Ekrana bakan yaşlanmıyor

Telefonu eline alınca “beyin çürümesi” yaşayacağını düşünen bir kuşak var. Yaş aldıkça teknolojiye küsmek adettendir ya meğer tam tersini yapmak gerekiyormuş.

Bilim dünyası, akıllı telefonla takılan dedelerin, tabletle sudoku çözen ninelerin beyninin daha iyi çalıştığını söylüyor.

Teksas Üniversitesi 57 çalışmayı bir araya getirmiş. Bilgisayar ve telefon gibi sıradan dijital araçları düzenli kullananlarda bunama riski yüzde 58 daha düşük.

Dahası, sonuçlar sadece gelir ve eğitim seviyesi yüksek kesime bağlı değil. Sağlık durumundan sosyo ekonomiye kadar her şey düzeltilip bakıldığında bile tablo aynı.

★★★

Teknolojinin beyne iyi gelen 3 yöntemi var.

Karmaşıklık. Beyni zihinsel olarak karmaşık görevlerle zorlamak ona iyi geliyor. Bulmacalar, hobiler, müzik, okuma ve yıllarca süren eğitim gibi...

Bağlantı. Sosyal bağlar, (aile üyerine mesaj, e-posta, görüntülü görüşme) bunamaya karşı koruyucu. İzolasyon ve yalnızlık ise bunama riskini artırıyor.

Telafi. Hatırlatıcılar, GPS, dijital notlar ve uygulamalar kişinin zayıflayan hafızasını ‘tamamlıyor’ ve bağımsız yaşamayı uzatıyor.

Biraz daha açalım...

★★★

Yani teknolojiyle uğraşırken yaşadığınız her şey zihin için bir tür beyin jimnastiği. Bilgisayarda bir ayarı bulamayıp üç dakika boyunca menülerle cebelleşmeniz var ya, işte o yaşadığınız sinir bozucu süreç bile beyni diri tutuyor.

İşin sosyal tarafı da güçlü. İnterneti düzenli kullanan yaşlı yetişkinlerde yalnızlık azaldığında demans riski de azalıyor. 2023 yılında 18 bin kişi üzerinde yapılan araştırmada düzenli internet kullananlarda demans riskinin yarı yarıya düştüğü görülüyor. İnterneti aşırı kullananlarda risk yükseliyor fakat bu zaten hayatın genel kuralı. Ne aşırı kahve, ne aşırı ekran, ne aşırı mutluluk.

Bir diğer kritik nokta, dijital araçların unutkanlığa karşı oluşturduğu koruma. Hatırlatmalar, yön bulma uygulamaları, not sistemleri ve takvimler yaş ilerledikçe ortaya çıkan zayıflıkları telafi ediyor. Nöronların bir kısmı yorulsa bile teknoloji destekli “dış hafıza” devreye giriyor ve bağımsız yaşam süresini uzatıyor.

İşin ilginci, bilgisayar kullananlarda bunama riski yüzde 15 azalırken, televizyonu çok izleyenlerde yüzde 24 artıyor. Yani mesele ekran değil, ekranı ne yaptığınız. Birinde beyniniz aktif, diğerinde pasif. Birinde öğreniyorsunuz, diğerinde unutuyorsunuz.

Kısacası teknoloji sandığımız gibi yaş aldırmıyor. Hatta tam tersine, yaşlanmaya karşı minik bir direnç kalkanı kuruyor. Yeter ki cihaz sizi yönetmesin, siz cihazı yönetin. Öğrenmek için geç kalmak diye bir şey yok. Beyin, yeni yollar açmayı çok seviyor.

15 dakika yürüyüş bile hayat kurtarır

Amerika’da 33 bin 560 orta yaş ve yaşlı yetişkinin verisini incelemişler. Araştırma basit bir şey söylüyor... Toplam adım sayın aynı kalsa bile, yürüyüşünü 15 dakika kesintisiz yapıyorsan kalp damar hastalığı riski yarı yarıya düşüyor.

Evet, yanlış okumadınız... Yüzde 50 daha az risk.

Bu sadece 15 dakika için geçerli değil.

10 dakikalık yürüyüşler de ciddi fark yaratıyor: Daha az kalp krizi, daha uzun yaşam.

Ama 5 dakikalık “mutfaktan salona, marketten arabaya” yürüyüşler?

Hiçbir işe yaramıyor. Vücudun sistemi harekete geçmiyor.

Araştırmanın bir başka çarpıcı verisi şu:

Günde 5 bin adımdan az atan ama arada bir 10-15 dakika kesintisiz yürüyen kişiler, 8 bin adım atan ama bölük pörçük yürüyenlere göre daha iyi durumda.

Yani mesele adım sayısından çok ritim.

Bilim insanları bunu şöyle açıklıyor... Uzun tempolu yürüyüş, kalp-akciğer-metabolizma üçlüsünü “anlamlı düzeyde aktive ediyor.”

Kısa yürüyüşler ise vitesi hiç artırmadan araba çalıştırmaya benziyor.

Peki sonuç?

Her gün 15 dakika tempolu yürüyebilen bir insan, ömrüne yıllar ekliyor.

Benim yorumum ise şu...

“10 bin adım at yoksa ölürsün” gibi yaklaşımlar hikayeymiş.

Sadece günde bir kez kapıyı açıp 15 dakika tempolu yürümek bile yaşlanmayı ağır çekime almak için en ucuz, en risksiz, en hızlı ilaç.

Yani...

Vaktin varsa 15 dakika, vaktin yoksa 10 dakika...

5 dakikan varsa?

Kusura bakma ama bilim sana pek umut vermiyor.

Yazarın Diğer Yazıları