90’lı yılların başıydı.
Derviş Özer tıp doktoruydu, aynı zamanda heykeltıraştı.
Ailece tatile giderlerken, Afyon’da mola vermişti.
Oturduğu çay bahçesine kalabalık bir grup insan geldi.
Üstleri başları perişandı, alayı gariban, ağlamaktan gözleri şişmişti.
Hayrola diye sordu?
Şehit cenazesi taşıyan köylülerdi.
★
Henüz üç yaşında olan ve ortalıkta neşeyle hoplayıp zıplayan kızına baktı, bir de şehit cenazesi taşıyan köylülere baktı. Bir yanda saçının telini dünyaya değişmeyeceği evladı, öbür yanda evladını vatan için toprağa vermiş baba vardı. Utandı. Bir şey yapmalıyım diye düşündü, bu çocukları ölümsüzleştirmeliyim dedi. “Şehit Ağacı” projesi hazırladı.
★
Terör şehitlerini künyelere yazacak, künyeleri ağaca takacak, şehit çocukların o ağacın dallarında adeta birer yaprak gibi ebediyen salınmasını sağlayacaktı.
★
Projesini hayata geçirmek için aradığı fırsatı, anca 2003 yılında buldu. Resim Heykel Müzesi’nin açtığı yarışmaya katılmaya karar verdi. İstanbul’a geldi. Künyeleri almak için Tahtakale’ye gitti. Sordu soruşturdu. Herkes aynı adresi gösterdi. Ermeni bir usta vardı, Arman usta, bu metal işinin en iyisini o yapar dediler. Mısır Çarşısı’nın hemen arkasında, Mercan Yokuşu’nda buldu, küçücük dükkandı, girdi, meramını anlattı. Arman usta dinledi. Ve, o güne kadar heykeltıraşın hiç düşünmediği detaya dikkatini çekti, “asla paslanmaması lazım” dedi, “evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı.”
İşte Kızılcahamam’daki Şehit Ağacı
★
Olmalı ama, ustanın o bahsettiği paslanmaz künyeler en pahalısıydı, o günkü parayla tanesi 1 lira 25 kuruştu... “Parayı sakın dert etme, ticari iş değil bu” dedi Ermeni usta, “vatan işi bu” dedi. Beşte bir fiyatına, kâr filan almadan, hatta zarar ederek, maliyetinin de altında, 25 kuruştan verdi. Üç bin künye... Haftaya gönderirim dedi. Tam gününde gönderdi.
★
Heykeltıraş döndü Ankara’ya... Ama sonra, kısmet olmadı, araya başka işler karıştı, hazırlandığı o yarışmaya katılamadı. Künyeleri paket halinde evinin deposuna kaldırdı. Taa ki, amacına ulaşacağı 2009 yılına kadar.
★
Ankara Kızılcahamam Belediyesi, Şehit Fatih Duru adıyla park yapıyordu. Başvurdu. Belediye başkanı derhal kabul etti, başımızın üstünde yerin var dedi. Kurumuş bir sedir ağacı, heykele gövde oldu. Ancak, bir sorun vardı. Akıp giden yıllar içinde şehit sayısı altı bini aşmıştı, eldeki künye sayısı sadece üç bindi... Parkın açılışına yetiştirme kaygısıyla, yeniden İstanbul’a gelemedi, aksilik bu ya, altı yıl önce alışveriş yaptığı Ermeni ustanın adını veya telefonunu da kaydetmemişti, apar topar internete girdi, eksik künyeleri tamamlamak için askeri malzeme satan tüccarlarla temasa geçti. “Mutlaka paslanmaz istiyorum” dedi. “Abi sen merak etme” dediler, “künyenin kralı bu” garantisi verdiler. E, zaman dardı, inceleme vakti yoktu... Ermeni ustanın 25 kuruştan verdiği künyeleri, 2’şer liradan aldı.
★
Künyelere teeek tek şehitleri yazdı, taktı sedir ağacının dallarına... 29 Ekim 2009’da Cumhuriyet Bayramı’nda törenle açılışı yapıldı.
Maymun iştahlı medyamız ilk gün hücum etti, Türkiye ağlayarak seyretti, sonra unutuldu gitti.
★
Ve, kış geldi.
