Bir zamanlar ülkemizin önemli sorunlarından biri hızlı nüfus artışıydı. Senede 1 milyon kişi artar hale geldiğimiz yıllarda “akıllı” insanlar bunun iktisadi ve sosyal gelişmeyi zorlaştırdığı hususunda hemfikirdi. Bu tespit doğruydu da. Çözüm aranmaya başlandı. Önce 1965’te daha sonra 1983’te 2874 sayılı “Nüfus Planlaması Hakkında” kanun çıktı. Kanunun amacı, aileleri “istediği zaman ve istediği sayıda çocuk yapma” özgürlüğüne kavuşturmaktı. Bunun için devlet, kuracağı merkezlerde isteyenlere parasız hizmet sunacaktı. Sundu da. 1985’te Vehbi Koç’un girişimiyle iş insanları ve sivil toplum önderlerinden oluşan bir heyet tarafından TAPV (Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı) kuruldu. Vakfın amacı “ana-çocuk” sağlığını korumak ve özellikle kadının, aile ve toplum içindeki statüsünü yükseltmekti. Bu fikri yaymak için Atıf Yılmaz 1990’da Türkan Şoray ve Tarık Akan’ın başrolde oynadığı Berdel filmini çekti. Vehbi Koç’un 1996’da vefatından sonra vakfın çalışmaları tavsadı. Bugün olduğu gibi, o günlerde de herkes nüfus planlamasından yana değildi. Daha da doğrusu nüfus artışını yavaşlatmaya karşı çıkanlar çoğunluktaydı. Mesela Başbakan Turgut Özal, “düşmanların bizden korkması için” nüfusumuz 100 milyon olmalı diyordu.
BÖYLE GİDERSE NÜFUSUMUZ 100 MİLYON OLMAYACAK
Anlayabildiğime göre Türkiye’nin, sığınmacılar dahil nüfusu 87.785.000, sığınmacılar hariç 85.665.000 kişi. Bunlar yaklaşık sayılar. Çünkü nüfus, her dakika ölenler ve yurt dışına yerleşenlerle azalıyor, doğanlar ve göçmenlerle artıyor. Nüfusun sabit kalması için kadınların ortalama 2.1 çocuk yapması gerekiyormuş. Cumhuriyet kurulduğunda nüfusu artırmak milli bir hedefti. Devlet çocuk doğurmayı destekledi. 1940’larda kadın başına doğum sayısı 6’ya kadar çıktı. Evrensel trende uygun olarak, bu sayı azalarak 2001’de 2.32’ye indi. Gidişatı gören Başkan Erdoğan “en az 3 çocuk” istedi. Ama sayı 2023’te 1.54’e düştü. Sayısının azalmasına rağmen “ortalama ömür” uzamaya devam ettiğinden, nüfusumuz bir süre daha artacak. Uzmanların “orta” (ne düşük ne yüksek) tahminine göre, nüfusumuz 2054’te 94 milyonla maksimuma çıkacak, 2100’de 77 milyona inecek. Beklenen ömür uzaması da yavaşlayacak.
YAŞLILARA KİM BAKACAK
Çoğu insan “kendisi ölmeden kıyametin (?) kopacağı” korkusuyla yaşar. Dindar olmayanlar bunu bilimsel verilerle kestirmeye çalışır. Kural olarak, okumuşlar okumamışlardan daha pimpiriklidir. Mesela ömür uzayıp, nüfus azaldıkça 65 yaş üstü olanların toplam nüfusa oranı büyümektedir. Bu bilgi yayılınca insanlar “yaşlanınca bize bakacak insan bulunamayacak” korkusuna kapılmıştı. Öngörüldüğü gibi 65 yaş üstü olanların toplam nüfusa oranı artmıştır ve artmaya devam etmektedir. Ama “evrenin kendi yarattığı sorunu kendinin çözmesi” mekanizması da eş zamanlı olarak devreye girmiştir. İlk olarak, “yaşlılık” tanımı değişmiş ve eski yaşlılar şimdinin orta yaşlıları olmuştur. Yani “yaşlı” oranı korkulduğu kadar artmamıştır. İkinci olarak nispeten zengin ülkelerin orta halli yaşlılarına bile “nispeten az gelişmiş ülkelerden” gelen kadınlar bakar olmuştur. Bu da hem kadınların ekonomik gücünü yükseltmiş hem de uluslararası gelir dağılımını düzeltip, refahı yaygınlaştırmıştır. Güncel kıyamet alameti “YZ” (Yapay Zekâ) yüzünden işsizliğin yaratacağı tezidir. Bunun tersten okunuşu “yaşlılara bakacak genç sayısı artacaktır”dır. Ne güzel bir haber değil mi?
SON SÖZ: Çözüm, sorunun tanımında gizlidir.