50 yıllık mesleki deneyime sahip olan Celal Ülgen’i tanıyorsunuz mutlaka, gerçek manada “hukuk savaşçısı”dır, binlerce sayfalık iddianameleri olan Ergenekon/Balyoz davalarında, “sanık” denilerek hapse atılan çok sayıda saygın insanın avukatıydı, adaletin yerini bulması için sadece bilgisini değil, hayatını ortaya koydu, hem duruşmalarda iddiaları çürütmek için, hem de televizyon ekranlarında halkı hukuken bilgilendirmek için, olağanüstü mücadele verdi, tek başına, barolardan bile daha etkiliydi.
★
Telefon ettim Celal Ülgen’e, Ekrem İmamoğlu iddianamesi hakkında ne düşündüğünü sordum...
“Ergenekon/Balyoz/Askeri Casusluk davalarında her iddia için sözde ‘somut delil’ diyerek, dijital bir belge ortaya koymuşlardı, her iddia için mutlaka bir CD veya harddisk vardı, solucan tabir edilen virüs yazılımlarla sahte dijital deliller üretilmişti, dolayısıyla, öncelikle bilişim yoluyla mücadele ettik, önce bilişim yoluyla yendik, bunların sahte ve üretilmiş olduğunu tek tek ortaya koyduk, halk bunların sahte olduğunu somut olarak gördü, halk desteğini böyle aldık” diyor.
Peki ya bu davada?
“Bu iddiaları çürütmek çok daha kolay, çünkü ortada somut delil yok, sadece ‘etkin pişmanlık’ denilen ifadeler var, zaten aslına bakarsanız somut delil olmadığı için iddianameyi ‘gizli tanıklar’ üzerine bina etmişler, halk bu tür davalarda bir nevi mahkeme jürisidir, kimin haklı olduğuna karar verebilmek için, ikna olmak için karşısında hukukçu görmek ister, kendisine hukuken izah edilmesini ister, bu elbette bir siyasi dava ama, bu davanın boş bir dava olduğunu siyasetçilerden çok, halk nazarında güçlü karşılığı olan saygın hukukçular anlatmalı, biz öyle yapmıştık, vatandaşlara adım adım bilgi vermiştik, öyle kazandık” diyor.
Başka?
“İddiaları, objektif yayıncılık adı altında medyada karşılıklı tartışmaya açmamak gerekiyor, bu tuzağa düşmemek gerekiyor, Ergenekon/Balyoz davalarında bu tuzağı kurmuşlardı, davayı hukukçular yerine gazeteciler üzerinden tartışmak, tuzaktır, doğru olmayan iddiaları yetkinliği olmayan kişilerle tartışmaya açmak, zihinleri bulandırır, halk nazarında kaybettirir, halk neyin ne olduğunu, iddiaların karşılığını, sadece saygın hukukçulardan dinlemeli” diyor.
Başka?
“Silivri odaklı etkinlikler yapmak gerekiyor, Silivri’yi sürekli özne olarak tutmak gerekiyor, halkın dikkatini sürekli Silivri’de tutmak gerekiyor, biz öyle yaptık, öyle kazandık” diyor.
★
Celal Ülgen’in Silivri vurgusu çok çok önemli... Çünkü, Silivri cezaevi denilen yer, Beşiktaş’tan mesela, 90 kilometre mesafede, git gel 180 kilometre, Anadolu yakasından Pendik’ten mesela, 135 kilometre, git gel, 270 kilometre, farzedelim ziyarete geldin, o sıkıntıyla kan şekerin düştü, ağzına bi bisküvi atmak istedin, cezaevine en yakın bakkal, 10 kilometre, tuvalet yok tuvalet, en yakın tuvalet benzincide, beş kilometre... Duruşmaları işte bu yüzden Silivri’de yapıyorlar zaten, duruşmalar Çağlayan Adliyesi’nde yapılsa mesela, şehrin merkezi, her duruşmaya yüzbinler gelir, yürüye yürüye bile gelir insanlar, ama Silivri cezaevinde yapılınca, jandarmaları da duvar gibi dizip gazetecileri bile yaklaştırmayınca ne olmuş oluyor, destek vermeye kimse gelemiyor, bir defa gittin diyelim, kaç defa gidebilirsin, hele otomobilin yoksa, toplu taşımayla gitmek istersen, şehir merkezinden binip, beş defa otobüs değiştirmen gerekiyor, Silivri cezaevine varabilmen için... Dolayısıyla, Celal Ülgen’in “Silivri odaklı etkinlikler yapmak gerekiyor, Silivri’yi sürekli özne olarak tutmak gerekiyor, halkın dikkatini sürekli Silivri’de tutmak gerekiyor” demesi çok önemli bir yaşanmış tecrübe, hatırlayalım lütfen, Tarık Akan, Levent Kırca, Müjdat Gezen, Ataol Behramoğlu gibi devlerimiz Silivri’de basın toplantıları düzenliyordu, Genco Erkal, Edip Akbayram, İlhan İrem, Timur Selçuk, Zeki Alasya gibi devlerimiz Silivri odaklı açıklamalar yapıyordu, Silivri’de “aydınlar nöbet çadırı” kuruluyordu, Türkiye’nin dört bir yanındaki “sessiz çığlık” eylemi sık sık Silivri’de de yapılıyordu, Silivri’nin “gözden ırak” olmasının önüne geçiliyordu.
