Perde!

Bazen bir ülkenin halini anlatmak için uzun cümlelere gerek kalmaz.
Tek bir kelime yeter: Perde!

Cumhurbaşkanı cumartesi günü Hatay’a gidecek.
Ziyaret öncesi, konteyner kentlerin önüne perde çekildiği söyleniyor.
İddia o ki, yoldan geçerken görünmesin diye...

İnsanın aklı burada duruyor.

Çünkü örtülmek istenen şey konteynerler değil.
Hayat.
Acı.

Depremin üzerinden 1051 gün geçmiş.
Bin elli bir gün...
Bir felaketin ardından toparlanmak için fazlasıyla uzun bir zaman.

Ama Hatay’da hala insanlar konteynerlerde yaşıyor.
Kimi çocuk büyütüyor, kimi sınava hazırlanıyor.

Yaşam savaşı veriyorlar.
Her şey 21 metrekarede.
Ev kiralamaya paraları yetmiyor.
Kimileri hala korkuyla uyanıyor.

Bir çatı altına girmekten imtina ediyor.

Ve şimdi o yaşamlar yok sayılmak isteniyor.

Yukarıdan bakıldığında her şey yolunda görünsün diye.
Bu, “yapamadık” dememek için yapılan bir şey.
Oysa perde sorunu çözmez.
Perde, sadece bakanın gözünü rahatlatır.
İşte bu yüzden bu bir “görüntü” meselesi değil.
Bu, hakikatle kurulan ilişkinin bozulması.
Sorunu çözmek yerine, sorunu saklamayı seçme hali.

Bir ülke ne zaman perdeye ihtiyaç duyar, biliyor musunuz?
Gerçekle yüzleşemediğinde.

Bu yüzden de bu perde Hatay’a değil, hepimize çekiliyor aslında.
“Bakma, görme, sorma” perdesi...

Ama şunu unutmamak gerekir:
Gerçekler saklanınca kaybolmaz.
Sadece daha ağır bir yerden geri döner.

Bu perde bir inkar biçimi.
“Her şey yolunda” dekoru kuruluyor.
Kameralar için, protokol için, geçip gidenler için...

Ama sahnenin arkasında hayat aynı yerde duruyor.

Barınaklar geçici olabilir.
Ama şu net: Utanç değil.

Çalışmak yetmiyor...

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum “müjde” diye açıkladı.
TOKİ’nin başlattığı sosyal konut projesine 8 milyon 840 bin kişi başvurmuş.

Bu rakam, Türkiye’de 18 yaş üstü nüfusun yaklaşık yüzde 14’üne denk geliyor!
Yani bu ülkede her 100 yetişkinden 14’ü, ev sahibi olma umudunu artık kuraya bırakmış durumda.

Başvurunun şartları net:
Evin olmayacak.
Hane gelirin İstanbul’da 145 bin TL’nin, diğer şehirlerde 127 bin TL’nin altında olacak.
Evli çiftler içinse tek başvuru hakkı var.

Bir cümleyle özetleyelim:
“Çalışırım, biriktiririm, üstünü krediyle tamamlarım” hayali günlük hayatın içinden çoktan çıkmış durumda.

Eskiden ev sahibi olmak; emekle, planla, sabırla mümkündü.
Bugün ise şansla, çekilişle, kura numarasıyla...

Ama işin çarpıcı bir ayrıntısı daha var.
Bu 8 milyon 840 bin başvurunun 1 milyon 300 bini gençlerden gelmiş.
Yani yaklaşık yüzde 15’i.

“İlk evim” diye anlatılıyor.
Süslenip, gençler için bir umut paketi gibi sunuluyor.
Oysa bu tablo bir müjde değil; bir kuşağın “başka yolumuz kalmadı” diye attığı sessiz bir çığlık.

TOKİ, artık bir umut kapısı değil; son durak.

Bu sadece bir sosyal konut hikayesi değil.
Bu; orta sınıfın erimesinin, gençlerin hayallerinin küçülmesinin, çalışmanın karşılığının kura numarasına dönüşmesinin hikayesi.

Rakamlar da bunu açıkça söylüyor.
Ekonomi Gazetesi’nin hesabına göre, asgari ücretli birinin 90 metrekarelik ortalama bir evi alabilmesi için 29 yıl kredi ödemesi gerekiyor.
İstanbul’da ise bu süre 46,6 yıla çıkıyor.

Bu tablo artık sadece bir konut politikası meselesi değil.
Bu, çalışarak hayat kurmanın mümkün olmadığı bir düzene alışmamızın hikayesi.

TOKİ burada sebep değil; sonuç.
Bu başvurular da ev arayanların listesi değil.
Bu, bir kuşağın hayata tutunma girişimi.

Gençler ev istemiyor aslında.
Sadece bir başlangıç istiyor.

Yazarın Diğer Yazıları