Demirtaş ve Kavala sürecinde neler olacak?

AİHM eski yargıcı RIZA Türmen anlattı...

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Avrupa’daki, dünyadaki bireysel başvurunun yapılabildiği tek insan hakları mahkemesi. Bu mahkeme, Fransa’nın Strazburg kentinde bulunuyor. ABD’de insan hakları mahkemesi var ama hiçbiri devlete karşı dava açmayı kabul etmek zorunlu değil. Strazburg Mahkemesi’nde ise devlete karşı bireylerin dava açmalarını kabul etmesi zorunlu. Tabii bu, bizim devletçi, geleneksel zihin dünyamız bakımından çok büyük bir reform ve dönüşümdür.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve bazı bakanların CHP’lilerin yurt dışında yaptığı bazı açıklamalara yönelik, “Siz, dışarıda devletimizi nasıl şikayet edersiniz?” eleştirilerini dikkate aldığımızda, o sözler şöyle dursun, insanların dava açma hakkı bile olduğun hatırlatalım. Yani, devletçi Türk zihniyeti bakımından bu çok büyük bir reform. Bunu, insanımız kullanıyor.

EN FAZLA DAVA TÜRKİYE’DEN

Bugün, AİHM önünde bekleyen dava sayısı bakımında en fazla dava Türkiye’ye ait. Toplam davaların üçte biri 46 devlete ait olmasına karşın, üçte biri Türkiye’ye ait. Sayı olarak 23 bin civarında dava dosyası Türk vatandaşlarının olduğunu da belirtelim. Bunun anlamını emekli büyükelçi, Avrupa İnsan Haklar Mahkemesi eski Yargıcı Rıza Türmen’e sordum. Şunları söyledi:

“Türk insanı, ülkesinde bulamadığı adaleti, adalet terazisi yanlış olduğu için dışarıda arıyor. Bizim bakımımızdan çok önemli ve Türkiye’nin her türlü meselesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne geliyor. Yani bütün siyasi, toplumsal, ekonomik meseleler, mülkiyet hakkıyla ilgili çok dava, açıkçası Türkiye’nin ana davaları AİHM’e geliyor. Bu mahkemenin özelliği şu; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHM) 46. Maddesinde şöyle deniliyor: AİHM’nin kararları bağlayıcıdır. Devletler bu kararları uygulamak zorunda. Bu çok açık bir hüküm olmasına rağmen, Türkiye’nin uygulamadığı birçok karar var.

Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Figen Yüksekdağ davalarının özelliği şu: AİHM’in 18. maddeden ihlal kararı var. O madde şu: AİHM, devletin bu insanları siyasi amaçlarla tutukladığı görüşünde. Devlet bu siyasi amaçları gizliyor. Osman Kavala davasına bakarsınız, o dava Cumhurbaşkanı’nın beyanlarına dayanıyor. Dört, beş yıl hiçbir şey yapmayıp daha sonra Gezi eylemlerinin hükümeti devirme suçu teşkil ettiğini söylemesine dayanıyor. Tutuklamanın hiçbir delile dayanmamasına dayanıyor. AİHM bütün bu tutuklamaları siyasi buluyor.”

O DAVALARA ÖNCELİK

18. maddenin gereklerini yerine getirmemenin yaptırımı çok ağır. Bunu uygulamamak için kötü niyetli olmak gerekiyor. “Bu devlet sözleşmenin gereğini yerine getirmezse niyetinin kötü olduğunu, kötüye kullandığını” gösteriyor. O yüzden, siyasi davaya mahkeme öncelik veriyor, kararların mutlaka uygulanmasını istiyor.

Bu davaların Avrupa Konseyi bakımından, Strazburg Mahkemesi’nin saygınlığı açısından devletlerin bir kolektif sorumluluğu var.

AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, “Türkiye bakımından bu davaların önemi, bir hukuk devleti olup olmama meselesi. Türkiye, mahkeme kararlarını uygulamayan, imza attığı sözleşmenin gereğini yerine getirmeyen bir devlet görünümü veriyor. Hukuk devletinden uzaklaşmış, bir devlet görünümü veriyor” görüşünde.

SÜREYİ UZATABİLİR, YENİDEN YARGILANIR

Selahattin Demirtaş kararıyla, artık AİHM’in bir işi kalmadı. 5 kişiden oluşan panel, Türkiye’nin itirazının Büyük daireye gitmesini reddetti. Bu retle birlikte karar kesinleşmiş oldu. Şimdi bu kararın uygulanması gerekiyor. Peki, bu kararı kim uygulayacak, ne yapılacak? Rıza Türmen’in cevabı şöyle oldu:

“AİHM, Yerel Mahkeme’nin yerine Demirtaş hakkında beraat kararı veremez. Bu kararı uygulayacak olan tabii ki Yerel Mahkeme’dir. Demirtaş hakkında Yerel Mahkeme’nin tahliye kararı vermesi lazım. Avukatlar, tahliye talebinde bulundu. Yerel Mahkeme zaman kazanmak için belki, ‘Kararın ne olduğunu bilmiyoruz. Bize ulaşmasını ve tercüme edilmesini bekleyelim’ diyebilir. Yani bu yolla süreyi uzatma yoluna gidebilir. Ama isterse hemen tahliye kararı da verebilir.

Tahliye kararının yanında yeniden yargılanması gerekecek. Bu kararın uygulanması demek yani tutuklama durumunda kararın uygulanması tahliye edilmesi demektir. Böylece ihlale son verilmiş olur. Ama bu yeterli değil. Bir de o ihlalden önceki durumun iadesi gerekir. Yani bu davadan beraat etmesi gerekir. Suçun, suç kaydının silinmesi, uğradığı zararın tazmini gerekir. Bunun için de yeniden yargılanması ve beraat etmesi lazım. O yargılamada, AİHM kararına uygun olması zorunlu. Çünkü kararın bağlayıcılığı sadece yürütme organı bakımından değil, kararın bağlayıcılığı yargı organı bakımından, mahkemeler bakımından da bağlayıcı. Aynı davadan yargılanan Figen Yüksekdağ için de karar emsaldir.”

KAVALA OLAYINA NASIL BAKILIYOR?

Gezi Davasından mahkumiyeti bulunan iş insanı Osman Kavala’nın AİHM’deki davasında suçun nitelemesi değişiyor. Fakat hep aynı olgular. Hep aynı olaylar. AİHM, önceki kararlarında “Osman Kavala’nın hürriyetinden yoksun bırakılması hangi nedenle olursa olsun benim için geçersizdir” dedi. Rıza Türmen, Kavala’nın durumunu şöyle açıkladı:

“Yani ister hükümlü olsun ister tutuklu olsun, Kavala’nın açtığı dava var. Ancak, onunla ilgili karar yine uygulanmadı. Osman Kavala’yı tahliye etmek için üçüncü davanın sonuçlanmasını ya da Anayasa Mahkemesi kararını beklemek gerekmez. AİHM’nin ‘Hemen tahliye edilsin’ yönünde iki kez verdiği kararlar hâlâ geçerli. Zaten yani kararı uygulamak için Osman Kavala’nın hükümlü olması bir şeyi değiştirmiyor. Tutuklulukla ilgili verilen AİHM kararı hükümlülük için de geçerlidir.

Türkiye’nin demokrasiye, hukuk devletine dönmek gibi en ufak niyeti varsa yapılacak ilk şey AİHM kararlarının uygulanmasıdır. Bu, dışarıdaki Türkiye’nin itibarı bakımından da çok önemli. Şimdi bu insanları böyle hukuksuz yere içeride tutmak, adam kaçırıp bir odaya hapsetmekten hiçbir farkı yok.”

Kararları uygulamayan Türkiye’nin, yeni sürece bakışını da yakında öğrenmiş olacağız.

Yazarın Diğer Yazıları