Takvimler 19 Kasım 1938’i gösteriyordu... Türk donanması, tarihinin en hüzünlü görevini yerine getiriyordu, bu toprakların yetiştirdiği en değerli insan, Anıtkabir’e götürülmek üzere İstanbul’dan İzmit’e taşınıyordu.
★
Evet, Atatürk’ün naaşı 12 generalin omuzunda Dolmabahçe’den çıkarıldı, top arabasına yerleştirildi, mahşeri kalabalık eşliğinde, gözyaşı seliyle, anca dört saatte Sarayburnu’na getirilebildi, bu matem yürüyüşü sırasında Yavuz zırhlısından her beş dakikada bir selam topu atılıyordu, Zafer muhribi Sarayburnu rıhtımına yanaşmıştı, yine 12 generalin omuzlarında, rıhtımdaki duba üzerinden Zafer muhribine aktarıldı, Haydarpaşa önünde demirli bulunan Yavuz zırhlısına nakledildi, güverteye yerleştirildi.
Seyir esnasında birer dakika arayla matem topu atacak olan Yavuz’a, Hamidiye kruvazörü, Zafer ve Tınaztepe muhripleri, Dumlupınar ve Gür denizaltıları, Doğan ve Martı hücumbotları eşlik ediyordu.
Türk donanmasının sancak gemisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin denizlerdeki gücünün simgesi olan Yavuz, tarihinin en zor görevini yerine getirmek üzere yola çıktı, neticede İzmit mayın iskelesine getirildi, yurt gezilerinde kullandığı beyaz trene konuldu, Ankara’ya götürüldü.
★
Ve... Türk donanmasının simgesi olan, bu tarihi görevi yerine getiren Yavuz zırhlısı, jilet yapıldı!
★
Kahraman muharebe kruvazörü Hamidiye’yi hurdacıya verdiler, çatal kaşık yapıldı. Zafer muhribi tencere oldu. Tınaztepe muhribi tava oldu.
★
Bandırma vapuru hurdacıya satıldı, evet, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığımız Bandırma vapurundan trafik levhası yaptılar.
Çanakkale kahramanımız Nusrat’ı yük gemisi yaptılar, fırtınada battı, gövde parçalarını çıkarıp parka koydular, anca maket olarak duruyor.
Devletin Savarona’dan önceki makam yatı olan Ertuğrul’u kilosu 13 kuruştan hurdacıya sattılar, aşure kazanı yapıldı.
Ertuğrul’dan önceki makam yatı Söğütlü sahipsizlikten çürüdü, onu da hurdacıya sattılar, söküldü.
“Gazi” unvanlı Alemdar’ı duba yaptılar.
Kırım kahramanı kalyon teknemiz Mahmudiye, tersane işçilerinin ödenemeyen maaşları yerine, kışlık odun olarak dağıtıldı. Okuduklarınıza inanamadığınızı biliyorum ama böyle oldu, Kırım Savaşı’nda büyük yararlılık gösteren, 128 top taşıyan Mahmudiye kalyonu, söküldü parçalandı, tersane işçilerine maaş yerine kışlık odun olarak dağıtıldı.
Muavenet-i Milliye dünya savaş tarihine geçmiş efsane zırhlımızdı, Çanakkale Savaşı’nda Britanya efsanesi Goliath’ı batırmıştı, hurdacıda söküp, dökümcüye verdiler.
Muavenet-i Milliye’nin güya ismini yaşatmak istediler, ABD’den ikinci el olarak aldıkları muhribe Muavenet ismi verildi, bu yeni Muavenet, Kıbrıs Barış Harekatı’nda başarıyla görev yaptı, 1992 yılında Ege Denizi’ndeki ortak tatbikat sırasında Amerikan uçak gemisi Saratoga’dan fırlatılan iki füzeyle vuruldu, beş şehit verdik, Muavenet kullanılmaz hale geldi, hurdacıya satıldı, jilet yapıldı, hatıra olarak pervanesi saklandı, Gölcük’te duruyor, daha doğrusu umarım hurdacıya vermemişlerdir, umarım hâlâ orada duruyordur!
İlk ve son transatlantiğimiz, Amerika’ya giden Türk bayraklı ilk gemi Gülcemal’i önce depo olarak kullandılar, sonra Haliç’te çürümeye terk ettiler, neyi var neyi yok çalındı, hurdacıya satıldı, römorkörle sürükleye sürükleye götürüp söktüler, eritip, tencere tava yaptılar.
Atatürk’ün en sevdiği gezinti motoru Sakarya, hurdacıya satıldı, söküldü, teneke kutu oldu.
Çanakkale Savaşı’nda hastane olarak kullanılan Reşitpaşa vapuru, Ankara vapuru, Ege vapuru, İzmir vapuru, Karadeniz vapuru, heeeepsi yok edildi.
