Kriz

Konut ve otomobil satışlarının rekor kırdığı, enflasyonun hâlâ yüksek seyretmesine rağmen düştüğü, cari açığın daraldığı, döviz sıkıntısının olmadığı, reel faizle hesaplanan operasyonel bütçe açığının küçüldüğü hatta sıfırlandığı, sabit fiyatlarla GSYH’nin (milli gelir diye okuyun) az da olsa büyüdüğü, işsizliğin artmadığı bir ülkede “ekonomik kriz var” denemez. Bu bilimsel bir tespittir. Ekonomik kriz olmaması, gösteriş yatırımlarının yapılmadığı, israfın ve adam kayırmanın olmadığı anlamına gelmez. Türkiye hâlâ “orta gelir tuzağındadır” ve “gelir dağılımı adaletsizdir”. Bunlar ekonomimizin birbirinin hem sebebi, hem de sonucu olan iki kötü niteliğidir. Yapışkan yüksek enflasyonun bu tablonun oluşmasında önemli payı vardır. Halkın yani dar ve sabit gelirlilerin ekonomiden şikâyeti, maaş veya ücret artışlarının fiyat artışlarının gerisinde kalmış olmasıdır. Eğer GSYH reel olarak nüfus artışından daha fazla artıyorsa, ki artıyor, kişi başına düşen harcanabilir milli gelirin de artması gerekir. Yani bugün pişen yemek, sofraya oturan insan sayısından daha çok artmışsa, herkes dünden daha çok yemek yiyebilmelidir. Yiyemiyorsa bunun iki açıklaması vardır.

BİRİNCİ AÇIKLAMA: TÜKETİM VE SAVUNMA

Adnan Menderes’in danışmanı maliye profesörü Memduh Yaşa (1919-2014) ile Anadolu Grubu’nda çalıştım. Ondan öğrendiğimi size satayım. İktisat (d) ve maksat (d) kelimeleri kast (d) kökünden türemiştir. Maksat, amaçtır. İktisadi davranmak maksada uygun davranmaktır. Yani amacı gerçekleştirecek yönde kararlar almaktır. Amaç ise eldeki kaynakları, en yüksek hasılayı yaratacak şekilde, sektörler ve üretim faktörleri arasında dağıtmaktır. Canlıların üç temel dürtüsü vardır. Birincisi beslenmek, ikincisi korunmak, üçüncüsü neslini sürdürmektir. Halk devletten bu konularda kendine yardımcı olmasını bekler. Devleti yönetenler ülke kaynaklarını, halkın beslenmesi ile ülkenin korunması arasında paylaştırır. Eğer siyasiler, ülke savunmasına, geçmişe göre daha fazla para/ kaynak tahsis ederse, halkın tüketiminin düşmesi kaçınılmazdır. AKP, TSK’ya (Türk Silahlı Kuvvetleri) büyük yatırım yapmakta ve ona yurtiçi ve dışında (Suriye, Irak, Libya, Katar, Somali, Kosova vs.) çeşitli görevler vermektedir. Bu işler çok masraflıdır. Üstelik, Hatay depreminin yaralarının sarılması bütçeye önemli bir yük getirmiştir.

İKİNCİ AÇIKLAMA: HİZMET SEKTÖRÜ ÇALIŞANLARININ GELİRLERİ ARTTI

Gelirleri, fiyatlar kadar artmayanlar için hayat pahalanmıştır. Gelirleri fiyatlardan hızlı artanlar için ise hayat ucuzlamıştır. Bunu, serveti veya geliri enflasyon kadar artmasa bile, esasen çok varlıklı olduklarından pahalılıktan etkilenmeyen zenginlerin durumuyla karıştırmayın. TÜİK’e göre hizmet fiyatları enflasyondan daha yüksek oranda artmaktadır. “Her fiyat bir gelir” olduğuna göre hizmet sektöründe çalışanların veya patronların gelirleri, enflasyondan hızlı artmıştır. Yani hizmet sektörü mensupları için hayat ucuzlamıştır. Çünkü onlar, bir bakıma, kendi maaş zammını kendi tayin etme gücüne sahiptir. Hizmet sektöründe kendiliğinden oluşan bir fiyat karteli vardır. Sabit gideri düşük işletmeler ile ferdi girişimciler için “sürümden değil, birimden kazanmak” daha iktisadidir. Bu hesap, yükseltilen fiyat, reel gelir kaybına sebep olmaya başladığında terse dönecektir. O noktadan sonra hizmet fiyatları enflasyonu ile mal fiyatları enflasyonu eşitlenecektir.

SON SÖZ: Hizmet, hizmete baka baka zamlanır.

Yazarın Diğer Yazıları