“Yalan, yaldızlı olur.”

Toplumsal yaşam, yurttaşların varlık alanlarıdır. Birlikteliğin, barışın, mutluluğun ve güvenin başlıca ortamı olduğu bir insanlık yapısıdır. Kişisel ilişkilerimizde özlenen durumu sağlamak için karşılıklı anlayış, hoşgörü, yardım, dayanışma ve barış en gerekli temel öğelerdir. Başarı ve mutluluk karşılıklı ilişkilerin özlenen ve yaraşan biçimde kurulmasıyla sağlanır. Siyasal nedenlerle giderek bozulan toplumsal barış ve ulusal dayanışma, başta sağlık olmak üzere, kişisel durumlarımızın çoğunu olumsuz etkilemekte, kimi haklardan ve olanaklardan yoksun bırakmaktadır.

Komşuluk ve arkadaşlıklardan başlayarak kurulan ilişkilerde kişisel ve bencil davranışların neden olduğu sakıncaları gidermek güçtür. Özellikle güven duygusunun yara aldığı durumlarda yanların kırıcı ve üzücü tutumları giderilmez ve onarılmaz sonuçlar yaratmaktadır. Asıl neden, birbirini iyi tanımamaktan, ilişkilerin “pamuk ipliğine bağlı” olmaktan kaynaklanmasıdır. Dayanağı sağlam olmayan hiçbir şey ayakta duramaz, uzun ömürlü olamaz. Halkımız yakından tanımadığı kimilerini, şöyle ya da böyle geldiği-getirildiği mevki ve makamlara bakarak ölçüp değerlendirmektedir. Kimileri de kişisel yakınlıkları, sağlanan olanaklar ve çıkarlarına düşkünlüklerin karşılanıp doyurulmasıyla ya da partizanlıklarına uygun düşmesiyle yargıya varmaktadır. Olumsuzluklar böyle örtülüp kapatılırken tanıyanlar da terbiyeleri gereği susarak ya da “Yakın ilişkisi olmadığını” söyleyerek soruları geçiştirip gerçeğin saptanmasından kaçınmaktadır. Böylece “yanılma” denilen, gerçek durumu saptamada uygunsuzluk, somutlaşmaktadır.

Kişileri, olayları, durumları irdeleyip incelemeden hemen değerlendirip yargıya varmak, yanılmanın başlıca nedenidir. Önyargı her zaman zararlıdır. Ölçüp biçmeden, araştırıp incelemeden karar vermenin hiçbir yararı yoktur. Sağlıklı uygulama, sağlıklı kanıya dayanır. İlişkilerde bu bağ çok önemlidir. Kimler nerelere nasıl geldi ya da getirildi? Kendi yetenekleri ve nitelikleriyle mi oldu, onu kullanmak isteyenler mi yerine oturttu? Neler yaptı ve yapmadı-yapamadı? Neleri kotardı-başardı, nelere yetersiz kaldı? Arkada neler bıraktı? Ne yararı oldu? Yazılsa, konuşulsa, bilinse kim bilir ne kadar düş kırıklığı yaşanır. Özellikle siyasal yaklaşımlarla aday belirlemekten atamalara ve görevden uzaklaştırmaya kadar uzanan çizgide neler neler yaşandı, yaşanıyor... Katılıp katılmadıklarıyla, görüşüp görüşmedikleriyle, okuyup okumadıklarıyla, bulunup bulunmadıklarıyla, ilgilenip ilgilenmedikleriyle, yetersizlikleri ve düşkünlükleriyle kimlerin nerelerde neler yaptıkları kurumların tarihinde yerini bulacaktır. İnsanlık ve ahlâk değerleriyle örtülü kişilikleri, bilgileri ve becerileriyle değil, mevki, makam ve sıfatlarıyla anılıp sözü edilenlerin değeri ve önemi yoktur. İnsanları denemek, ilişkilerin sağlığı için önemli bir yaklaşımdır. Yanılıp zarar görmek ve pişman olmaktansa iyi düşünüp tartarak sonuca varmak her zaman yararlıdır.

Başarmak, kotarmak ve istenilen sonuçlara ulaşmak için umut etmek, dilemek yetmez. İstek, çaba, istenç (irade) gerekir. Halk dilinde “Hazıra konmak” olarak nitelenen, “Ekmek piş, ağzıma düş “sözüyle anlatılan tembellikle bir yere varılamaz. Çocuklarımıza yaşamı anlamlı kılmak için yapmaları gerekenleri iyi anlatmalıyız. Dünyanın başa çıkmakla uğraştığı sorunları yenecek güç, eğitimle edinilir.