Elvis’in kalçası kazandı

Sahnede daracık siyah deri kostüm, içinde terden parlayan bir beden. Mikrofonu göğsüne bastırırken kaslı kollarının çizgileri ışıkta beliriyor. Yüzünden süzülen ter damlaları, burun ve çene hattını bir heykel gibi daha da keskinleştiriyor. Yanlara düşen asi saç telleri, başını her sallayışında titreyerek sahne ışıklarını yakalıyor. Dolgun dudaklarının kenarında beliren yarım gülümseme, kalabalığı kışkırtan gizli bir davet gibi...

Kalçaları coşkuyla kıvrıldıkça yalnızca müzik değil, erotizmin dalgaları da yayılıyor. Bacaklarını bıçak gibi açarak mikrofonu “neredeyse cinsel bir hazla” arasına alıyor.

“You ain’t nothin’ but a hound dog...” sözleri ağzından dökülüyor. Bir dizinin üstüne yavaşça çömeliyor, diğer bacağını yana uzatıyor; gergin ve titrek. Yaydan çıkmak üzere olan ok gibi... Kadınlar kendinden geçmiş, çığlık kıyamet.

★★★

Elvis Presley’in sahnedeki ilk büyük patlaması, aynı zamanda ilk büyük sansürü de getirdi. 1956 yazında “Hound Dog”u (Tazı köpeği) söylerken mikrofonu beline yaslayıp kalçasını sallaması, ertesi sabah gazetelerin manşetlerini doldurdu. “Ahlaksızlık! Rezalet! Gençliği yoldan çıkarıyor.”

NBC kanalı paniğe kapıldı. Onu Steve Allen Show’a çıkardı ama dar pantolonu ve özgür kalça hareketleri yasaklandı. Yerine beyaz kuyruklu smokin giydirip önüne tazı köpeği koydular. Elvis köpeğe serenat yapmak zorunda kaldı. Televizyon seyircisi kahkahalarla değil, öfkeyle karşılık verdi. Onlar gerçek Elvis’i istiyordu.

Elvis Presley

★★★

Aynı yıl Florida Jacksonville’de sahneye çıkmadan önce polis açıkça uyardı. “Kalçanı oynatırsan tutuklarız.” Elvis, polisin tavrını protesto için şarkı boyunca tek bir adım bile atmadı. Şarkının sonunda yalnızca hayranlarına işaret parmağını sağa sola sallayarak mesajını verdi. “Sizi duyuyorum, sizinleyim.” Küçücük bir hareketti, ama yasaklara ince bir meydan okumaydı.

Henüz 21 yaşındayken, Amerika’nın hem en sevilen genç idolü hem de en çok sansürlenen sanatçısı oldu. Ve bu, daha başlangıçtı...

★★★

Amerika’nın ‘ahlâk bekçileri’ Elvis’in kalçasından korkarken televizyon patronları da daha incelikli bir sansür icat etti. Ed Sullivan Show’daki performansında (6 Ocak 1957) kameraya kesin emir verildi. Elvis yalnızca belden yukarıdan gösterilecekti. O gece milyonlarca Amerikalı televizyon başında “yarım Elvis” izledi. Kalçaları sansürlendi, kıvrımı kadrajdan silindi. Ama dudaklarının gülümsemesi, gözlerindeki ateş ve omuzlarının titreyişi, yasaklı seksi bedenin hayaletini geri çağırıyordu. Sansür kazandı sandı ama Elvis’in karizması ekrandan sızmayı başardı.

★★★

Polisin ve televizyoncuların baskısı öyle ileri gitti ki 1957’de Los Angeles konserine Vice Squad (Ahlak) polisleri gönderildi. Elvis’e sahneye çıkmadan önce “hareketlerini kaydedeceklerini” söylediler. Genç kral, kıvrımını sakladı ama sesinin hırıltısıyla, omuz titreyişiyle yine meydan okudu. Polis bir delil bulamadı; Elvis sahneden indikten sonra da hiçbir resmi ceza çıkmadı.