Sadece tebrik yağmadı tabii şehit ağacına, yağmur da yağdı.
Üç bin yaprağı ışıl ışıl parlarken... Gerisi paslandı!
★
Ermeni ustanın “vatan işi bu, evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı” sözü kulağında çııın çın çınlayan heykeltıraş, ağlayarak, tek tek değiştirmek zorunda kaldı, Türk tüccardan aldığı güya garantili (!) künyeleri.
★
(Bu vatansever Ermeni usta, Arman Etyemez’di. Mesleği babasından devraldı, şu anda üçüncü nesil, evlatlarıyla birlikte aynı adreste çalışmaya devam ediyor. İstanbul Harbiye’deki Askeri Müze’nin restorasyonu sırasında, tarihi kostümlerin el işi sırmalı aksesuarlarını o yaptı. Hava Müzesi’nin, Harp Akademileri Müzesi’nin kostüm aksesuarlarını o yaptı. Veda, Ateşten Günler, Kurtuluş gibi pek çok sinema filminin, televizyon dizilerinin, Şehir Tiyatroları’nın, Devlet Opera ve Balesi’nin kostüm aksesuarlarını o yaptı.)
Arman Etyemez
★
(2023 yılında, cumhuriyetimizin yüzüncü yıldönümünde, Disney tarafından Atatürk filmi çekildi, Ermeni diasporasının baskısı üzerine, ABD’de gösterime girmesi engellendi. Halbuki... Atatürk filminin rütbelerinin, metal aksesuarlarının tamamı Ermeni usta Arman Etyemez tarafından üretilmişti. Arman ustanın Atatürk filmine bu yürekten katkısı, hem Atatürk Cumhuriyeti adına çok büyük bir gurur vesilesiydi, hem de diasporaya verilecek en güzel cevaptı, maalesef gereği yapılmadı.)
★
Gel zaman git zaman... Şehit Ağacı’nın açılışının üstünden 16 yıl daha geçti. 2025 yılı oldu. Antalya’da Bilim Üniversitesi var, Antalya’da kurulan ilk vakıf üniversitesi, uluslararası bir üniversite, 83 ülkeden öğrencisi var. İktisat, hukuk, mühendislik, mimarlık, sağlık gibi fakülteleri olan üniversitenin, bir de sivil havacılık yüksekokulu var. Adı üstünde pilot yetiştiriyorlar. Bilim Üniversitesi’yle ortaklaşa çalışan Elba Havacılık Enstitüsü var, sivil havacılık yüksekokulunu kazanan öğrenciler, hem akademik eğitim görüyorlar, hem de Elba Enstitüsü’nde kokpite oturarak, pilotluk öğreniyorlar, neticede mezun olup diplomalarını aldıklarında, sivil hava yolu şirketlerinde veya özel havacılık şirketlerinde pilot olarak çalışıyorlar.
İşte bu Antalya Bilim Üniversitesi, her yıl aralık ayında, 6 Aralık Dünya Sivil Havacılık Günü’nde “yılın havacısı” ödülü veriyor, ulusal veya uluslararası düzeyde havacılığı yücelten insanları onurlandırıyor, uluslararası konuklarla, gerçekten çok prestijli bir törenle takdim ediliyor. Adaylar sadece Türkiye’den seçilmiyor, mesela bu yılki adaylar arasında Türkiye’nin yanı sıra ABD’den Rusya’dan İsviçre’den İspanya’dan Polonya’dan ve Almanya’dan isimler vardı.
★
Bu yıl, Türkiye’nin en prestijli havacılık ödülü, Bilim Üniversitesi’nin yılın havacısı ödülü kime layık görüldü biliyor musunuz... Arman ustaya!
★
Evet... Antalya Bilim Üniversitesi Uzay ve Havacılık Programları Başkanı Üner Beköz -kendisi de Türk Hava Kuvvetleri kökenli çok tecrübeli bir pilot- üniversitenin bu ödül organizasyonunu yürütüyor, öğrencilerin sadece uçuş ehliyeti sahibi olarak değil, havacılık ruhuyla yetişmelerini sağlıyor. Bu yılın ödül adaylarını belirlerken, diyor ki... “Biz pilotların kanatları olduğu varsayılır, bu nedenle, pilot ehliyetine sahip kişiler, uçabilme özelliklerinin sembolü olarak, kanatları çelikten yapılmış bröveler takıyor, bu bröveleri önemi itibarıyla tam olarak kalplerinin üstünde, göğsünde taşıyor, bu çelik kanatlı bröveler biz pilotların onurudur, gururudur, liyakati ve cesareti temsil eder, madalya gibi özenle saklanır, bunların hepsi tamam da, biz havacıların çevresine hava atmasını sağlayan bu bröveleri kim üretiyor?”
