Çalışma hayatımın 1961-1980 yılları arasındaki bölümünde “Toplu Pazarlık-Toplu Sözleşme” süreçlerinde birçok kez işveren temsilcisi olarak rol aldım. Hep uzlaşmacı bir politika izledim. Çünkü her grevi “hem işçiler hem de işveren” için bir başarısızlık olarak gördüm. Bugün de aynı kanıdayım ve gazetelerde çıkan grev haberlerini üzüntüyle izliyorum. Grev, davul zurna eşliğinde halay çekerek kutlanacak bir eylem değildir. Teoride grev, bireysel pazarlık gücü düşük işçilerin, ücret tespitinde işveren karşına “kolektif” (toplu) olarak çıkmalarına imkân sağlayan sistemin yaptırım aletidir. Lokavt ise hayatta kalmak için işçilik maliyetini düşürmekten başka çaresi kalmayan işletmelerin kullanacağı son çaredir. Ama pratikte gerçek lokavt hiç uygulanmamıştır. Teknolojik veya doğal tekel gücü olan firmaların kârı içinde “tekel rantı” vardır. Bu firmalar elde ettikleri “tekel rantını” işçileriyle bölüşerek greve izin vermez. Rekabet gücü nispeten zayıf firmalar ise bunu yapamaz. Grevler de burada çıkar zaten. Toplu sözleşmeyle artan ücretleri ilk bakışta işveren kârından verecek sanılır. Günün sonunda ise ücret zamlarını firmanın müşterileri öder.
SERBEST PİYASACILIK VEYA KAPİTALİZM
Siz okumaktan bıktınız ama ben yazmaktan asla vazgeçmeyeceğim: Ekonomiyi en iyi görünmez el yönetir. Adam Smith’in bulduğu bu “görünmez el” (invisible hand) deyiminden kastı “fiyat mekanizması”dır. Fiyat doğru noktada teşekkül ederse, arz ile talep denkleşir. Ne mal kıtlığı ne de satılamayan devasa ürün stokları oluşur. Hayat değişimlerle doludur. Şartlar değiştikçe fiyatlar da nispi olarak değişir. Fiyatların “nispi” olarak değişmesi mal ve hizmet üretim miktarlarının talebe göre azalıp çoğalmasını sağlar. (Nispi fiyat değişimlerini, fiyatlar genel düzeyinin sürekli arttığı enflasyonla karıştırmayın.) Emek en büyük üretim faktörüdür. Maliyetin %80’idir. “Ücret, emeğin fiyatıdır.” Toplu pazarlık, toplu sözleşme düzeninin nihai amacı fiyat mekanizmasının doğru çalışmasının teminidir. Yani ücretlerin doğru noktalarda oluşmasını sağlamaktır. Ücretler örgütlü işyerlerinde piyasa fiyatının çok üstünde oluşursa, örgütlü istihdam azalır, işsizlik ve kayıt dışılık artar. İstihdam yurt dışına kaçar, ithal mallar, yerli üretimin yerini alır. Enflasyon azgınlaşır.
SOSYALİZM VE İŞÇİ SENDİKACILIĞI
Grev, kapitalist toplu pazarlık “kurumunun” bir parçasıdır. Kapitalizmi tasfiye etmek isteyen sosyalist (komünist) işçi sendikası yöneticileri ise, bu kurumu “rejimi sosyalizme götürecek” tramvay olarak görür. Bu sebeple birçok ülkede mesela İtalya, Fransa ve Türkiye’deki solcular sendikacılığı pek sevmişlerdir. Uygulanan stratejiye göre, bir devrimle sosyalizm kuruluncaya kadar “militan sendikacılıkla” ücret zamları söke söke alınarak, kapitalizm kendi silahıyla vurulacaktır. Devrimden sonra da sendikacılar, rejimin muhafızlığını üstlenecekti. 1980’den sonra “dış ticarette küreselleşme” sebebiyle tüm dünyada sendikacılık geriledi. Ülkemizde 12 Eylül 1980’den sonra Mecburi Tahkim yasalaşınca “söke söke zam almak” zorlaştı. Militan sendikacılığa “emek tekelciliği” olarak bakan Amerika, “fiyat mekanizmasını bozan” grevleri önlemek için “greve çıkan işçilerin yerine işverenlerin yeni işçi almalarını” yasalaştırdı. Avrupa ise bu sorunu “uzlaşma kültürü” ile çözdü.
SON SÖZ: İşsizler greve çıkamaz.