1956’da Texas’ta belediye, rock’n’roll konserlerini “toplumu bozduğu” gerekçesiyle yasakladı, Elvis’in konseri iptal edildi. Amerika’nın bazı şehirlerinde Elvis daha sahneye çıkmadan yasaklanmıştı.

Ona yöneltilen suçlamalar yalnızca ‘kalça’yla sınırlı değildi. 1956 Ekim’inde Tennessee’de bir kavga sonrası Elvis hakkında saldırı ve asayişi bozma suçlamaları açıldı. Mahkemeye çıkarıldı ama ceza verilmedi; dosya kapandı. O dönem gazeteler “Genç idol yoldan çıkıyor” manşetleri attı fakat Elvis birkaç gün sonra yine sahnedeydi.

★★★

1968’de NBC’nin yılbaşı özel programı için plan hazırdı. Elvis, Noel ilahileri söyleyecek, Amerikan aileleri huzur içinde televizyon başında çam ağacının altında toplanacaktı. Muhafazakâr sponsorlar ‘Sessiz Gece’ bekliyordu. Yıllardır Hollywood’un parlak ama ruhsuz filmlerinde sıkışıp kalan Elvis için bu, zincirin son halkası olacaktı.

Ama Elvis son anda direksiyonu kırdı. Stüdyoya girerken üstüne siyah deri tulumunu geçirdi. O kostüm, 1950’lerin yasaklanan kalça hareketlerinin yeniden doğuşu gibiydi. Kameralar kayda girdiğinde sahne, Noel korosuna değil, kaynayan bir Rock kulübüne dönüştü. Elvis gitarını kucakladı, ter alnından süzüldü ve dudaklarının kenarındaki gülümsemeyle seyirciye fısıldadı: “Bu gece farklı olacak.”

İlk notalar çaldığında stüdyo titredi. ‘Trouble’ ve ‘Jailhouse Rock’la patladı. Seyirciler stüdyo koltuklarından fırlayıp çığlıklar attı. NBC’nin duvarları ilahilerle değil, erotizm ve isyanla yankılandı.

Elvis mikrofonu iki eliyle kavradı, metal gövde parmaklarının arasında bir sevgili gibi sıkıştı. Kalçaları ritimle kıvrıldıkça deri pantolon gerginleşiyor, sahne ışıkları kaslarının her kıvrımını parlatıyordu. Sonra aniden dizlerinin üstüne çöktü. Saçları alnına düştü, ter damlaları göğsüne aktı.

Finalde NBC yöneticileri telaşla telefona sarılıp rejiye “Bitirin, kesin şu canlı yayını” derken Elvis, menajerinin saçını başını yolmasına rağmen ‘If I Can Dream’i (Eğer Hayal Edebilirsem) söyledi. Martin Luther King ve Robert Kennedy suikastlerinin ardından yas tutan Amerika’ya sahnede umut ve isyan aşıladı.

O gece yalnızca bir konser değildi. Siyah deriler içinde terleyerek sahneye çıkan Elvis, ‘krallığını’ geri aldı. Sansürle zincirlenmiş beden, Noel ilahileriyle uyuşturulmak istenen ses... Hepsi o gece özgürlüğe kavuştu. Sahne şovu, yüzde 42’lik izlenme oranıyla (yaklaşık 42 milyon kişi), NBC’nin reyting rekorlarını kırdı.

★★★

Bugün rock’tan pop’a, hip hop’tan elektroniğe kadar sahnede bedenini özgürce kullanan her sanatçının ardında, o dizlerinin üstüne çökerken mikrofonunu bacaklarının arasına alan genç kralın gölgesi var.

Elvis yalnızca şarkı söylemedi; sansüre karşı vücuduyla, teriyle, kasıyla ve gülümsemesiyle mücadele etti.

Ve kazandı.

Manifest de kazanacak.

Yazarın Diğer Yazıları