Köftehor!

Büyüklerin küçükleri sevgiyle karışık hafifçe azarlama sözcüğü köftehor; bir haftadır toplumun ağzına sakız oldu. Köfteden türetilmiş Farsça’dan Türkçe’ye girmiş; “köfte yiyen ve dayak yiyen” anlamı taşımakla birlikte asıl, “bencil, kendinden başkasını düşünmeyen, gizli saklı işleri çevirene” diyorlar.

Gizli saklı...

Var mıydı?

Yok muydu?

★★★

Köfte lokantaları zincirinin sahibi Köfteci Yusuf’u çökertmek isteyen “mafya bağlantılı bakanlık kadrolarının ortaklaşa bel altı vuruşu” yaparak; “köftesinde domuz eti çıktı, tağşiş var” haberini yaymanın altında yatan gizli saklı amaç neydi?

Ne istediler, vermedi.

Ya da veremedi.

Köftesinden vuruldu Yusuf!

★★★

Mahkeme kayıtlarına girmiş bilgilere göre; “Köfteci Yusuf’a daha önce de bu tür leke sıvama girişimi” yapılmış. Köfteci Yusuf, “adaletten umudunu” kesince mafya liderlerine; “üstüme geliyorlar, sen şunların kulağını bir çek abi...” diye telefon edip sığınmış.

Ülkenin haline bak!

Mafyalar ülkesi miyiz?

★★★

Köfteci Yusuf’un 280 lokanta zinciri varmış ve 12.000 aşçı, garson, köfte yoğuran, köfte pişiren çalıştırıyormuş. Bir porsiyon köfteden daha fazla kazanç elde etmek için daha ucuza mâl edilmiş domuz eti katıldıysa bunu Tarım Bakanlığı’nın ilgili biriminin topluma anında; açık- seçik- anlaşılır açıklaması gerekirdi. Domuz etinin fiyatı, köftenin yoğrulduğu dana, sığır ya da koyun etinden daha mı ucuz, varsa eğer nereden geliyor bu ucuzluk? Köfteci Yusuf’un firması hangi besici çiftliklerden et alıyor, ithalatı varsa eti hangi dış ülkelerden kimlerin aracılığıyla getiriyor? Köftesinde domuz eti kullanıyorsa depolarında kaç ton domuz eti yakalandı? Bakanlığın bütün bunları topluma net olarak anında açıklaması gerekirdi.

Kabile ülkesi miyiz?

★★★

Tarım Bakanlığı şubat ayında “köftede domuz eti çıktı” demiş. Lokanta zinciri sahibi Yusuf Akkaş, yürütmeyi durdurması için “mahkemeye” gitmiş.

Mahkeme iptal etmiş.

Yürütmeyi durdurmuş.

Bakanlık ısrar etmiş.

Mahkeme bu kez; “evet köftesinde domuz eti katkısı var” diyen yürütmenin devamına karar vermiş.

Köfteci Yusuf:

“Bu kara kumpastır” demiş. Ekim ayına geldiğimizde bütün ülke “domuz var mı yok mu diye ikileme düşmüş köftehor durumu!” konuşur oldu.

Çete ülkesi miyiz?

★★★

Yüksek enflasyon ve düşük gelir nedeniyle “porsiyon köfte yemeye hasretlik çeken” durumuna düşürülmüş 85 milyon nüfuslu Türkiye’de devletin Et ve Süt Kurumu (ESK) aracılığı ile yurt dışından getirdiği ucuz eti hangi firmalara, kilosu kaç liradan verdiği de gizleniyor, saklanıyor. Et ve Süt Kurumu’nun kilosu 4 dolara (136 TL) ithal ettiği etleri iktidar bakanları ve milletvekilleri ile ilişkisi olan yandaş simsarlara kilosu 250 TL’den verdiği ve aynı etin kasaplarda 500-600 liradan satıldığı biliniyor.

Devlet eliyle vurgun!

Vurguncu ülkesi miyiz?

★★★

Ayrıca iktidara vidalı bazı firmalara da ucuz etten TIR’lar dolusu verildiği bu firmalar içinde; köfteci Yusuf’a 57 TIR, Happy Center’e 38 TIR, Namet’e 21 TIR, Onur Market’e 18 TIR ucuz ithal et sunulduğu iddiası piyasada “sakız oldu” konuşuluyor. Kasapta etin kilosu halka 600- 700- 800 TL fiyattan satılıyor. Fakat devlet “et fiyatını dengeleyeceğim” uyduruk çözümüne sarılarak ithal ettiği eti, kilosu 200-250 TL’den bazı iktidara yakın firma sahiplerine hortumluyor.

Hortumcular ülkesi miyiz?

★★★

En son Sudan ile yapılan ticari ve ekonomik anlaşma çerçevesinde Sudan’dan 500 ton at eti, 500 ton eşek eti, 500 ton domuz eti ithal edileceği ve bundan tek kuruş vergi alınmayacağı anlaşma metine yazıldı. Ve dışarıdan her türlü tarımsal ürün ile et ithal eden ülke haline gelen Türkiye; “kendi üreticisini batıran, yeterli yerli protein üretimini tehlikeye sokan” ülke haline geldi. Sudan’dan gelecek 500 ton domuz eti kime yedirilecek?

Köfteci Yusuf’a bak!

Gör ülkenin halini.

Köftehorlar!

Ele geçirdi devleti.

Ansızın geliriz! Ansızın gelecekler!

Türkiye’nin Mustafa Kemal Atatürk döneminde dış politikasında ilke haline getirdiği; “Yurtta Barış Dünya’da Barış” çizgisi devam ediyor. Bu çizgi; “Türkiye’nin komşusu ve komşusu olmayan ülkelerin hiçbirinin toprağında gözü yoktur. Kimsenin gözü de Türkiye’nin topraklarında olmasın” anlamını taşır. Bu açıdan İsrail elimizde “Tevrat’ta yazılı ayet var, biz Fırat ile Nil Nehri arasındaki toprakları sizden alacağız” söylemini resmi olarak silaha döküp Türkiye’ye saldırmadıkça aramızda bir savaş çıkmaz. Cumhurbaşkanı gazetecileri uçağına alıp İsrail’i kastederek; “Bir gece ansızın gelebiliriz” demişti. Sonra fikrini değiştirdi, yine gazetecileri uçağına alıp “Bir gece ansızın gelebilirler” anlamında “İsrail’in bizim topraklarımızda gözü var” dedi. Önceki gün de yine gazetecileri uçağına alıp; “İsrail’in attığı her adımı izliyoruz” diye uyarı yaptı. Gece ansızın gideceğimiz mi, onların ansızın gelecekleri mi hangisi doğru?

Yazarın Diğer Yazıları