Türkiye'nin yakın tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 44 yıl geçti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi tarafından gerçekleştirilen bu darbe, demokrasinin askıya alınmasına, yaygın insan hakları ihlallerine ve binlerce insanın hayatını kaybetmesine yol açtı. 12 Eylül, Türkiye’nin siyasi, toplumsal ve bireysel özgürlükler açısından derin yaralar aldığı bir dönem olarak hafızalarda kalmaya devam ediyor.

Darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için de idam cezası istendi.

Bunlardan 517 kişiye idam kararı verilirken kararların 50’si uygulandı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılırken yaklaşık 100 bin kişi, örgüt üyesi olma suçundan yargılandı, 30 bin kişi ise “sakıncalı” olduğu iddiasıyla işten çıkarıldı.

İşkence ve faili meçhullerin çokça yaşandığı dönemde bine yakın film yine sakıncalı bulunduğu için yasaklandı, 4 bine yakın öğretmen, çok sayıda üniversite görevlisinin işine son verildi. Yüzlerce gazeteci için de binlerce yıla varan hapis cezaları istendi.

12 EYLÜL DARBESİ SAAT KAÇTA OLDU?

12 Eylül 1980 Darbesi'nin başladığı an, cuma günü saat 03.59'da TRT radyosunda İstiklal Marşı'nın ardından anons yapılmaksızın Harbiye Marşı'nın çalınmasıyla fark edildi. Bu sessiz ve simgesel an, Türkiye'nin tarihine kara bir gün olarak kazınan darbenin habercisi oldu.

12 EYLÜL 1980 DARBESİ DEMOKRASİNİN KARA LEKESİ

Harbiye Marşı'nın bitiminden hemen sonra, Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisi TRT'de okunmaya başlandı. Bu bildiri, darbenin resmen duyurusu oldu ve ardından beş bildiri daha yayımlandı, Türkiye'de demokrasinin askıya alındığı bu karanlık dönemi başlattı.

Resmi açıklama ve darbenin gerekçesi, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından duyuruldu. Evren, darbenin gerekçesini "Kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak ve kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalınmıştır." sözleriyle açıkladı. Darbenin uygulayıcıları ise, Evren'in yanı sıra Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan komuta kademesiydi.

DARBEYİ HAZIRLAYAN SÜREÇ:KUDÜS MİTİNGİ

12 Eylül 1980 darbesini hazırlayan sürecin en önemli gerekçesi "güvenlik" oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği bu darbenin arka planında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 22 Mart 1980'de başladığı Cumhurbaşkanlığı seçimini, 114 tur oylamaya rağmen sonuçlandıramaması gibi siyasi çıkmazlar etkiliydi. Bu dönemde işlenen birçok siyasi cinayet de generallerin müdahalesine zemin hazırladı. Gazeteci Abdi İpekçi, Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, DİSK ve Maden-İş Sendikası Başkanı Kemal Türkler, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, eski Başbakan Nihat Erim gibi önemli isimlerin yanı sıra birçok siyasetçi ve sivilin öldürülmesi, darbenin gerekçeleri arasında yer aldı.

Ayrıca, 6 Eylül'de Konya'da düzenlenen "Kudüs Mitingi" de darbe yönetimi tarafından "şeriatçı bir girişim" olarak gösterilmiş ve müdahale sebeplerinden biri olarak tarihe geçmişti.

İLK DARBE ERTELENDİ

Askeri darbenin hazırlıkları Haziran 1980'de Genelkurmay Karargahı'nda başlamıştı. "Bayrak Harekatı" kod adıyla planlanan darbenin ilk olarak 11 Temmuz saat 04.00'te uygulanması hedeflendi. Ancak 2 Temmuz'da Süleyman Demirel başbakanlığındaki hükümetin güvenoyu almasıyla bu plan ertelendi. Aynı darbe planı, 12 Eylül sabaha karşı devreye sokuldu ve sokaklarda artık tankların palet sesleri yankılanıyordu. Bu askeri müdahale, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü müdahalesi olarak tarihe geçti.

HÜKÜMET DEVRİLDİ, TBMM FESHEDİLDİ

12 Eylül Darbesi ile Süleyman Demirel'in başbakanlık görevindeki hükümet devrildi, TBMM feshedildi. 1961 Anayasası, 1970 sonrasında yapılan değişikliklerle birlikte uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye'de askeri yönetimin hâkim olduğu yeni bir dönem başladı. Cunta yönetimi, 13 generali ülke genelinde ilan ettikleri 13 sıkıyönetim bölgesine komutan olarak atadı. Ayrıca, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki tüm derneklerin faaliyetleri durduruldu.

Siyasi partiler de askeri yönetim tarafından feshedildi. Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş ise Uzunada'ya sürgüne gönderildi. Bu süreçle birlikte siyasi yasaklar devreye girdi ve Türkiye'de siyaset tamamen askeri yönetimin kontrolü altına alındı.

KENAN EVREN CUMHURBAŞKANI OLDU

12 Eylül Darbesi'ne liderlik eden 5 generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi, tüm yetkileri ele aldı ve ülkeyi yönetmeye başladı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu başkanlığında kurulan hükümet, 21 Eylül’de göreve başladı. Darbe sonrası geçen 3 yıl içinde birçok önemli kanun değiştirildi ve askeri yönetimin belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan yeni Anayasa, yüzde 92 "Evet" oyu ile referandumdan geçti.

1980-1983 yılları arasında görev yapan Milli Güvenlik Konseyi, daha sonra Cumhurbaşkanlığı Konseyi'ne dönüştü ve üyeleri 6 yıl boyunca görev yaptı. Kenan Evren, yapılan halk oylamasıyla Cumhurbaşkanı seçildi ve göreve geldi. Evren, Milli Güvenlik Konseyi'nin hukuki varlığının sona ermesiyle yaptığı konuşmada, "Huzur içinde görevi devrediyoruz, demokratik düzene geçilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri hiçbir zaman ülke yönetimini üstlenmek hevesinde olmamıştır" ifadelerini kullandı.

Ayrıca, askeri yönetim üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği referandumuna kadar yürürlükte kaldı.

ERDAL EREN 17 YAŞINDA İDAM EDİLDİ

Cunta yönetimi, 12 Eylül Darbesi'nin ardından acı dolu idam kararlarına imza attı. İlk idamlar 9 Ekim 1980'de gerçekleşti; sol görüşlü Necdet Adalı ve ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren ise 19 Mart 1980'de idama mahkum edildi. Kenan Evren’in Eren'in idamı için sarf ettiği "Asmayalım da besleyelim mi?" sözü, Türkiye'nin hafızasına kazındı.

Yargıtay, Eren'in idam kararını iki kez iptal etmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi kararı onayladı ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi'nde idam edildi. Erdal Eren'in trajik ölümü, darbenin acımasız yüzünü gösteren simge olaylardan biri olarak tarihe geçti.