İnternet Ansiklopedisi Vikipedi, Hamdi Ulukaya’yı (d. 1972, İliç Erzincan) Kürt asıllı Türk girişimci ve iş insanı olarak tanımlıyor. Hamdi Ulukaya, ABD’de en çok satılan, “kıvamlı yoğurt” Chobani’nin yaratıcısı, baş yöneticisi ve sahibidir. Serveti 2.3 milyar dolar tahmin ediliyor. Bu yoğurt türü Amerika’da “Greek Yogurt/Yunan Yoğurdu” diye biliniyor. Kısıtlı bir parayla gittiği ABD’de Hamdi Ulukaya’nın “üretimi basit” yüksek teknoloji dışı alanda elde ettiği bu başarı, gerçekten olağanüstüdür. Ulukaya “kaliteli ama pahalı” diye bilinen Yunan yoğurdunu, normal yoğurt fiyatına yakın bir fiyata satarak talep patlaması yaratmıştır. Böyle bir strateji tesadüfen bulunmuş olamazdı. Nitekim kendi hikayesini anlatan sunumu internetten okuyunca anladım ki, Hamdi Bey’in yüksek özgüveni yanında, karışık sorunları basite indirgeyen analitik bir zekası var.
CHOBANİ STADYUMU
Ulukaya, gün gelmiş, ABD’deki başarısını vatanında tekrarlamayı düşünmüş. Yani Türkiye’de de “Chobani” markalı kıvamlı yoğurt üretip satma kararı almış. (Böyle bir beyanı yok. Bu benim okumam.) İşe, kapsama alanı geniş vurucu bir PR (halkla ilişkiler) kampanyasıyla başlarsam başarı şansım artar demiş. Aklına Fenerbahçe’ye sponsor olmak gelmiş. Fenerbahçe Stadı’nın isminin “Chobani Stadı” olması için yılda 10 milyon, futbolcu formalarında Chobani yazması için yıllık 4 milyon Euro ödeme yapmayı teklif etmiş. Ali Koç da bunu kabul etmiş. Bu sözleşmeyi kamuya açıklamak için yapılan toplantıda Hamdi Ulukaya konuşmaya başlarken “Sayın Başkan, değerli yönetim kurulu üyeleri, kıymetli Fenerbahçe ailesi tüm Türkiyeliler ve halkımız” deyince kıyamet koptu. Fenerbahçe’yi destekleyerek yaratmak istediği pozitif algı o camiada negatife döndü. Hatta SÖZCÜ “Türkiyeli” kelimesine çok bozulan “kanaat önderi” tarihçi İlber Ortaylı ile bir söyleşi yaptı. Ortaylı Ulukaya’ya fena bindirdi. O da bir “iş adamı” olarak, ifadesini değiştirdi. Türkiyeliler yerine Türk milleti dedi. Ama fikrini değiştirmedi herhalde.
MİLLET VE MECLİSİ
Yukarıda anlattığım olay “Terörsüz Türkiye” inşa etmek için TBMM’de bir komisyonun kurulduğu geçen hafta cereyan etti. Soru: Meclis mi millete, millet mi meclise göre karar verir? İkisi de doğrudur ama demokrasilerde son söz milletindir. Komisyonun görevi hem bir “uzlaşı” modeli geliştirmek hem milletin “çoğunluğuna” bu modeli benimsetmektir. Her zaman ve her ülkede gelecek üstünde geçmişin ipoteği vardır. Türkiye’de de bu böyledir. Üstelik işin içinde müttefikimiz ABD ve AB de vardır. Türkiyeli Türk ve Kürt siyasetçiler ve kanaat önderleri bu ipoteği kaldırmak için milletin beyninde ameliyat yapmak zorundadır. Bu çok zor bir operasyondur. İki tarafı uçurum olan uzun ve dar bir patikadan yürümek gibidir. Şu unutulmasın: Bu vatanda çoğunluğun “Türküm demekle mutlu olduğu” ne kadar gerçekse, azınlıkta da olsalar “Türküm demekle mutlu olmayan Kürtlerin” bulunduğu da o kadar gerçektir. Eğer bu Kürtlere, Türküm yerine, Türkiyeliyim demek kolay geliyorsa bu bir sorun değil, çözüm olarak görülebilir. Belki de Hamdi Ulukaya’nın başına gelen iletişim kazası, kritik bir ihtilafın ortadan kaldırılmasına vesile olur. Ben “evlad-ı fatihan” Rumeli kökenli biri olarak Türküm demekle mutluyum. Türkiyeli Kürtlerin de Türküm demekle mutlu olması beni daha da mutlu eder.
SON SÖZ: Diyalog, kendini anlatmak değil, duymak istemediğini dinlemektir.