Vehim ve fehim

Bizim mahallede moraller çok bozuk. Konuştuğum herkes “ülkenin durumu vahim, binmişiz bir alamete, gidiyoruz felakete” diyor. Vehim, kuruntu demektir. Kuruntu, yersiz korkudur. Vahim aynı kökten türemiş bir sözcüktür. Ama yersiz korku değil “ciddi tehlike var” anlamına gelir. Fehim ise olan biteni yüzeysel değil derinden kavrama yetisidir. Bu da ancak bilgili, akıllı ve zeki olmakla sağlanır. Eskiden, yerli yersiz felaket kahinliği (tellallığı mı desem?) yapanlara “vehmini fehim sanıyor” denirdi… İkinci Dünya Savaşı sırasında İrlanda Başkanı, İngiltere Başbakanı Churchill’e “Savaş nasıl gidiyor?” diye sorar. Churchill “Vahim ama ümitsiz değil” (Serious but not hopeless) der. Sonra dönüp İrlanda Başkanı’na aynı soruyu sorar. O da “Ümitsiz ama vahim değil” (Hopeless but not serious) der. Bir süredir Türkiye ekonomisini adil biçimde değerlendiren bir yazı kaleme almaya çalışıyordum. Ancak yazının omurgasını bir türlü kızağa koyamamıştım. Ana tema olarak kafamın içinde Churchill’in “durum vahim ama ümitsiz değil” sözü dönüp duruyordu. Bunu hangi şartlar altında kime söylemiş diye internette gezinirken, karşıma İrlanda Başkanı’nın “Durum ümitsiz ama vahim değil” sözü çıktı. Galiba aradığımı bulmuştum.

DURUM VAHİM DEĞİL AMA ÜMİTSİZ

Osmanlı’dan beri, ekonomimizin geçmeyen hastalığı döviz “gelir-gider” denkliğinin kurulamamış olmasıdır. Daha doğrusu denkliğin dış borçla kurulmasıdır. Bu yöntem Türkiye’yi “dış-borç-kolik” yapmıştır. Her yıl, bünyeye belli dozda dış borç enjekte edilmezse ülke ekonomik krize girmekte, enjekte edilince de rahatlamaktadır. Bu da bağımlılığı artırmaktadır. Dış borç almak, iktisatçılar tarafından, “yatırım yapıp, hızlı kalkınmak için tasarruf ithal etmektir” diye anlatılır. Bu anlatım, dış borç bağımlısı olmanın ekonomide yarattığı çarpıklıkların vahametinin idrak edilmesini engeller. Ekonomiyi, Merkez Bankası balkonundan izleyenler “finanse edildiği sürece cari açık sorun değildir” diye zırvalar durur. Halbuki finanse edilemezse cari açık zaten oluşamaz. Döviz dengesi, yüksek faizle cezbedilen sıcak parayla kuruldukça reel kur da dalgalanıp durur. Sonunda “devalüasyon-enflasyon-faiz” sarmalı oluşur. Bu kısır döngünün nasıl kırılabileceğine akıl erdiremeyenler “çare, başta hukuk olmak üzere yapısal reformlar yapmaktır” diyerek topu taca atar. Yani durum ümitsizdir.

TÜRKİYE’NİN DIŞ BORCU YOKTUR (?)

Muhasebede “bilançoya bağlanamayan gelir hesabı ve nakit akış tablosu yanlıştır” diye bir kural vardır. Buna havuz hesabı da denebilir (giren su eksi çıkan su eşittir havuzun su seviye değişimi). Yani ekonomiyi değerlerken izlenen “Ödemeler Dengesi” içindeki akımlar “Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu” hesabının stok bakiyesiyle mutabık olmalıdır. 2025 Ocak ayı itibarıyla Türkiye’nin Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu “eksi” 300 milyar dolardır (dış borç toplamı diye okuyun). Türkiye halkının yastık altında tabir edilen türde yani resmi rakamlara dahil olmayan altın stoku en az 3 bin tondur. Altının tonu 90 milyon dolardır. Yani Türk halkının kabaca 270 milyar dolarlık altını vardır. Zenginlerimizin kayıt dışı “yurt dışı” varlıkları herhalde 100 milyar dolardan fazladır. Bu “altınlar” ve kayıt dışı “yurt dışı varlıklar”, edinildiği yılda cari açığı büyütmüştür. Demek ki, bunlar olmasa o yıl cari açık verilmeyecekti. Bu sayede 300 miyar dolar dış yükümlülüğe karşı 370 milyar dolar “gizli” döviz varlığı birikmiştir. Yani durum vahim değildir.

SON SÖZ: Vahim olsaydı, ümit olurdu.

Yazarın Diğer Yazıları