★
İşte bu soruyla, bu vizyonla, bu vefa duygusuyla yola çıkan Antalya Bilim Üniversitesi Uzay ve Havacılık Programları Başkanı Üner Beköz, önce fakültenin uçuş okuluna soruyor, bröveleri Arman ustadan aldıklarını öğreniyor, biraz daha araştırıyor, yahu sadece kendilerinin değil, Türk Hava Yolları’ndan Pegasus’a kadar, Türkiye’deki bütün sivil havacılık şirketlerinin bu efsanevi bröveleri Arman Etyemez’den aldığını öğreniyor. Pilotların göğüslerinde taşıdıkları bröveler, omuzlarında taşıdıkları sırmalı apoletler, heeepsi Arman ustanın elinden çıkıyor. Hadi bakalım, Arman Etyemez’in kim olduğunu araştırıyor ve yıllar önce ilk kez Hürriyet gazetesinde yazdığım “şehit ağacı” meselesini öğreniyorlar, “e yılın havacısını bulduk” diyor... Hatta, üniversite kararıyla “yılın” unvanının bile yetmeyeceğini düşünüyorlar, Arman Etyemez’e pilotların onuruna katkılarından ötürü “tüm zamanların havacısı” ödülü vermeye karar veriyorlar.
Ödülü kendisine takdim etmek istediklerini resmi bir yazıyla iletiyorlar, “bayrağımızı ve mesleğimizi göğsümüzde taşıyabilmemiz için, zanaatının en güzel örneklerini sergileyen, özenle üreten, vatansever Arman Etyemez tüm zamanların havacısıdır, ülkemiz ve dünya havacılığı adına varlığınız için şükranlarımızı sunarız” diyerek, ödül törenine davet ediyorlar.
★
6 Aralık Dünya Sivil Havacılık Günü’nde, tüm zamanların havacısı ödülünü, şahane bir törenle Arman Etmeyez’e takdim ettiler.
★
Arman usta bu ödülünü alırken, herkesin can kulağıyla dinlemesi gereken, ibret alınması gereken bir konuşma yaptı. Altını çizerek okuyun lütfen.
★
“Değerli dostlar” diye başladı, “Ben sadece işini severek, hakkını vererek yapmaya çalışan bir zanaatkarım. Zanaatımı atalarımdan öğrendim, öğrendiklerimi geliştirmeye çalıştım, beni geçmeleri koşuluyla çocuklarıma öğretmeye çalıştım. Benim için işin değerlisi yoktur, severek, hakkıyla yapılan bir işin değerli olduğuna, değer yarattığına inanırım. Yaratılan değer bana değil tüm benliğimle yaptığım işe aittir. Elime aldığım anda, bir çelik parçasının benim, özümün bir parçasına dönüştüğünü hissederim, pilotlarımız, askerlerimiz, polislerimiz için ürettiğim bröveleri tek tek ve ellerimle onlara dokunarak üretmem bundandır. Göğsüne takıp kullanan kişinin, yaşamının anlamlı bir parçası olmasını, bir anı olarak saklanıp, korunmaya değer bulunmasını başka nasıl hak edebilirim ki? Burada, bu üniversitede, hayal edemediğim, edemeyeceğim bir şeye tanıklık ediyor, unutulması imkansız bir anı yaşıyorum... Adı Bilim olan bir üniversitenin, havacılık ve uzay programları bölümü, 50 yılımı verdiğim, çelikten brövelerime işlediğim, işlemeye çalıştığım mesajı fark edip, beni ‘tüm zamanların havacısı’ gibi düşsel bir ödüle layık gördü. Zanaatını çocuklarına devretme aşamasına gelmiş yaşlı bir zanaatkar için bundan büyük bir onur olabilir mi? İnanılması güç, ama olabilirmiş, oldu. Bir üniversite ve onun bilge akademisyenleri, bilimle ilişkisi yokmuş gibi görünen bir zanaat erbabının el emeğini değerlendirebiliyor, onu ödüllendirebilecek yüceliğe erişmiş olabiliyormuş. Bu, sanıyorum, sadece benim değil, bu salondaki tek tek her birimizin hayal gücünü aşan, muhteşem bir bilgelik, kadirşinaslık örneği... Benim, atalarım, çocuklarım için bundan daha ulu bir ödül olamaz, sağ olun, var olun.”
