Harç denen şey dinamite benziyor

Bir zamanlar adı Yugoslavya olan güçlü bir ülke vardı. Tito’nun gölgesinde birleşmiş yedi halk, tek marşla selam duruyordu: Sırp, Hırvat, Boşnak, Sloven, Arnavut, Karadağlı ve Makedon. Dili birleştirmişlerdi. Ordusu, parası, söylemi birdi. Ta ki harcı karan kişi toprağa düşünceye kadar...

Tito’nun ardından herkes kendi diniyle, mezhebiyle ve silahıyla yola çıktı. O gün “kardeşiz” diyenler ertesi gün toplu mezar kazdı. Şimdi o ülke yok. Yerinde Srebrenitsa var. O da harçla değil, kanla hatırlanıyor. Ve o topraklar yeniden savaşa hazırlanıyor.

★★★

Geçenlerde billboard’lara afişler asıldı:

“Milletin adı Türkiye” deniyordu.

Aslında hemen öncesinde ne anlama geldiği ifade edilmişti:

“Türk, Kürt, Arap ittifakı.”

Duyunca gülümsedim. Sonra düşündüm:

Kardeşlik, afişle mi olur?

Belli ki bir Jön-Osmanlı rüyası kuruluyor. Onlara hatırlatalım, o rüya kabusla bitti.

★★★

Sovyetler Birliği zamanında da “herkes birdi.” Aynı kâğıt parayı bastılar. Aynı rozeti taktılar. Aynı devleti övdüler. Ama merkez çökünce ne oldu?

Çeçen “Ben Müslümanım” dedi, Gürcü “Zaten sizden sayılmazdım” dedi, Azeri “Ben Rus değil, Türküm” dedi.

Kırım’ı Ukrayna, Ukrayna’yı Rusya, Rusya’yı NATO yutmaya çalıştı. Ve o büyük “birlik”, pasaport sayfasında bile barınamaz hale geldi. Harç? Hiçbir duvarda kalmadı.

★★★

Irak da öyleydi. Saddam varken Şii’si, Sünni’si, Kürt’ü tek devletti. Ama Saddam devrildi. Sandık kuruldu ama demokrasi gelmedi. Şii çoğunluk seçimi kazandı, silahlar ise asıl iktidarı belirledi.

(Aslında tek devletti demek yanlıştı. Zaten mezhepsel olarak sınırları çizilmiş, bölünmüşlerdi. Sadece Saddam’ın gidişini bekliyorlardı.)

Bugün Irak, haritada bir ülke gibi durur ama aslında üç ayrı yönetimdir: Şii güney, Sünni orta, Kürt kuzey. Herkes kendi elektriğini üretir, kendi petrolünü satar, kendi ordusunu besler. Milli marş aynı kalmış olabilir, onu da kimse söylemiyordur.

★★★

Lübnan? Orası harcın en trajik hikâyesidir.

1950’lerde Hristiyanlar nüfusun yüzde 55’inden fazlaydı.

Demokrasiydi. Tiyatroydu. Modaydı. Doğu’nun Paris’iydi.

Cumhurbaşkanı anayasaya göre Hıristiyan, Başbakan Sünni, Meclis Başkanı Şii olurdu.

Ama zaman geçti. Şii mülteciler akın akın, nüfus yapısı değişti.

İran para yolladı, Hizbullah kuruldu.

Şimdi Lübnan’da cumhurbaşkanı seçemiyorlar. Müslümanlar veto ediyor.

Doğunun Paris’i, İran’ın ileri karakoluna dönüştü.

“Kardeşliği” Hizbullah temsil eder hale geldi.

Harç yine tutmadı.

İsrail bunu fırsat bildi, defalarca girdi, arka bahçesi gibi ne varsa yıkıp geçti.

★★★

Suriye’ye gelince... Orası da laik, çok mezhepli, etnik bir ülkeydi.

Talihsizliği Esad Ailesi oldu. Neyse ki defolup gittiler.

Ama mozaik gibi ülkeye “birlik” için laik-demokrat birini değil, El Kaide-IŞİD militanını atadılar.

Tabii her grup isyan etti.

Şara’nın adamları, birkaç ay önce Alevi köylerini bastı. İnsanları katletti.

Sonraki hedefleri de Dürziler oldu.

Kuzeyde PKK uzantısı Kürtler ise bir bahane ile özerklik ilan etmek için gün sayıyor.

Ülke, haritadan çok bir mayın tarlasına benziyor.

ABD Dışişleri Sözcüsü dün ağız değiştirdi. “Suriye halkı, kendisini bir bütün olarak ‘Suriyeli’ kimliğiyle tanımlıyor. Federalizm ve benzeri yönetim modelinden hangisini seçeceğine Suriyeli halkı karar verecek” dedi.

Emin olun bir adım sonra aynı cümle, “Suriyeli” kelimesini çıkarın, yerine “Türkiyeli” koyun, o şekilde söylenecek.

★★★

Ve geldik bize...

Şimdi billboardlarda “Milletin adı Türkiye” yazıyor.

Arkasında ise “Türk, Kürt, Arap kardeştir” jeneriği...

Ama tarihe bakınca bu cümle bitmiş ülkelerin son afişine benziyor.

Kardeşlik afişle, sloganla, nutukla değil; medeniyetle, hukukla, eşitlikle, liyakatle olur.

Tarihin her döneminde, “etnik kardeşlik” formülü duvara tosladı.

Hele bu kardeşlik sürekli afişlerle hatırlatılıyorsa, birileri o afişin arkasına çoktan bıçak saklamıştır.

Harç dedikleri şey, eğer içine mayın döşenmişse, duvar değil, mezar olur.

Bence harç...

Tutmaz.

Yazarın Diğer Yazıları