Sevgili okurlarım, tam da birkaç yıl önce patlak veren Rusya-Ukrayna savaşını izlerken şimdi başımıza bir de İran-İsrail savaşı çıktı.
Şimdi bu ikinciyi izliyoruz.
İran gerek nüfus ve gerekse coğrafi alan olarak İsrail’den çok daha büyük bir ülke.
Üstelik aralarında bin kilometreden fazla bir mesafe var. Dolayısıyla bu savaşta kara harbi yok. Onun yerine havada uçuşan füzeleri izlemekle yetiniyoruz. İki taraf da birbirini füzelerle vurmaya çalışıyor.
Bizim dışarıdan izlemekle yetindiğimiz bu savaş ya uzayacak ya da birileri devreye girip hadiseyi durduracak.
Sonuç henüz belli değil. Top şimdi orta sahada dolanıp duruyor!
★★★
İran’da 1979 yılından bu yana “İslam devleti” geçerli. Humeyni ile başlayan bu uygulama doğrultusunda dinciler ülkenin başına çöktüler. Her konuda İslamın katı kuralları geçerli.
İsrail’de geçerli olan ise Yahudiliğin emrettiği kurallar. Yani kısaca söylemek gerekirse her ikisi de resmen din devleti.
Türkiye ile İran’ı kıyasladığımızda ortaya çıkan en önemli gerçeklerden biri yine Atatürk’ün büyüklüğü oluyor.
Şimdi, günümüzde bile olanlara kısaca göz attığımızda bu gerçek bir kez daha ortaya çıkıyor.
Atatürk olmasaydı halimiz acaba ne olurdu?..
O kafalar bizi nerelere sürüklerdi?..
★★★
Piyasada dolanan birtakım hacı hoca kılıklı tipler var. Onlardan biri de adına cüppeli Ahmet hoca denilen biri.
Ne acıdır ki bizim medyamız onu ve benzerlerini adam yerine koyup değer veriyor ve şımartıyor. Onlar ise şımardıkça konuşmayı sürdürüyor.
Bakınız son ‘açılımına!’
Meyve bahçelerini ve tarımı vuran son don olayının nedeni meğer belli imiş.
Zina ve fuhuş çok artmış, herkes günah işlemiş ve don bu yüzden olmuş.
Şimdi onun bu sözlerinden yola çıkıp düşünelim...
Zina neden artmış olabilir?..
Çünkü günümüzün AKP iktidarı zinayı “suç olmaktan” çıkardı.
Şimdi bir düşünün, Atatürk olmasaydı başımıza bu gibi cahil tipler yüzünden neler açılırdı!
★★★
Bizim Saray danışmanları arasında Oktay Saral adında biri var. O şahıs iki gün önce Recep Tayyip’e sosyal medya hesabı üzerinden çağrıda bulundu:
“Sultanım yürüyeceksin, ümmet yürüyecek ardından.”
Adına “Saray” denilen o yerde Türkiye’yi hangi kafaların yönettiğine ilişkin güzel bir haberdir!
★★★
Peki ama İran-İsrail savaşı olanca hızıyla sürüp giderken biz ne yapıyoruz?
İktidar destekçisi yandaş medya, başta iktidar treninin lokomotifi olan TRT ile birlikte, propaganda makinesini yine çalıştırmaya başladı.
Dünkü Hürriyet’in manşeti aynen şöyle:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı ve İran Cumhurbaşkanı arasında yürüttüğü mekik diplomasisi ateşkes için en güçlü umut ışığı olarak görülüyor.”
Vay be...
Hiç kuşkunuz olmasın ki savaş bir süre sonra ister istemez son bulduğunda bizim Tayyipgiller yine ortaya çıkıp “Savaşı biz durdurduk” diyecekler!
★★★
Gazetenin “Saray yazarı” ise dünkü yazısında şöyle diyor:
“Erdoğan’ın ABD Başkanı ve İran Cumhurbaşkanı ile görüşmeleri sürecek. Erdoğan savaşın sona ermesi ve iki lideri İstanbul’da buluşturmak için mekik diplomasisi yürütüyor ve yoğun çaba harcıyor. Peki Erdoğan’dan başka bu gibi işlerle uğraşan bir lider var mı?”
Yok valla!
Bir hukuksuzluk giderildi
Sevgili okurlarım, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ dün tahliye edildi. İktidar partisi karşıtı bir üniversite hocası... İktidara sert çıkan bir siyasetçi.
Ortada işlenmiş herhangi bir suç yokken tutuklanmış ve 148 gün boş yere hapis yatırılmıştı.
Onun başına gelenler Ekrem İmamoğlu olayı ile bire bir örtüşüyordu.
Her iki olay da Türkiye’de iktidar gücünün siyasete nasıl alet edildiğinin somut göstergesidir.
Onları tanıdığım kadarıyla söyleyeyim, gerek İmamoğlu ve gerekse Özdağ, kolayca pes edecek kimseler değil. Üstelik Zafer Partisi ile Ümit Özdağ’ın affedilmez (!) bir suçu var. MHP’nin sahnesine çıkıp ülkücü seçmenleri etkilemek!
Evet, MHP’nin oyları giderek azalırken ülkücü kesim bu partiden giderek kopuyor. Herkesin bilmesinde yarar var, Ümit Özdağ’ın gerçek tutuklanma nedeni budur. Türkiye’de adaletin nasıl kullanıldığının somut ve en son örneğidir. Kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.