★
(Arman’ın “zanaatımı atalarımdan öğrendim” dediği, babasıydı, Mardiros’tu. Metalleri sanatsal şekilde işlemeye ilk o başlamıştı. 1913 doğumluydu. Vatani görevini Eskişehir’de askeri hastanede yaptı. O tarihlerde dört yıl askerlik yapılıyordu, Mardiros da dört yıl askerlik yaptı. 1933-34 yılları arasında Eskişehir hava hastanesindeydi, hem eski Türkçe tabir edilen Osmanlıcayı bildiği için, hem modern Türkçe okuyup yazabildiği için, hava hastanesinde sıhhi kurul yazıcısıydı. Arkadaşlarına “mavileri giydik” diye hava atıyordu, mavi renkli havacı er üniformasını çok seviyordu. Hayatın güzelliğine bakın ki, bugün “tüm zamanların havacısı” ödülüne layık görünen Arman’ın babası Mardiros, tüm zamanların en büyük kadın havacısı Sabiha Gökçen’in o hastanede verilen “pilot olur” raporunu yazan askerdi... Sıhhi kurul Sabiha Gökçen’i sağlık kontrolünden geçirmiş, pilot olmasında sakınca yoktur diye rapor vermişti, o raporu daktiloda yazıya döken kişi, tüm zamanların havacısı Arman’ın babasıydı.)
★
(Mardiros askere giderken kuyumcu kalfasıydı, vatani görevini tamamlayıp İstanbul’a döndükten sonra iş değiştirdi, 1938 yılında kendine imalathane açtı, el emeğiyle metalleri işleyerek, askeri işaretler üretmeye başladı, ilk yerli malı eksantrik presleri kullanmaya başladı, 1950’li yıllarda iki oğlu oldu, Manuk ve Arman dünyaya geldi, imalathanenin adı Armaret oldu, 1952 yılında Mercan Yokuşu’nda şimdiki yerlerine taşındılar, Türkiye çapında tanınınca, sığamaz oldular, yeni imalathaneler açtılar, bugün artık Arman’ın yanında üçüncü kuşak da işe dahil oldu, Ari ve Ayk, dedelerinden, babalarından öğrendikleri mesleği geliştirerek sürdürüyorlar.)
★
Papa’yla Patrik ekümenik hayallerle ortak ayin yaparken, Heybeliada Deniz Lisesi’ni kapatanlar Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmaya çalışırken, Lozan Antlaşması’na karşı silahlı mücadele başlattık diyen bölücü örgütle masaya oturup “Anayasal vatandaşlık” pazarlığı yapılırken, etnik kökenler kurcalanırken... Varlığıyla onur duyduğum Arman’ı yazmak istedim.
★
(Öğrencilere hak eden rol model’i sundukları için, eğitim denilen kavramı somut olarak ete kemiğe büründürdükleri için, Bilim Üniversitesi’ne ve değerli Üner Beköz’e, yurttaş olarak yürekten teşekkür ederim. Bilimin sosyal yönüne böylesine sıradışı bir katkı, böylesine ilham verici bir akademik bakış açısı, gazetecilik meslek hayatımda tanık olmadım.)
★
Anayasal vatandaşlık nedir derseniz, Arman Etyemez’dir.
Hepimizin ortak tapusu Lozan nedir derseniz, Arman Etyemez’dir.
Vatana sevgi, şehide saygı nedir, bütün’ün parçası tek tek bireyler olarak, emekle, ahlakla, vicdanla, liyakatle, aynı bayrak altında Türkiye Cumhuriyeti nasıl yüceltilir derseniz, Arman Etyemez’dir.