Devlet yönetimi sapır sapır dökülürken

Sevgili okurlarım dünyanın hemen her ülkesinde adına ‘devlet politikası’ denilen bir kavram vardır. Örneğin İngiltere’de hangi parti iktidar olursa olsun bu devlet politikaları değişmez.

Çoğu zaman bu politikanın yazılı kuralları bile yoktur.

Ama her önüne gelen iktidar belli konularda istediği gibi davranamaz, her istediği kararı alamaz.

Bir de bizdeki şu duruma, şu olanlara bakalım.

Başımızda 23 yıldan bu yana bir iktidar ittifakı var.

Bir yanda adı AKP olan büyük ortak, öbür yanda ise ismi MHP olan küçük ortak. Bunlar bir araya geldiler ve Meclis’te elde ettikleri kelle çoğunluğu sayesinde 86 milyonluk Türkiye’yi istedikleri gibi yönetiyorlar.

Bazen biri su koyverse de önemli değil!

Aralarındaki işbirliği bozulmasın diye geçimsiz karı kocalar gibi birbirlerine tahammül etmek zorunda kalıyorlar.

★★★

Bay Devlet Bahçeli aylar önce bir iş yaptı ki sormayın gitsin!

Günün birinde, durup dururken Meclis Genel Kurul salonuna geldi, PKK destekçisi DEM Partililerin yanına gidip ellerini tek tek sıktı ve ağzından o inanılmaz sözcükler çıktı:

“Keşke mümkün olsa Abdullah Öcalan da Meclis’e gelip konuşma yapsa...”

Başta DEM milletvekilleri olmak üzere herkes şaşırmıştı.

Beyefendi acaba ne demek istiyordu, yoksa şaka mı yapmıştı.

Ancak beyefendi son derece ciddi idi!

★★★

Olaylar hızla değişmeye başladığında ikinci bir tanımda bulundu:

“PKK’nın kurucu önderi Abdullah Öcalan...”

MHP gibi ‘Türk milliyetçisi’ olduğunu iddia eden bir partinin başkanı, bu memlekete kan kusturan bir teröristten böyle söz ediyordu.

Vay anasını sayın seyirciler!

Sonraki gelişmeleri hepimiz biliyoruz.

Meclis’te ismi dört dörtlük (!) olan bir komisyon kuruldu falan filan. Övünmek gibi olmasın ama bendeniz bu kıt zekam ve bilgilerimle bu komisyondan memleket yararına hiçbir şey çıkmayacağını burada defalarca yazdım.

Nitekim çıkmadı.

Ancak işin bir başka ilginç yanı daha var.

Bay Bahçeli’nin her vecizesinden sonra Recep Tayyip onun evine gidiyor ve ikisi baş başa görüşüyor.

Neler konuştukları konusunda bugüne kadar hiçbir bilgi sızmadı.

Üstelik her ikisinin parti kurmayları da bu konuda herhangi bir bilgiye sahip olamadılar.

Bu gibi konuları acaba tartışıyorlar mıydı, yoksa Recep Tayyip kendisine “Frene bas, biraz yavaş git hocam. Bizi zor duruma düşürüyorsun” mu diyordu, bilen yok.

★★★

Büyük devlet ve hükümet adamı Devlet Bahçeli son bombayı üç gün önce patlattı.

KKTC’de seçim yapılmış ve muhalefet lideri Tufan Erhürman halkın oylarıyla cumhurbaşkanı seçilmişti.

Üstelik AKP-MHP ortaklığının adayı olan Ersin Tatar’a fark atarak.

Oysa bizim iki ortak Tatar kazansın diye ne atraksiyonlar yapmış, adına Cüppeli Ahmet hoca denilen adamı bile propaganda yapsın diye KKTC’ye gönderip sahada çalıştırmıştı.

Bu sonuç iktidar ortaklarının KKTC’de uğradığı seçim hezimetinden başka bir şey değildi.

Sonuçlar ilan edildikten hemen sonra Recep Tayyip’le birlikte partisinin bazı üst düzey yetkilileri aynı doğrultuda açıklama yapmak zorunda kaldılar:

“Sonuçlar hayırlı olsun!”

Oysa bu göstermelik açıklamaları yaparken her birinin içi kan ağlıyordu.

★★★

Bunlar olurken Ankara’da bir anda Devlet Bey’in bombası patladı. Seçim sonucu birkaç dakika önce açıklanmışken beyefendi yazılı bir açıklama yaptı.

Seçimin iptal edilmesini ve KKTC’nin derhal yeni bir vilayetimiz olarak Türkiye’ye ilhak edilmesini istedi!

KKTC Meclisi Türkiye’ye katılma kararı alsın dedi.

KKTC olayı Türkiye’de devlet politikasının bir numaralı konusudur.

Bu konuda olacaklara ve olmayacaklara devlet karar verir. Bu konu öyle her gün kafadan alınacak kararlarla yürümez.

Yani sen şimdi seçim kaybettin diye ‘bağımsız bir devlet’ olduğunu iddia ettiğin KKTC’yi başka bir ülkeye katamazsın.

Bunu yaparsan bütün dünya seni tefe koyar, alay eder, ambargolar birbirini izler.

Başımıza yeni bir bela açmış oluruz.

★★★

Devlet Bahçeli bunları bilmez mi, elbette bilir. O halde bu anlamsız, saçma sapan sözleri niçin söyledi?

Bilmiyoruz...

Acaba Recep Tayyip’e bu konuyu önceden söylemiş ya da danışmış mıydı, onun haberi var mıydı?

Bence yoktu çünkü seçimi kaybedeceklerini akıllarına bile getirmemişlerdi. Sandıktan çıkacak sonucun kendileri açısından olumsuz olacağını düşünmemişlerdi.

Bu olay bu memleketin nasıl yönetildiğinin somut örneklerinden biridir.

Büyük ortak kutlayıp başarılar diliyor, küçüğü ise KKTC’yi resmen ilhak etmekten dem vuruyor. Ortaklar yoksa birbirine mi düştü?

Bakalım sonuç ne olacak!

Vah yazık sana benim memleketim, sen bu durumlara düşmemeliydin.

Yazarın Diğer Yazıları