★
Celal Ülgen’e teşekkür ettim.
Tekrar tuşladım telefonumu.
“Anıt kadın”ı aradım...
Dünya hukuk tarihinde ilk defa, tek başına, cübbesini giyip, Anayasa Mahkemesi’nin önünde “adalet nöbeti” başlatan, bu görülmemiş eylemiyle, asrın iftirası Balyoz davasının hukuk önünde iflas etmesini sağlayan, avukat Şule Nazlıoğlu Erol’u aradım.
50 yıllık mesleki deneyime sahip olan değerli Şule Nazlıoğlu Erol, binlerce sayfalık iddianameleri olan Ergenekon/Balyoz/Askeri Casusluk davalarında, “sanık” denilerek hapse atılan çok sayıda saygın subayımızın avukatıydı, “sadece tek bir kişi bile, her şeyi değiştirebilir” denir ya, işte o bir tek kişi O’ydu, tek başına Balyoz davasını çökertmişti.
★
Telefon ettim Şule Nazlıoğlu Erol’a, Ekrem İmamoğlu iddianamesi hakkında ne düşündüğünü sordum...
“Bu dava, davayı açanlar tarafından daha en başından itibarsızlaştırıldı” diyor.
Nasıl?
“İktidarın siyasi baskıları yüzünden sanırım, telaşla davrandılar, daha en başından yanlış yaptılar, önce tutuklayıp, sonra delil topladılar, içeriğinden bağımsız olarak söylüyorum, davayı daha en başından hukuk açısından itibarsız hale getirdiler, halk nazarında hukuk davası olarak değil, Ekrem İmamoğlu’nu tasfiye etmek için, mıntıka temizliği olarak algılandı” diyor.
Başka?
“Sırf Ekrem İmamoğlu’nu tutuklasalardı, belki daha inandırıcı olabilirdi, ama, Ekrem İmamoğlu’nu imha edeyim derken, yine aceleyle davrandılar, Adana’yı Antalya’yı başka belediyeleri dahil ettiler, böylece, halkın nazarında kesinlikle siyasi bir dava olduğu kanıtlanmış oldu, çeşitli davalarım nedeniyle Anadolu şehirlerinde duruşmalara gidiyorum, görüyorum, sadece CHP’liler değil, öbür partilere oy verenler de bunun böyle olduğunu düşünüyor” diyor.
Başka?
Benim de yüzde yüz katıldığım çok önemli iki başka tespitte bulunuyor.
Birincisi... “Bu dava halkın nazarında siyasi bir dava olarak görüldüğü için, elbette CHP’ye yarıyor, ancak, CHP yönetiminin bu davanın varlığından adeta mutlu olması, mitinglerde otobüsün üstüne çıkanların bu mutluluklarını gizleyememesi, hapisteki insanların adeta CHP’ye oy kazandırmak için fırsat olarak kullanılması, etki/tepki yüzünden, Ekrem İmamoğlu’na en büyük zararı veriyor” diyor.
İkincisi... “CHP bence işgal altında, CHP yönetimi Cumhuriyet’in kurucu ayarlarından uzaklaşmış durumda, bu durum, davayı siyasi bir imha davası olarak görenlerin bile CHP’ye destek olmasını engelliyor, pek çok insan davayı adaletsiz bulmalarına rağmen CHP’nin yanında durmak istemiyor” diyor.
★
İki duayen hukukçu...
Ekranlardaki laga lugaları boşverip, kulak verilmesi gerekiyor.
Kulağa küpe olması gerekiyor.