Ulusal imkanlarla Gölcük’te inşa edilen ilk milli gemi Berk, sahip çıkmak, kıymetini bilmek yerine, bakımsızlığa terk edildi, işe yaramaz hale gelince, Denizkurdu Tatbikatı’nda hedef gemisi olarak kullanıldı, tatbikatta atılan torpidoyla batırıldı, yok edildi.
Birinci Dünya Savaşı’nda Yavuz, Midilli ve Hamidiye’yle birlikte Karadeniz’de vuruşan Peyk, hurdacıya gitti, çatal kaşık oldu.
★
Bu hoyrat tablo... Gurur duymamız gereken, saygıyla hatırlamamız gereken bu milli tarihimizi, adeta mandal karşılığında hurdacıya verir gibi, gemi sökümcülerine satmak, elbette sadece şuursuz ahalinin eseri değildi, Atatürk’ün ölümünden itibaren, tarihimizi yok edip, alternatif tarih yazmaya çalışan karşıdevrimcilerin sinsi çabalarıydı.
★
Üç tarafımız denizlerle çevrili, kendimize ait “Türk havuzu” denilen bir denizimiz vardı ama, Çaka Bey’den bu yana, bin senelik donanma tarihimizden elimizde kala kala, sadece Yavuz’un direği kalmıştı.
★
Çünkü... Türk donanmasının amiral gemisi Yavuz zırhlısı, gözümüz gibi bakmak yerine, 1954’te envanterden düşüldü, müze yapılabilirdi mesela, elbette yapılmadı, çürümeye terk edildi, 21 yıl boyunca öylece bekletildi, iyice çürüdüğünden emin olunca, 1971’de hurdacıya sattılar, tam sökümü başlarken, dönemin deniz kuvvetleri komutanı Kemal Kayacan dayanamadı, yahu bari hatıra kalsın dedi, başdireğini söktürdü, efsane Yavuz zırhlısından elimizde kala kala sadece direği kaldı, gerisi komple jilet oldu, Kemal Kayacan sayesinde elimizde hatıra olarak kalan direği, donanmamızın yuvasına götürüldü, Heybediada Deniz Lisesi’nin iskelesine dikildi.
★
Heybeliada Deniz Lisesi’nin iskelesine dikilen Yavuz’un o direği... Türk denizcilik tarihinin en önemli gemisinden, Atatürk’ün naaşını taşıyan gemiden geriye kalan tek hatıraydı.
★
Ve... Heybeliada Deniz Lisesi, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, kendine yerli ve milli diyen sayın hükümetimiz tarafından zart diye kapatıldı.
Heybeliada Deniz Lisesi’nin kapatılması, Türk donanmasının “evinin direğinin yıkılması”ydı.
★
Ve... Aynı Heybeliada’da, Ruhban Okulu’nu açmak istiyorlar.
★
Aslına bakarsanız, Heybeliada Ruhban Okulu’nu Türkiye Cumhuriyeti Devleti kapatmadı. 1971 yılından beri varolan Yükseköğretim kanunumuz gereğince, dini eğitime devam edebilmesi için, ya bir ilahiyat fakültemize, ya da bir üniversitemize bağlı olması gerekiyordu, Fener Rum Patrikhanesi bunu kabul etmedi, kanunlarımıza uymak istemedikleri için, Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarını kendi ekümenik emellerine aykırı buldukları için, devlet denetiminde olmak istemedikleri için, kendi kendilerine kapattılar.
★
Hal böyleyken, ABD’deki Yunan lobisinin baskısıyla, en başta ABD başkanı Trump olmak üzere, Türkiye’ye baskı uyguluyorlar, “illa açacaksın” diyorlar, “herhangi bir ilahiyat fakültenize veya herhangi bir üniversitenize bağlı olmayacak, özerk olacak, bu şekilde izin vereceksin” diyorlar.
★
Heybeliada Ruhban Okulu, tee 1200 yıl önce Heybeliada’da Ümit Tepesi üzerinde 17 bin metrekarelik bir alanda kuruldu.
Elbette Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlıydı, Kurtuluş Savaşımız sırasında çok çok kötü sınav verdiler, amacı dışında kullandılar, Kuvayı Milliye’ye karşı adeta askeri üs olarak kullandılar, casus üssü olarak kullandılar. Bizzat Mustafa Kemal’in ifadesi var, “Fener Rum Patrikhanesi fesat ve ihanet ocağıydı” diyor. Hırıstiyan vatandaşlarımızı bize karşı kışkırtmaya çalıştılar. Yunan hayali olan “megali idea”ya hizmet ettiler.
Megali idea nedir?
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethedip, Bizans İmparatorluğu’na son verdiği günden beri hayalini kurdukları, büyük fikir demek megali idea.
Efsaneye göre, “Bizans imparatoru Konstantin ölmemiş, mermerleşmişti, bir melek tarafından Türklerin adım atamayacağı bir mağaraya götürülmüştü, orada uykuya dalmıştı, bir gün, bir başka melek gelecek, imparatora kılıcını getirecek, onu uyandıracak ve imparator Konstantin de Konstantinopolis’i Türklerden geri alacak”tı.
