Neyi “başardık” anneciğim?

Sağlık Bakanlığı’nın videoda kullanılan ifadesiyle “normal”, tıptaki ismiyle ise vajinal doğumu teşvik etmek için hazırladığı bir kamu spotu büyük tepki çekti.

Videoda annenin karnındaki bir bebeğe seslendirme yapılmış.

Sezaryene girerken fetüs annesine “Anneciğim hazır değilim” diye sesleniyor.

Vajinal doğum yapan annenin bebeği ise sevinçle “Anneciğim başardık” diye haykırıyor.

Video “Normal doğum yapan anneler ile bebekleri arasında ilk andan itibaren sağlıklı bir bağ kurulur. Anne emzirmeye hemen başlayabilir ve günlük hayatına çok kısa zamanda dönebilir. Tıbbi olarak zorunluluk olmadıkça doğal ve sağlıklı olan normal doğumdur” notuyla sona eriyor.

Sezaryen doğum yapan kadınlar başarısız, kolayı tercih eden ve çocuklarının hayatını riske atan anneler olarak yaftalanıyor.

***

Bir mesaj verilmek isteniyor ancak o mesajın verilme şekli, tercih edilen senaryo ve kullanılan ifadeler en kibar tabirle çok “yaralayıcı”.

Normal doğum oranlarındaki düşüşün sebeplerini araştırmak, doktorların hangi gerekçelerle hastalarını sezaryene yönlendirdiğini öğrenmek yerine, doğrudan kadınları hedef alan bir zihniyetin eseri bu.

Sezaryen bir suç, suçlu olan da bunu “tercih” eden anne midir?

Bir bebeği konuşturmak, bir anne adayı üzerinde böyle baskı yaratmak duygu sömürüsü değil doğrudan duygularımıza bir saldırıdır.

Bir doktorun çıkıp, normal doğumun önemini anlattığı bir kamu spotu yerine, seçtiğiniz yöntem bu mudur?

***

Her doğum zaten travmatiktir.

Mesele bu travmayı en hafif şekilde atlatabilmektir.

Bu noktada da bir kadın hem bebeğinin ve hem de kendi fiziksel ve ruhsal sağlığı için istediği kararı verme hakkına sahiptir.

Doğru ve ideale bakanlığa göre değil, annenin ve bebeğin sağlığına ve annenin psikolojisine göre karar verilir.

Yaşadığımız yüzlerce travmaya bir yenisini daha eklemeye, sezaryenle doğum yapmış ya da yapmak isteyen bir kadına kendini bu kadar kötü ve de "eksik” hissettirmeye kimin, ne hakkı var?

Bir de benim de aralarında bulunduğum, vajinal doğum yapmak istediği halde farklı farklı sebeplerle sezaryen doğum yapmak zorunda kalan milyonlarca kadın var...

Bu videoyu izledikten sonra ne kadar ağladım bilmiyorum.

Sırtımıza bu “başarısızlık” hissini yüklemek, böyle bir dayatmada bulunmak nasıl bir pervasızlıktır?

Bu videodan etkilenip, kendini "başarısız" hissetmek istemeyen kadınlar, riskli olduğu halde sezaryen yapmamak için dirense ve Allah korusun tek bir bebeğe bir şey olsa bunun vebali kimin üzerinde olacak?

Benim çocuğum bu kamu spotunu izledikten sonra bana dönüp "Ben normal doğumla mı doğdum" diye sorsa, beni suçlasa, ben nasıl yanıt vereceğim?

Benim çocuğumla kurduğum bağı, doğumun türü mü belirliyor?
Normal doğum yapıp çocuğunu çöp kutusuna atanlar, benden daha iyi bir anne mi?

Soru çok…

***

Sezaryen oranlarındaki artışta sorumluluğu sadece kadınların üzerine atmak da kabul edilemez.

CHP’nin Gölge Sağlık Bakanı Zeliha Aksaz Şahbaz malpraktis (hatalı uygulama) davalarının sezaryen oranlarında yarattığı artışa dikkat çekiyor.

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) başkanlarının da yıllardır bu konuda verdikleri sayısız röportaj var.

Doktorların doğum sırasında öngörülemeyen komplikasyonlar sebebiyle açılan davalar yüzünden hastalarından korktuğunu, yüksek tazminatlara maruz kalmamak için riske girmek istemediklerini, sezaryene yöneldiklerini savunuyorlar.

Bu yüzden her yıl TUS’ta kadın doğum seçenlerin sayısında büyük düşüş olduğunu söylüyorlar.

Çok uzağa gitmeyelim.

21 Mayıs 2024 tarihli bir haber…

Bir kadın doğum uzmanı genetik bir anomali olmasına rağmen down sendromlu bir çocuğun doğmasına sebep olduğu iddiasıyla yerel mahkeme tarafından tam 21 milyon liralık rekor tazminat cezasına çarptırılmış.

TJOD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Bülent Tıraş bu konuda verdiği röportajda "Açılan bu haksız davalar nedeniyle ülkemizde doğum yaptıracak kadın doğum uzmanı kalmayacak. Down sendromlu çocuğun doğmasında kadın doğum uzmanlarının bir suçu yok" ifadesini kullanıyor.

Doğumhanelerin şartları kötü, 5-6 kadın koğuş gibi yan yana doğuma zorlanıyor, ebe sayısı yetersiz, doktorlar 5 dakikada bir hasta bakmak zorunda, performans sistemi yüzünden en kısa sürede en çok hasta ile ilgilenilmeye çalışılıyor, saatler süren normal doğumun doktorları zorladığı belirtiliyor.

Çuvaldızı kendine batırmayan bakanlıksa, elindeki iğneyle zaten dağılmış psikolojimizi iyice delik deşik ediyor.

***

Ben bu videonun Sağlık Bakanlığı içinde de tepkiye neden olduğuna eminim. Orada da sağduyulu insanlar olduğuna ve bu video yayınlanmadan önce ses çıkardıklarına inanıyorum...

Bu kadar tepki göreceğini bile bile Sağlık Bakanlığı bu videoyu neden yayınladı? Neden böyle bir tartışma başlatıldı? Bunun üzerine de düşünmek lazım... Son bir not daha…

Keşke normal doğum teşvik edildiği kadar, sonrasında da normal bir yaşam teşvik edilse...

Binbir zorlukla doğurduğumuz o çocukları, normal şartlar altında yani bebek mamasına, bebek bezine alarm takılmadan büyütebilsek.

Çocukların beslenme çantasını gönül rahatlığıyla doldurabilsek, iyi bir eğitim alacağından emin bir şekilde okula gönderebilsek, köşeden bir psikopat ya da suç makinesi mi çıkacak diye korkmadan sokağa salabilsek…

Ya da kafalarımız kesilmeden, yaş alıp ecelimizle ölebilsek keşke…

Sadece doğum için değil, yaşam gibi ölümde de normalliği savunsak keşke…

Ancak toplum olarak o zaman “normal”leşebiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları