Sevgili okurlarım, CHP tarafından önceki akşam İstanbul’da yapılan mitingde Özgür Özel ilginç bir konuyu gündeme taşıdı.
Biliyorsunuz, bizim Recep Tayyip her fırsatta İsrail’e ve adına Netanyahu denilen adama sık sık bindirir.
Haklıdır da...
Bunlar şimdi Filistin’de gerçek bir soykırım uyguluyor. Ekranlarda sık sık gördüğümüz manzara korkunç. İsrail savaş falan yapmıyor, masum insanları aç bırakıyor, bombalayıp duruyor.
Çoluk çocuk falan dinlemeden sürekli cinayet işliyorlar.
Doktor değilim ama adına Netanyahu denilen bu adamın gerçek bir manyak, ruh hastası olduğuna inanıyorum.
Peki ama bu ülke ve bu adam nereden güç alıyorlar?
Avuç içi kadar bir ülke ve onun ruh hastası başbakanı...
Böylesine büyük bir güce sahip olması mümkün mü, elbette hayır.
★★★
İsrail her zaman olduğu gibi şimdi de bütün gücünü ABD’den ve özellikle de adına Trump denilen adamdan alıyor.
O sıradan adamı her gün ekranlarda izliyoruz, bence o da gerçek bir ruh hastası, şımarık bir manyak.
Bizimkiler Filistin’deki acımasız uygulamaları nedeniyle İsrail ve Netanyahu’ya her gün bindiriyor.
Özellikle İslam ülkelerine baskı yapıp destek istiyorlar ama kim takar!
Duvardan ses geliyor ama bizim din kardeşlerinden gelmiyor.
Şimdi bu gerçekleri gördükten sonra akla bazı sorular geliyor:
- İsrail bu soykırımı gerçekleştirirken gücünü nereden alıyor?
- Perde arkasından kim var?
★★★
Yanıt belli! Bütün gücünü ABD-Netanyahu ikilisinden alıyor...
Bunu bildiğimize göre, akla bir soru daha geliyor:
- Recep Tayyip, İsrail’i her gün kınarken arkasındaki büyük güç, işin sponsoru Trump için ağzını niçin açamıyor?
Dikkatinizi çekerim, bu olanlar konusunda ağzından Trump için bir tek cümle duymadık. Varsa İsrail yoksa Netanyahu.
Yoksa Trump’tan korkuyor mu?
★★★
Özgür Özel önceki gece yapılan İstanbul Bahçelievler mitinginde bu konuyu gündeme getirdi ve şöyle dedi:
“Trump’ın kendisiyle aynı adı taşıyan bir oğlu var. İsmi Donald Trump Junior. Bir iş adamı. Tayyip Erdoğan Trump’ın oğluyla geçen hafta Cumartesi günü Dolmabahçe Sarayı’nda bir görüşme yaptı. Bu görüşme gizli tutuldu. Hatta görüşme kayıtlarında oğlunun ismi yerine ‘iş insanı’ ifadesi yer aldı. İsmi gizlendi. Onu Dolmabahçe’de ağırladı, pazarlığa tutuştular. Filistin kan ağlarken lobi şirketleri üzerinden Trump’ın oğluyla iş tutuyorlar. Filistin seni affetmeyecek Erdoğan.”
★★★
Özgür Özel’in miting meydanındaki bu çarpıcı açıklamasından sonra dün bekleyişe geçtim.
Bence bizim Saray kesimi onun bu sözleri sonrasında mutlaka bir yalanlama yapacaktı. Saray olmazsa bu sözleri Recep Tayyip’in doğrudan emrinde olan İletişim Başkanlığı yalanlayacaktı.
Ama dün akşam saat 18.00’e kadar bekledim, böyle bir açıklama gelmedi. Demek ki Özgür Özel’in söyledikleri doğruydu.
Türkiye açısından yüz kızartıcı bir olay daha!
Güle güle bayım
Sevgili okurlarım adına Ali Erbaş denilen Diyanet Başkanı o görevde yaklaşık sekiz yıl boyunca kaldı. Süresi bitiyordu. Recep Tayyip’in din işleri hocası ve duacısı (!) olarak görev yapan bu şahıs süresi bitince iki gün önce ayrılmak zorunda kaldı.
Devlet içinde ayrı bir devlet olmuştu.
Beş kıta ve yüzlerce ülke dahil bütün dünyayı defalarca gezdi. Bilmem kaç kez eşi ve ekibiyle birlikte Suudi’lerin davetlisi olarak hacca gitti.
İşinin erbabı biriydi, iktidarın hayır dualarını aldı!
İktidarın bütün törenlerinde onu görürdük. Tablo hep aynıydı. Recep Tayyip’in yanına sokulmuş, ellerini açıp dualar ederdi.
İktidarın vazgeçilmez elemanı olmuştu.
Ayasofya Camisi’nin ibadete açılması töreninde başrol ona verilmişti.
Bu kez farklı bir uygulama yapmış, elinde kocaman bir kılıçla caminin minberine çıkıp nutuk atmış ve dualar etmişti. Osmanlı dönemindeki halifelere özeniyordu!
Halifeliğin, padişahlığın, saltanatın çoktan yok edildiğini bilmezden geliyordu.
★★★
Bu şahsın bir ‘özelliği’ daha vardı...
Atatürk’ü yok saymak!
Görevde bulunduğu yıllar boyunca göstermelik bile olsa Anıtkabir’e bir kez olsun, gitmeyi ısrarla reddetti.
Dedim ya, devlet içinde devlet olmuştu, burnu havalarda geziniyordu. Devletin ve milletin parasıyla bütün dünyayı geziyor, ama iş Anıtkabir’e gelince yerinden kımıldamıyordu.
★★★
(Burada bir parantez açıyorum. Japon prensesi Akiko Mikasa Ankara’ya geldi. Bizim gazetede dün fotoğraflı haberini okumuşsunuzdur, ilk iş olarak Anıtkabir’i ziyaret etti.
Tam bir dakika boyunca mozolenin önünde başı öne eğik, saygı duruşunda bulundu.
Atatürk’ten ‘büyük kahraman’ diye söz etti.
Keşke mümkün olsa, bu Ali Erbaş’a günün birinde sorabilsek...
“Sence Atatürk nedir?”
(Acaba ne derdi!)
★★★
Ali Erbaş olayı anlattıkça bitmez... Kendisi tarafından hazırlanan ve Diyanet tarafından memleketin 100 bine yakın camisinde her cuma günü Diyanet adına okunan hutbelerde de, ulusal bayramlar dahil, Atatürk’ün adını bir kez olsun geçirmedi.
Her konuda Müslümanlık adına bol kepçe ahkâm kesen bu şahıs tasarruftan falan söz ederken kendisi lüks, şatafat ve ihtişam dolu hayatını yıllar boyu sürdürdü. Son model makam araçlarından aşağıya inmeyi kendisine yakıştırmıyor, eşiyle birlikte hacca giderken, ütücülerini, bakıcılarını bile yanında götürüyordu!
Sekiz yıl boyunca siyasetin göbeğinde yer aldı, kutsal dinimizi siyasete ve kendi çıkarlarına alet etti. ‘Saray’ın adamı’ olarak görev yaptı.
Bir varmış bir yokmuş, şimdi kendi gitti, ismi kaldı yadigâr!