Bilim açıkladı: İşte mutlu yaşamın anahtarı
Yeni Zelanda’daki Otago Üniversitesi’nde görev yapan araştırmacılar, mutlu ve doyumlu bir hayatın daha sade ve sürdürülebilir bir yaşam tarzıyla mümkün olduğunu gösteren bir çalışmaya imza attı. Bin kişiden fazla katılımcıyla yapılan anket sonuçları, “gönüllü sadelik” yaklaşımını benimseyen bireylerin kendilerini daha mutlu hissettiklerini ve yaşamlarından daha yüksek düzeyde memnuniyet duyduklarını ortaya koydu.
Araştırma bulgularına göre, tüketim odaklı yaşam biçiminden uzak duran ve sade bir hayatı tercih eden kişiler, sosyal ilişkiler kurma ve toplumsal etkileşim fırsatlarını daha fazla yakalayabiliyor.
Çalışmada kadınların, erkeklere göre sade yaşam tarzını seçme ihtimalinin daha yüksek olduğu belirlendi. Ancak araştırmacılar, bu farkın nedenlerinin netleşmesi için ek çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Katılımcıların ortalama yaşı 45 olarak hesaplanırken, yıllık ortalama hane gelirinin 50 bin dolar olduğu kaydedildi.
Araştırmanın ortak yazarlarından Doç. Dr. Leah Watkins, tüketim kültürünün mutluluğu pahalı ve lüks ürünlerle özdeşleştirdiğini, ancak elde edilen verilerin bunun aksini gösterdiğini ifade etti. Watkins, maddiyatçı tutumların mutluluğu ve refahı artırmadığını, aynı zamanda gezegenin sağlığı açısından gerekli olan sürdürülebilir tüketime de katkı sunmadığını dile getirdi.
Journal of Macromarketing dergisinde yayımlanan makalede, sade yaşamın bireylere daha güçlü bir toplumsal katılım ve “anlam” hissi kazandırdığı belirtildi. Ortak yazarlardan Prof. Dr. Rob Aitken ise refahın kaynağının doğrudan maddi sadelik olmadığını; ilişkiler, sosyal bağlar, toplumsal katılım ve yaşamda bir amaç duygusunun tatmin edilmesinin belirleyici olduğunu vurguladı.
Öte yandan Harvard Yetişkin Gelişimi Çalışması da uzun süreli ve yakın ilişkilerin mutluluğun temel unsurlarından biri olduğunu daha önce ortaya koymuştu. Yaklaşık 85 yıldır devam eden bu araştırmaya göre, en mutlu bireyler arkadaşları ve aileleriyle düzenli iletişim halinde olan kişiler oldu.
Araştırma ekibinin direktörü Dr. Robert Waldinger, kısa bir mesaj, e-posta ya da telefon görüşmesinin bile ilişkileri canlı tutmada önemli rol oynadığını söyledi. Waldinger’a göre sosyal zindelik, tıpkı fiziksel zindelik gibi süreklilik ve emek gerektiriyor. Önceki araştırmalar da sosyal medya ve internet kullanımından uzak durmanın ruh sağlığını olumlu yönde etkilediğini göstermişti.