Değerli Okurlar, geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı bir konuşmasında “Harf devrimiyle adeta her şeyin sıfırlandığını eklediğimizde elbette ülkemiz okuma-yazma oranının çok düşük olduğu bir dönem yaşadı ama bunun suçunu Osmanlı’ya yüklemek bir bühtandır” dedi. Ben de ne yazayım ne diyeyim diye düşünürken sosyal medyada bu konuyla ilgili bir yazıya rastladım. Noktasına virgülüne dokunmadan bu tarihi bilgiyi sizlerle paylaşıyorum…

“Cumhurbaşkanı bugün Osmanlı'nın son dönem eğitim düzeyiyle ilgili açıklamalar yapmış. Okuma oranı yüzde 50'ydi, sonradan savaşlar ve Harf Devrimi tesiriyle düştü diye de eklemiş.
Ben de bir iki kelam edeyim:

1- 1914'te Osmanlı'da sadece ABD'nin tam 426 MİSYONER OKULU bulunuyordu.

2- Bu okulların büyük bir bölümünün bina ruhsatları bile yok. Okulda eğitim veren öğretmenlerin ağırlıklı bölümü Houston merkezli misyoner teşkilatı olan Board kuruluşundan geliyor.
Okullardaki müfredat tamamen bağımsız. Osmanlı, bu okullara diş geçiremiyor.

3- Bu okullarda 25 bin civarında öğrenci bulunuyor. Aynı zamanda yine sadece ABD'nin 9 hastanesi ve 10 dispanseri bulunuyor.
Bu teşekküllerin 1879'daki maddi büyüklüğü tam 100 milyon Dolar ediyor ki o dönem için bu çok büyük bir para.

4- Peki ABD'nin onca yoldan gelip ülkede böyle teşkilatlanmasının ardındaki sebep ne ola?
Onu da bizzat Houston merkezli Board Kuruluşu’ndan Roger R. Trask'ın 1924 tarihli raporundan anlıyoruz.

5- ABD tüm bu yığılmayı 1830 yılında imzalanan Ticaret antlaşmasının barındırdığı "KAPİTÜLASYONLARA" dayandırıyor. Hani şu Lozan'da kaldırılan...
Bu antlaşmaya göre ABD istediği yerde konsolosluk açıyor. Sonra da okulu o bölgede kurup MİSYONERLİĞE başlıyor.

6- Bu okullarda yetişenler daha sonra Adana'da örgütlenip devleti tehdit eden sorunlar çıkardı.
Abdülhamit bazı okulları kapatmaya niyetlenince ABD, Kentucky isimli savaş gemisini İzmir'e gönderdi.
Geri adım atıldı. Üstüne 1902'de misyonerlere yeni haklar tanındı.

7- İnanmayan varsa The New York Times'ın, 20 Kasım 1900 tarihli gazetesinin "Warship Send to Turkey" başlıklı haberini okuyabilir.
Osmanlı eğitim hususunda özellikle 1850'lerden sonra ipin ucunu böyle kaçırmıştı.

8- Osmanlı ipin ucunu kaçırmıştı derken temelsiz konuşmuyorum:
1891 ve 1894 tarihli Zühtü Paşa imzalı,
1892 tarihli Mihran Boyacıyan imzalı,
1898 tarihli Şakip Paşa imzalı,
eğitim raporlarını okudum. Osmanlı fark etmiş. Ama geç kalmış.

9- Mihran Boyacıyan, raporunda aynen şöyle yazmış:
"Yapılan düzenlemelerle birlikte kötü gidiş engellenememiştir. Lübnan elden çıkmak üzeredir ve memurlar dışında Türkçe konuşan kimse bulunmamaktadır. "
Lübnan'da Fransız-Amerikan okulları çekişiyordu.

10- Bu okullar daha sonra görevlerini çok iyi yerine getirdiler.
Bulgar okulları Bulgaristan'ın kuruluşunda,
Merzifon okulu Pontus isyanında,
Adana okulu Ermeni isyanında,
Güneydoğudaki okullar da Fransız işgalinde,
adeta karargah görevi üstlendi.

11- Milli Mücadele bu içerideki hainlerle mücadele için az mı çile çekti?
Bakın o dönem Albay olan İsmet Bey neler anlatıyor:
(TBMM Zabıt Ceridesi, Devre:1, İçtima: 1, C. 4, 2. Bs., 1942, s. 296.)

12- İşte, tüm bu eğitim kapitülasyonları Lozan'da "istisnasız" kaldırıldı.
Okulların elindeki tüm imtiyazlar alındı. Hepsi, "Türk Kanunlarına" uymak ve "Misyonerlik yapmamak" zorunda bırakıldı.

13- Tehvid-i Tedrisat Kanun’u, 1924, 1925 ve 1926 genelgeleri ile hepsi hizaya sokuldu.
1926 tarihli Board Raporu’nda şu yazıyordu:
Gelişmeler üzerine misyonerler son derece umutsuz duruma düşmeye başladı. (James L. Barton, Status and Outlook of Missionary Work in Turkey, s.2.)

14- Cumhuriyet politikaları sayesinde misyoner okulları hareket imkanı bulamadı. Hepsi tek tek kapandı.
1928'de misyonerlik faaliyeti tespit edilen Bursa Okulu kapatıldı.
1930'lara gelindiğinde 6 Amerikan okulu kalmıştı.
Nereden nereye...

15- ABD son şans olarak Türkiye'ye büyükelçi ataması yapıp Joseph Grew isimli bir "misyoner okulu savunucusu" göndermişti. Ama Türkiye ona da kale gibi direndi.
Dönemin eğitim bakanı Mustafa Necati bu başarının mimarıdır.

16- Nitekim Grew, 3-17 Temmuz 1929 tarihlerinde hazırladığı durum değerlendirmesi raporunda kapitülasyon rejimini hatırlatan herhangi bir söz veya hareketten özenle kaçınmak gerektiğini ifade etmiştir.
(Joseph C. Grew, Yeni Türkiye, s. 130.)

Çok uzatmayayım.
Sözün özü...
Son dönem Osmanlı'nın hatalarını söylemek, yanlışlarını anlatmak Osmanlı düşmanlığı değildir.
Cumhuriyet, o yanlışları da temizleyip, milleti misyoner belasından kurtarmıştır.

Siz, Harf Devrimi nedeniyle Atatürk'e sövenlerin hiç Osmanlı döneminde sayısı 500'ü aşan MİSYONER OKULLARI nedeniyle Osmanlı Padişahlarına "LAF ETTİĞİNİ" gördünüz mü?
Göremezsiniz.
Zaten mesele laf etmek, sövmek değil. Yanlışı bilip doğruyu yapmak.
Birilerinin temelsiz şekilde Atatürk'e sövdüğü gibi, bizlerin de son dönemlerinde "büyük hatalar yapılmış olmasına rağmen" dönüp Osmanlı'ya sövmek gibi gayreti olmamalı.
Okursun.
Yanlışı tespit edersin.
Ders alırsın.
İbret alırsın.
Doğrusuna gayret edersin.
İlke bu olmalı.”

SON SÖZ: BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN KARARIYLA TÜRK HARFLERİNİN KESİNLİK VE YASALLIK KAZANMASI, BU MEMLEKETİN YÜKSELME UĞRAŞINDA BAŞKI BAŞINA BİR GEÇİT OLACAKTIR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK