik çeşitliliğe sahipti, bu da onlara yeni koşullarla daha iyi başa çıkma avantajı sağlıyordu. Örneğin, sapiensler, dünyanın farklı bölgelerinde hastalıklara karşı korunmalarına yardımcı olan genetik faktörler taşıyorlardı. Bu genetik çeşitlilik, onların çevresel değişikliklere daha kolay adapte olmalarını ve hayatta kalmalarını mümkün kıldı.
Homo sapiens yeni koşullara uyum sağlayabildi
Neandertaller, tam tersine, daha eski ve daha az çeşitliliğe sahip genetik yapıları koruyordu. Bunun bir örneği, bazı Okyanusyalılarda hala bulunan Rh sistemiyle ilişkili bir gen olarak görülebilir. Bu gen, muhtemelen binlerce yıl önce Homo sapiens ile Neandertallerin çaprazlanması sonucu onlara geçmişti. Homo sapiens evrimleşmeye ve yeni koşullara uyum sağlamaya devam ederken, Neandertaller hızla değişen dünyada hayatta kalmanın giderek daha zor hale geldiğini fark ettiler. Bu, belki de türlerinin yok olmasının başlıca nedenlerinden biri olabilir.
Yazarlar, Homo sapiens'in genetik çeşitliliğinin evrimsel başarının temel bir faktörü olduğunu, buna karşın Neandertallerin genetik istikrarının hızlı değişimlere uyum sağlama yeteneklerini sınırlamış olabileceğini belirtiyor. Çalışma, aynı zamanda modern insanlarda artık bulunmayan eski genlerin varlığını da ortaya koyuyor. Bu genler, zamanla yok olan eski insan soylarının bir parçası olabilir. Örneğin, 45.000 yıl önce Sibirya'da yaşamış Ust-Ishim adlı bir adam, bugün yaşayan hiçbir insanda bulunmayan eşsiz genlere sahipti. Bu bulgular, geçmişteki insan evrimini ve genetik çeşitliliği daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.