Sürekli bir hesaplaşma ortamına girdik. Durmadan, usanmadan, bıkmadan; Niçin böyle oldu, niçin bu çürüme, neden bu zengin-yoksul uçurumu ve ekonomik adaletsizlik? Bileğinde bir servet değerinde saatle meclis kürsünde konuşma yapan iktidar partisi milletvekili, böyle şişinmesini neye borçlu?
★★★
Nepotizme isyan eden ve kayırmaya öfkelenen gençlerin büyük bölümü neden işsiz? Et ve Süt Kurumu Genel Müdürü, et ithalat şirketi kurma cüretini kimden aldı? Yabancı ordulara ait İHA’lar Ankara yakınına savunma sanayimizin göbeğine ve ülke fabrikalarının kalbi Kocaeli ile Bursa’nın yanı başına kadar, görünmeden, sezilmeden, vurulup düşürülmeden nasıl gelebiliyorlar?
★★★
Hazine’nin ödediği faiz, aldığı borcu nasıl geçti? Şirketler bile net borçlu duruma neden düştü? Böyle bir düzeni kurup devam ettirenler hangi kaynaklardan beslenip zenginleşiyor? Hakimler ve savcılar muhalefete darbe yapma silahına neden, hangi ihtiyaçtan dönüştürüldü?
Her gün binlerce soru.
Dip dalga oldu.
Her gün cevabını arıyor.
★★★
Fiyatlar serbest.
Ücretler esir edildi.
Ekonomik büyümenin sağlıklı olması için ücretlerin satın alma gücünü koruması gerekir. Koruyamadı, koruyamıyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ndan işçi tarafı çekildi. İşveren tarafı bu duruma itiraz bile etmedi; “Biz işçimizle varız ve o yoksa biz de yokuz” diyemediler. İktidar ile işverenler bir oldu işçiye “ücreti beğenmiyorsan çalışma” diyebiliyorlar çünkü geniş tabanlı işsizlik yüzde 30’u buldu. Emeğiyle ve alın teriyle kazanan, faizden kazanandan daha yüksek vergi öder oldu.
★★★
İktidar, seçimle geldi.
Arkasında halk vardı.
Türkiye’nin dış borcu 130 milyar dolardı. Bugün 550 milyar dolar oldu. Erdoğan dönemi “Borçlan ve borçla büyü çarkını” 24 yıl boyunca kıramadı, tersine kontrolsüz borçlanmayı kurumlaştırdı. Türkiye 24 yılın sonunda “döviz fazlası veren ülke olmalıydı” olamadı. Rant üreten ve ahlaki çöküntü büyüten ülke olduk.
★★★
Halk, Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin arkasından çekildi. Sandığı bekliyor. Seçimle geleni, seçimle sandığa gömecek. İşçiler, çiftçiler, öğretmenler, memurlar, emekliler, öğrenciler, gençler Ankara’da Meclis önüne kadar gelip “gidin başımızdan artık” diye bağırıyorlar. Sınır boyunda görevli general, insan kaçakçısı çıkıyor. Milletvekilleri, VİP salonunda ağırlanıp, altın kaçakçılığı yaparken yakalanıyor. Doktorlar bebek öldürüyor, imam ile müezzin tefecilik yapıyor, futbolcular ve hakemler bahis oynuyor. Sanal kumar, yasa içi ve yasadışı bahis zirve yaptı. Siyasetçiye “rüşvet yiyici” gözüyle bakılıyor. Milletvekili “iş takipçisi” etiketiyle tarif ediliyor. Toplumun her kurumunda büyük bir yozlaşma, dökülme, çürüme yaşanıyor.
★★★
İşsiz kaldığı için kendini yakanlar, emekli maaşı yetmediği için döküntü ucuz otel odasına sığınanlar, bazı hakim ve savcıların içkili masalarda güç sahipleriyle görünmeleri, hileli gıdadan zehirlenenler, mafya örgütü liderlerinin parti önde gelenleriyle sarmaş dolaş olmaları, çocuk yaşta işçilerin yandığı fabrikanın sahibine “kolayca yurt dışına kaçsın” diye ayrıcalıklı pasaportu kimin verdiğini gizlemeler, ülkeye uyuşturucu sokanların gemilerinde yakalanan eroin, kokain görüntülerinden sonra en büyük uyuşturucu operasyonu diye dile getirilen davada hiç tutuklu sanığın kalamaması, kendilerini inanç grubu olarak tanıtanların eroin-kokain çekici gruplara dönüşmesi günlük sıradan haberler oldu.
★★★
Yaz, sırala.
Bitmez.
Halk derinden “Kesintisiz sorgulama” başlattı ve bunu dip dalga yaptı, çözüm arıyor, bulacak.