İstanbul’dan Akdeniz’e inmek, Adana, Tarsus, Mersin’de bir-iki gün kalıp sonra Adıyaman’a gitmeyi planlamıştım. Akdeniz’e ulaştım; Adana, Tarsus, Mersin’e gittim. İzin rüzgar olup geçti; Adıyaman’a gidemedim.
İzin bitti.
Döndüm geldim.
★★★
Gördüğümü, duyduğumu yazayım. Adana’da çocukluğumun mahalle arkadaşı, birlikte ilk ve ortaokula gittiğim Erden Arat, futbolu bıraktıktan sonra gazete ve TV yayımcılığına başlamıştı. TOROS Gazetesi 25 yaşını doldurmuş. Buluştuk. Erden, yeni seçilen belediye başkanlarının; “garip- yoksul- emekli ve sahipsizlere sahip çıkma kozunu” iktidarın elinden aldığını söyledi.
★★★
Adana’da!
Tarsus’ da!
Mersin’de!
Başta emekliler, kadınlar, gençler ve yoksullar iktidar partilerinden umudunu kesmiş, muhalefet sözcülerini dikkatle izliyor.
★★★
Karacaoğlan’ın şiirlerinde “Çukurova” diye yazdığı ve Orhan Kemal’in “Bereketli Topraklar Üzerinde” adlı romanında anlattığı; Adana-Tarsus-Tuzla-Yenice-Karataş’ı çevreleyen bu verimli cennetin tam ortasına 110 milyon TL’ye mal olan mahpushane (1 kadın. 1 çocuk. 3 T tipi. Tarsus Ceza İnfaz Kurumu Kampus Cezaevi) oturtmuşlar. Mahpushane; Tarsus’a 18.7 kilometre uzaklıkta; otomobille 22 dakikada ulaşılıyor. Yaramış Köyü’nü, Alifakı Köyü’nü, Reşadiye Köyü’nü mahalle statüsüne geçirmişler ortasına cezaevi...…
★★★
Tarsus’un kuzeyinde Torosların eteklerine ve güneyde Karataş’a doğru Akdeniz sahiline kadar uzanan ve yılda 3 kez ekilip hasat edilerek 3 kez ürün elde edilen topraklarda yeşilin her tonu renkte nar, şeftali, kayısı, elma, armut, portakal, mandalina, limon, greyfurt bahçeleri, mısır, pamuk, buğday, soya fasulyesi tarlaları ile marul, patlıcan, kabak, pırasa, karnabahar, brokoli, domates, biber, kavun, karpuz dahil 50 çeşit yazlık-kışlık sebze bostanları; tam ortalarında mahpushane!
★★★
Bu topraklarda çok sayıda tarımsal araştırma, geliştirme istasyonu olmalıydı. Ve dünyadaki yeni tarımsal bilgiler, teknikler, buluşlar bu istasyonlar aracılığıyla üreticiye ulaşabilmeliydi.
Gelin, dinleyin!
Anlatıyorlar!
★★★
Şeftali, kayısı, nar, elma bahçelerinin sahibi, Avrupa’ya, Rusya’ya, Ortadoğu’ya, Uzak Doğu ülkelerine ihraç etmeye başladığı ürünün kalitesini tutturmak için “İspanya’dan ağaç budama danışmanı getirtmek zorunda kaldığını” söyledi.
Budama danışmanı!
Günlüğü:
1000 Euro.
20 gün kalmış.
20.000 Euro.
Budama danışmanı giderken; 4 ayrı blok halinde yükselen hapishane binalarını gösterip, “bunlar ne?” diye sormuş.
Cezaevi demişler.
Gülmüş!
Beni her yıl çağırın!
★★★
Bakanlık kayıtlarına göre (kaçak girmişler hariç) Adana’da 216.000, Mersin’de 200.000 Suriyeli mülteci yaşıyor. Türkiye’de iktidar bu kadar mülteciyi kabul etti fakat onların emek verimliliğini artıracak eğitimden geçirmeyi düşünemedi. Tarsus’ta bahçe sahibi bir üretici şunları anlattı: Bir Suriyeli işçinin hasat zamanı topladığı şeftali, kayısı, elma paketlemeye geldiğinde ikinci kaliteye ayrılan ürün her 100 kiloda 20 kiloya ulaşıyor. Yani fire oranı yüzde 20. Aynı işi yapan yerli işçinin fire oranı yüzde 2, en fazla yüzde 5. Mülteci emeği, verimi aşağı çekiyor.
Yerli işçi bulsam.
Suriyeli çalıştırmam.
★★★
Bereketli topraklar Suriyeli emeği mahkumu olmuş, verim düşmekte ve kentlerde mahpus sayısı zirveye koşmakta. Bu topraklarda çiftçi, bahçeci, bostancı, sera kurmuş üretici; yaşanmakta olan derin ekonomik krizin tetiklemesiyle aşırı fırlayan gübre, ilaç, mazot, işçilik giderleri ve verimsiz Suriyeli emeğinin cenderesinde acı çekiyor. Çukurova’nın bahçe ve tarla ürünlerinin binbir teşvikle tutabildiği dış pazarları, İspanya, İtalya, Hollanda, İsrail, Mısır, Fas, Kuzey Afrika ülkeleri ile Arjantin çiftçilerine kaptırıyor.
Mahpushane değil.
Araştırma, geliştirme.
Halk “ÇÖZÜM” duymak istiyor!
Tanıdık, tanımadık her karşılaştığım insan, iktidardan umudunu kesmiş muhalefetten “çözüm” duymak istiyor. Muhalefet sorunu anlatırken çaresini, çözümünü de söylemeli diyorlar. Söz gelimi sağlık sisteminin ürettiği “yenidoğan çetesinin bebek öldürme üzerinden devleti nasıl soysuzca soydukları” anlatılırken vatandaş bu tür yapıların her alanda nasıl ortadan kaldırılacağını ve nasıl önünün kesileceğini bilmek istiyor. Halk iktidara ve onu destekleyen partilere öfkesini, kızgınlığını zaten kendi yaşıyor, “çözümü nasıl ve ne kadar zaman içinde yapacağını” anlatmayı muhalefetten bekliyor. Her gün öfke değil, çözüm anlatmak Türkiye’nin önünü açacak.