Gazeteciliğe yeni başlamıştım. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in Kırıkkale mitingini izliyordum. Demirel’i gören dönemin İl Genel Meclis Üyesi at gibi kişnedi. Ben de ilginç siyasi haber olarak bunu, gazeteye bildirmiştim. Haber, Hürriyet’in birinci sayfasında yayımlanmıştı. İşte ondan sonra olanlar oldu…
Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Oktay Ekşi beni telefonla aradı, at gibi kişneyen İl Genel Meclisi Üyesinin telefonunu sordu. Hemen ardından, “Eğer bu kişi at gibi kişnememişse hemen işine son vereceğim. Meclis Üyesiyle Necmi Onur telefonla röportaj yapacak” dedi. “Eyvahh!” ya meclis üyesi, “Ben, Demirel’i görünce at gibi kişnemedim” derse ne olacaktı? Meslek hayatımın başında; gazeteciliğim bitecekti. Necmi Onur, Meclis Üyesine soruyor, “Demirel’i görünce at gibi kişnedin mi?” O, “Evet kişnedim” diyor. Necmi Onur da bunun üzerine “Bir daha kişner misin?” diye sorduğunda kişniyor. O, günümüzdeki çoğu siyasetçi gibi yaptığını inkar etmemiş, benim gazetecilikte kalmamı sağlamıştı.
ONLAR İÇİN ZORUNLU İKAMET
Emniyetin yıldız isimlerinden birisi de eski Ankara Emniyet Müdürü, Terörle Mücadele Dairesi Başkanı, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Cevdet Saral’dı. Fethullah Gülen raporunu hazırladığı için kızağa çekildi ve bir daha da görev verilmedi.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra hazırlanan Anayasa, 1982 yılında halk oylamasından yüzde 92 oy alarak kabul edilmişti. Böylece siyasetin önü yeniden açılıyordu. 12 Eylül dönemini yaşatanların, siyaseti de tanzim etme ihtiyacında olmaları gayet doğaldı. Sadece onlar değil, o günlerde ABD’nin eski, yeni Dışişleri bakanları da ziyaret üstüne ziyaretlerde bulunuyordu.
Siyasi gelişmeleri görevi gereği yakından izleyen Siyasi Şube Müdür Yardımcısı Cevdet Saral, aralarında Süleyman Demirel’in de bulunduğu bazı siyasetçilerin Zincirbozan’da zorunlu ikamete tabi tutulmasına giden yolu SÖZCÜ’ye şöyle anlattı:
KONSEY KARAR VERDİ
“Siyasi faaliyetler başlayacaktı ama parti kurucularını veto etme yetkisini kullanmak suretiyle kapatılmış eski siyasi partilerin devamı özelliğini taşıyan siyasi yapılanmalara da müsaade edilmeyecekti. Eski Adalet Partisi’nin devamı niteliğinde kurulmuş görüntüsü veren bir parti olmayacaktı. Büyük Türkiye Partisi kurulurken Kurucu Genel Başkan emekli Orgeneral Ali Fethi Esener’in, Süleyman Demirel’e yakınlığı ile bilinen bazı kişileri de kurucular arasına alması dikkat çekiyordu. Bu durum siyaseti tanzim etmek isteyenler açısından risk oluşturuyordu. Buna müsaade edilemezdi, öyle de oldu.
Millî Güvenlik Konseyi, 1983’te Büyük Türkiye Partisi’ni kapatma kararı ile birlikte başta Süleyman Demirel, Deniz Baykal, Sırrı Atalay, Mehmet Gölhan, Yiğit Göker, Süleyman Genç ve hatırlayamadığım birkaç isim için zorunlu ikamete tabi tutulması kararı almıştı. Ayrıca İstanbul ikametli Hüsamettin Cindoruk ve İhsan Sabri Çağlayan da listedeydi. Tamamı Çanakkale - Zincirbozan’da yaklaşık bir ay süreli ikamete tabi tutulacaktı. Konsey kararı o gün saat 13.00’ da TRT Radyo haberlerinde yayınlanmıştı.
