6 Şubat 2023’te dokuz saat arayla merkez üstleri Maraş’ın Pazarcık ve Elbistan olan ve Kandilli Rasathanesi’ne göre yüzeyden 5 km derinlikte, 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. Bu depremlerin şiddeti Mercalli ölçeğine göre 12 (afet) olarak saptandı. Türkiye’de 53 binden, Suriye’de 8 binden fazla insan öldü. Lütfen geçen hafta Japonya’da karadan 50 km uzakta denizin ortasında meskun mahalden uzakta ve yerin 30 km derininde oluşan 7.1 büyüklüğündeki depremin şiddeti ile bunları bir tutmayın. Orada kimse ölmüyor diye kendinizi yermeyin. 1975’te Japonya’nın Kobe şehrinde vuku bulan 7.3 büyüklüğündeki depremde 6.400 kişi ölmüştü. Bu bilgi Japonya’daki binaların Türkiye’deki binalara göre depreme çok daha dayanıklı inşa edildiği gerçeğini değiştirmiyor. Sadece hiçbir ülkede binaların tümünün yıkılıp, yeniden en şiddetli depreme bile dayanacak kadar sağlam inşa edilmesinin iktisaden mümkün olmadığına dikkat çekmek istedim. Zaten bu yüzden İstanbul’da kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm oldu. Zengin semtlerdeki bahçeli sağlam binalar, yapım tarihinden sonra yürürlüğe giren yönetmeliğin şartlarını karşılamıyor diye (sanki eskiden yönetmelik yokmuş ve çıkmamış yönetmeliğe göre o tarihte bina inşa edilirmiş gibi) çatır çatır yıkıldı, fakir semtlerdeki bitişik nizamlı çürük binalara müteahhitler dokunmadı. Bu “atın önüne et, itin önüne ot koymak” kadar yanlış olan kaynak tahsisinin bir başka versiyonu, özellikle Antakya-Hatay’ın rantı yüksek semtlerinde yaşanıyor. Diğer depremzede beldelerde de aynı sonun vardır. Sorunun kaynağı tapunun tanımındadır. Tapu delinmeden bu meseleler çözülemez. Al sana yakan top gibi hukuk sorunu!
BU BİNA MAHKEMELİKTİR YIKMAYIN
Kent merkezinin bir an önce rehabilitasyonu, Antakya’nın ekonomik ve sosyal canlılığını tekrar kazanması için şarttır. Bu sayede halk da refaha kavuşur. Ama hasarlı binaların üstünde “YIKMAYIN MAHKEMELİKTİR” yazan Antakya’da bu iş kolay gerçekleşmeyecektir. Çünkü işin içinde “bireyin çıkarı, toplum yararından önce gelir” inancını temsil eden “tapu” vardır. Hukukun kutsal ineği hayatın içindeki “gerçek” değil dosyadaki “belge”dir. Bunların en kutsalı da tapudur. Süleyman Demirel meydanlarda “tapuyu deldirtmem” diye bağırır ve seçmenden destek görürdü. Kişilerin elden ayaktan düşünce namerde muhtaç olmadan kalan ömürlerini tamamlamak ve geride kalanların dara düşmesini önlemek için en çok güvendiği “değer deposu” (store of value) tapudur. Arsa ve tarla tapusu, altından bile önde gelir. Eğer işlevi, yalnız bireyin alın teri emek birikimlerini enflasyona karşı korumak olsa tapuyu ben de dişimi tırnağıma takarak müdafaa edecektim.
TAPU, RANT AVCININ EN ETKİN SİLAHIDIR
Kırsal arazilerin ve özellikle kentsel arsaların fiyat/değer artışı, (hele hele imar izni değişikliği yaptırılabiliyorsa) bireyin bu dünyaya “Harun gibi gelip Karun gibi bir sefa sürmesini sağlar”. Depreme uğrayan beldelerde iki imar sorunu var: Birincisi depremzedeleri sağlam zeminli araziler üzerinde nispeten konforlu konutlara kavuşturmak. İkincisi, bu şehirlerin ticari merkezlerini; meydanlarıyla, yeşil parklarıyla, yeraltı garajlarıyla, yayalaştırılmış yollarıyla “sıfırdan planlayarak” yeniden inşa etmektir. İkinci proje aynı zamanda birincinin finansman kaynağıdır. Bunun için dönüşüme girecek rezerv alanlardaki arsa tapularının iptal edilmesi ve yerine “tapu tahsis belgesi” verilmesi şarttır. Tahsis belgeleri, eski mülkiyetin değeri kadar değerli olacak ancak dönüşümden doğan “rantları” içermeyecektir. İktisadi kalkınma için hukuk reformu şart diyenlerin dikkatine sunarım. İslam ulemasından da görüşlerini kamuya açıklamalarını bekliyorum.
SON SÖZ: Tasarrufu koruyan tapu makbul, rant yaratanı mekruhtur.