Doğada papağanlar ötüş, ıslık ve çığlıklarla sürü arkadaşlarıyla iletişim kurar. Araştırmalar, papağanların birbirine özel çağrılar kullandığını, bu sistemin insanların birbirine seslenme biçimiyle benzerlik taşıdığını gösteriyor. Ancak ev ortamında yaşayan bir papağanın öğrenebileceği “papağan dili” yok. Bu yüzden zekâlarını devreye sokup insan dilini öğreniyorlar.

Bu konuda en dikkat çekici çalışmalar, Boston Üniversitesi’nden psikolog Irene Pepperberg’e ait. Pepperberg’in 30 yılı aşkın süre eğitim verdiği Afrika gri papağanı Alex, 100’den fazla nesne, renk ve eylem kelimesini anlayabiliyordu. Altıya kadar sayabiliyor, “aynı”, “farklı”, “büyük” gibi kavramları doğru kullanabiliyordu. Ayrıca nesnelerin rengini, materyalini ve şeklini de ayırt edebiliyordu.

Pepperberg’in yöntemi, papağanın her kelimenin belirli bir nesne ya da eyleme karşılık geldiğini kavramasını sağlıyordu. Bu, rastgele ezber değil, anlamaya dayalı öğrenmeydi.

Washington’daki Puget Sound Üniversitesi’nden psikolog Erin Colbert-White’a göre, evde yaşayan papağanlar da gerçek dünyadaki nesneleri belirli kelimelerle ilişkilendirebiliyor. 

Örneğin, “fıstık” kelimesi yeterince tekrar edilip o sırada fıstık verilirse, papağan bu kelimenin karşılığını öğreniyor. Denemek isteyenler, papağan “fıstık” dediğinde başka bir yiyecek vererek test edebilir. Eğer papağan o yiyeceği reddedip tekrar “fıstık” derse, kelimenin anlamını kavradığı düşünülüyor.

Soyut kavramlar daha zor olsa da, papağanlar bağlamsal ipuçlarıyla anlamlı şekilde kullanabiliyor. Örneğin Alex, laboratuvarda yaptığı yaramazlıklardan sonra “özür dilerim” demeye başlamıştı. Bu cümleyi, önceki bir olayda Pepperberg’in ona söylediği şekliyle öğrenmişti. Her ne kadar “pişmanlık” hissetmese de, bu ifadeyle olumsuz durumu yumuşatabildiğini anlamıştı.

Benzer şekilde, “seni seviyorum” gibi ifadeler de papağan için romantik bir anlam taşımıyor olabilir. Ancak bu sözü söylediğinde ilgi ve şefkat gördüğünü öğrenen papağan, bu kelimeyi sosyal bağ kurmak için kullanabiliyor. Colbert-White bu durumu şöyle özetliyor: “Bazı insanlar da ‘seni seviyorum’ diyor ama ne dediğini bilmiyor. Yani kelime, işlev görüyor.”

Bazı papağanlar hiç konuşmayabilir. Özellikle bir başka papağanla birlikte yaşayanlar, kendi türlerinin dilini tercih edebilir. Pepperberg’e göre ise, biz insanlara düşen, sadece papağanları “bizim dilimizi” öğrenmeye zorlamak değil, onların da iletişim sistemlerini anlamaya çalışmak olmalı.