DEMİREL: NİYE ZAHMET ETTİNİZ?
Yeni oluşmakta olan siyasi ortam önemli bir sarsıntı geçiriyordu. Tam bu sıralarda Sıkıyönetim Komutanlığı’ndan 79 no’lu konsey kararı ve ekleri Ankara Emniyet Müdürü Ünal Erkan’a intikal ettirilmişti. Ünal Bey yazıyı Siyasi Şube Müdürü Azmi Derin ile bana havale etti.
Önce Büyük Türkiye Partisi’nin Akay yokuşundaki Genel Merkez binasına gittik. Genel Başkan Ali Fethi Esener’le görüştük. ‘Partinin kapatıldığını bu nedenle 79 no’lu Konsey kararını sizlere tebliğ etmeye geldik’ diye bilgilendirdik. Yanında bulunan yardımcılarından bazıları itirazda bulunmak istediler fakat paşa müsaade etmedi kapatma işlemini birlikte hazırladığımız tutanakla gerçekleştirdik. Fakat bir müddet binadan çıkamadık. Aşırı yağmur bizi kapattığımız parti binasına hapsetmişti.
Nihayet partiden ayrıldık Süleyman Demirel’in Güniz Sokak’taki evine geldiğimizde yoğun bir kalabalık vardı. İçeriye haber gönderdik bizi sekreterlik bölümüne aldılar. Biraz sonra Demirel yanımıza geldi. Odada üç kişi idik. Tebligata geldiğimizi arz ettiğimizde gülerek, ‘Radyo haberlerinden tebligatı aldık, niye zahmet ettiniz?’ diye bize espri yaptı.
EŞLERİMİZ YANIMIZDA OLACAK MI?
Demirel, ‘Bu Zincirbozan işi nasıl olacak? Yalnız mı gideceğiz, eşlerimiz yanımızda olacak mı? Size bu yönde bir talimat verildi mi?’ diye sordu. Biz bu yönde bir talimat almamıştık. Ben, ‘Sayın Başbakanım müsaade ederseniz telefonla hemen komutanlığa sorabilir miyim?’ arzında bulundum. ‘Tabi tabi’ deyip müsaade etti.
Hemen Sıkıyönetim Komutanlığı İstihbarat Başkanı Albay Aydın Özcan’ı aradım. Henüz Sayın Demirel’in yanına gitmemiş gibi davranarak ‘Albayım biraz sonra tebligatlara başlayacağız. Önce Sayın Süleyman Demirel’i ziyaret edeceğiz. Şayet kendileri Zincirbozan’a giderken eşleri yanlarında olacaklar mı?’ diye bir soru sorarlarsa ne cevap verebiliriz. Sizde bilgi var mı?’ şeklindeki soruya açık bilgi veremedi. Yalnız tahminen eşlerin refakatte olmayacakları şeklinde bilgi verdi. Durumu Sayın Demirel’e arz ettim. Ve yanlarından ayrıldık.
BENİ SEVENLERE GELMEYİN DİYEMEM
Diğer tebligatları yürütürken Emniyet Müdürümüzden bir talimat aldım. Sayın Demirel’in ziyaretçi kalabalıklarından rahatsızlık duyan Sıkıyönetim Komutanlığı ertesi günü Zincirbozan’a doğru yola çıkacak olan Sayın Demirel’in refakatinde olacak yakınları dışında şehirden konvoylu bir çıkış yapmasını istemiyordu.
Bu yönde ayrıca bir tebligat daha yapılması isteniyordu. Bu durumu Sayın Demirel’e arz ettiğim an ‘Cevdet beni sevenler arkamdan gelecekse ben onlara gelmeyin diyemem. Sen canını sıkma sen görevini yaptın’ şeklinde elini omuzuma koyarak beni konuttan yolcu etti. Şehirde konvoy yoktu ama yolda konvoy oluşmuştu. Demirel, askerin o emrini böyle delmişti.
Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun.”