Yıl 1944... Leningrad kuşatma altında.
Şehir ölmüş, günümüz St. Petersburg’u, donmuş bir mezarlığa dönüşmüştü. Ekmek karneyle falan değil, ancak cesetlerle dolu enkazların altından küflü kırıntıları bulunabiliyordu. İnsanlar duvar kâğıtlarındaki nişastayı kazıyıp yiyordu.
Maria Ivanovna kısa boylu, ince yapılı bir kadındı. Savaşın son demlerinde açlıktan bayıldı. Cesetlerle dolu bir kamyona atıldı. Kimse nefes alıp almadığını sormadı. Çünkü ölü sayısı nefesle değil, sessizlikle ölçülüyordu.
Kocası Vladimir, saatler sonra cepheden dönüyordu. Kamyoneti gördü ve içindeki kadınlardan birinin ayağındaki ayakkabıları tanıdı. Karısınındı.
Kavga kıyamet Maria’yı insan yığınları arasından çıkarttığında, kadın inceden nefes alıyordu. Onu kucakladı, eve taşıdı. Elleriyle hayata döndürdü.
Bu hikâyeyi yıllar sonra Putin, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a anlattı. Clinton da, 2014’te yayınlanan Hard Choices (Zor Seçimler) adlı anılarında yazdı.
★★★
Özetle; babası, bir mayın patlamasından sonra bacağının yarısıyla savaşa dönmüştü.
İki ağabeyini kuşatmada açlıktan kaybetmişti. Mezarsızdılar. Onları hiç tanımadı.
Anneannesini 1941’de Almanlar tarayarak katletmiş, amcaları ise Doğu Cephesi’ne gidip bir daha dönmemişlerdi.
İşte Putin böyle doğdu. 8 yıl sonra, 1952’de, ölü sayılan bir annenin, yaralı bir babanın, yıkılmış bir şehrin içinden...
★★★
KGB’nin gri duvarlı ofislerinden birinde başladı hikâyesi. İstihbaratçıydı. Orada öğrendi, sessizliği, beklemeyi, gölge gibi izlemeyi...
Berlin Duvarı yıkılırken penceredeydi. Sovyetler çökerken, o not tutuyordu. Ve bekliyordu.
Sahneyi hiç sevmedi. Spot ışıkları onun için tehlikeliydi. O sahne iplerini arka planda tutardı. Kameraların önünde değil, kapanınca hareket ederdi.
★★★
Trump, onun gözünde; New York kulelerinden dünyaya bakan, Monopoly oynayan bir gayrimenkulcüydü.
Kasasını doldurur. Bir ülkeden uçak alır, karşılığında savunma sistemi satardı.
Orta Doğu gezisi para kazanma, oğulları ve damatları için servet yapma fırsatıydı.
Her şey kameralara oynanan bir televizyon şovuydu Trump için.
Putininki ise tam bir gölge tiyatrosu...
★★★
Ukrayna’yı kolay kolay bırakmaz. Çünkü orası sadece sınır değil, hafızadır. Orası, Sovyet coğrafyasının son direniş noktasıdır. Ve daha önemlisi: Amerika’nın kaynak sevkiyatı merkezi olmasına izin verilecek yer değildir.
Lityumundan nadir toprak elementlerine kadar Ukrayna toprağı sadece jeopolitik değil, stratejiktir.
Putin, ABD’nin yanı başına NATO kamuflajıyla maden kampı kurmasına göz yummaz.
★★★
O yüzden gelmedi İstanbul’a.
Barış fırsatı varsa bile, Trump’ın kameralar karşısında “Ben başardım” şovuna alet olmak istemedi.
Herkes Rusya için diplomaside “satranç” benzetmesi yapar.
Hayır! Putin satranç oynamıyor. Rus ruleti oynuyor. Ve silahı kendisi dolduruyor.
Sıra geldiğinde de tetiği çekmeden gülümsüyor:
“Siz zaten şansınıza oynuyordunuz.”
★★★
O resimdeki çocuk gelmedi, çünkü o çocuk hâlâ Leningrad’da... Kafasına silahı dayamış Rus ruleti oynuyor.
Çıkmaz sokaklarda sessizliği dinliyor.
Ukrayna savaşında kaybettiği 200 bin Rus askerin çığlığını...
Çünkü sessizlik, onun en gür sesi...
Putin sahneye çıkar mı bilinmez. Ama sahneyi kapatacağına kuşkum yok.