Yunan kilisesi tarafından kuşaktan kuşağa aktarılan, papazlar tarafından Yunan halkının beynine çivi gibi saplanan “büyük fikir” işte buydu!
Megali İdea’ya göre, Bizans kültüründe sözü edilen toprakların tamamı, Helen uygarlığının mirasıydı, Yunanistan’ın hakkıydı, 1919 yılında İzmir’in işgali sadece başlangıçtı, İstanbul yetmezdi, Ege, Trakya, Karadeniz yetmezdi, büyük fikir’e göre, Anadolu’nun yarısından fazlası Yunanistan’ındı!
Fener Rum Patrikhanesi ve Heybeliada Ruhban Okulu, maalesef işte bu hastalıklı fikre hizmet etti.
İstanbul işgal edildiğinde, Fener Rum Patrikhanesi’nin kapısına, çift başlı kartal armalı Bizans bayrağı çekilmişti, Patrik efendi Bizans bayrağı taşıyan otomobille dolaşıyordu, İstanbul’daki ortodoks kiliseleri maalesef cephanelik haline getirilmişti, hepsine silah ve mühimmat depolanıyordu, İstanbul’un Yunan ordusu tarafından fethedileceği (!) günün hayaliyle yaşıyorlardı.
Kurtuluş Savaşı’nı kazandık, Cumhuriyet ilan edildi.
1936 yılında, Heybeliada Deniz Lisesi’nin ihtiyacı olduğu için, ruhban okulu arazisinin bir bölümü istimlak edildi.
Dünyanın her ülkesinden yabancı öğrenciler kabul ediliyordu, ama, orada alenen casus yetiştirildiği tespit edildiği için, 1939’dan itibaren Heybeliada Ruhban Okulu’na yabancı öğrenci kabul edilmesi yasaklandı.
Demokrat Parti iktidara gelince, şak, bu yasak kaldırıldı.
1950’den itibaren ruhban okulunun kapıları yabancı ülke vatandaşlarına yeniden açıldı, Türk vatandaşı olmayan yabancılar yine öğrenci olarak kabul edilmeye başladı.
Son 125 yıl içinde 930 mezun verdi, 343’ü piskopos oldu, 12’si patrik oldu. 930 mezunun sadece 38’i Rum asıllı Türk vatandaşıydı, gerisi komple yabancı ülkelerin vatandaşıydı, kendi kendine kapatılana kadar böyleydi.
★
E, bugün bakıyoruz... Heybeliada Deniz Lisesi’ni kapatan zihniyet, aynı Heybeliada’da Ruhban Okulu’nu açacak!
★
Sayın yerli ve milli hükümetimizin iktidarında, ABD’nin bölgesel çıkarlarına takoz koyan Türk Silahlı Kuvvetleri imha edildi.
CIA maşası takkeli casuslarla Balyoz kumpasını icat ettiler, Kıbrıs’ın komple Rumlaştırılmasına izin vermeyen, Irak’ın parçalanmasına göz yummak istemeyen Türk Silahlı Kuvvetleri, sahte delillerle, asrın iftirasıyla, Balyoz davasıyla, mermi bile sıkmadan kendi vatanında esir alındı, imha edildi.
ABD mesela, İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’dan Afrika’ya Atlantik’ten Pasifik’e kadar yerkürenin her yerinde savaştı, 45 general ve amiral kaybetti, Türkiye Cumhuriyeti ise Balyoz/Ergenekon sürecinde, mermi bile sıkmadan, 58 general ve amiral kaybetti.
Türk donanması, Balyoz kumpasıyla adeta gemi bile yüzdüremez hale getirilmişti. Türk donanması ne demek? Doğu Akdeniz’de devre dışına atılmamız demek, Doğu Akdeniz’in İsrail’e Yunanistan’a terk edilmesi demek, Ege Denizi’nin Yunan denizi olması demek.
Türk donanmasının yuvası, deniz subaylarımızın, amirallerimizin yetiştiği yuva neresiydi? Heybeliada Deniz Lisesi’ydi. Türk donanmasından sonra, 15 Temmuz’u mazeret yaptılar, deniz lisesinin kapısına da kilit vurdular.
★
Aynı Heybeliada’da ruhban okulunu açmaya hazırlanıyorlar. Kimin isteğiyle açıyorlar? Türk donanmasının imha edilmesini kimler istediyse, onların isteğiyle açıyorlar.
★
Tıpkı hurdacıya verilen, jilet yapılan, hatıra olarak sakladığımız direğine bile tahammül edilmeyen Yavuz zırhlısının akıbeti gibi yani... Gurur duymamız gereken milli tarihimizi yok edip, yok sayıp, alternatif tarih yazmaya çalışıyorlar.