2019, siyasi alanda yerel seçim sonuçları dolayısıyla ülkemizde umutsuzluk bulutlarının dağılmaya başladığı bir yıl olarak kayda geçti. Ama o kadar. Çocuk istismarında, eğitimin dinselleşmesinde, kadına şiddette, işkence ve kötü muamelede, halk iradesinin hiçe sayıldığı kayyım atamalarında, iş cinayetlerinde, sömürüde, yolsuzluklarda, haksız ve uzun tutukluluklarda sarsıcı bir yıl geride kaldı.

Kamu görevlilerini, akademisyenleri işlerinden mesleklerinden uzaklaştıran, üniversite ortamını çölleştiren ve hiçbir yargısal karara dayanmaksızın insanları temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hale getiren keyfi işlemlerin bir kısmı hâlâ kutsal ayet muamelesi görüyor.

2019, gazeteciliğin daha çok kriminalize edildiği, halkın haber alma hakkı için çalışan gazetecilerin baskı gördüğü, 180 ülkenin yer aldığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin 157. sıraya düştüğü bir yıl da oldu.

Geride bıraktığımız 2019, işsizliğin, özellikle genç işsizliğin arttığı, üretimin azaldığı, yoksulluğun derinleştiği bir yıl olarak kayda geçti. Bu tablonun üzerine, Bloomberg Milyarderler Endeksi’nin güncel verilerini paylaşalım: En zengin 500 kişinin serveti geçen yıl 1.2 trilyon dolar artmış. Bu rakam, yeryüzündeki milyarlarca insanın bu 500 kişi için çalıştığı anlamına geliyor.

O nedenle kulağa ve göze hoş gelse de yeni yılda daha umutlu dilekler dilemek yeterli değil. Dileklere, üreterek, boyun eğmeyerek direnmeyi eklemek zorunlu. Değişim, oturarak ve korkup tırsarak gelmiyor.

‘Akıllı ilaç’ SUT’a girmeli


Kanser tedavisi gören bazı hastalara, hekimlerce reçete edilen ve “akıllı ilaç” adıyla bilinen ilaçlar konusunda bir gelişmeyi duyurmak istiyorum.

Ama önce hastalığın niteliğine ve üreticisine göre farklı isimler  altında piyasaya sunulmuş olan “akıllı ilaç”ların çok pahalı olduğunu belirtelim. SGK, bu ilaçları doktor reçete etse bile kısa adı SUT olan Sağlık Uygulama Tebliği’nde yer almadığı gerekçesiyle ödemeyi reddediyor.

Ankara 25. İş Mahkemesi geçtiğimiz yaz, Ankara’daki bir hastanın ilaç kullanımından olumlu sonuçlar sağlanmasına karşın, SGK’nın bedelsiz ödemeyi reddetmesi üzerine açılan davadaki “tedbir” talebini kabul etmişti. Hürriyet’te Mesut Hasan Benli’nin haberiyle duyurulan bu kararda, mahkeme tedbir talebini kabul ederken şu gerekçeyi yazdı:

“Anayasa ile koruma altına alınan sağlık güvencesi, yaşam hakkının kutsallığı (...), ilacın tedarikindeki gecikmenin onarılmaz, telafisi güç ve imkansız zararların önlenmesi,”

Bu karar, onbinlerce liralık bu ilacın bedelsiz sağlanmasının önünü açarak yaşam umudu sağlamıştı. Ancak SGK’nın bu kararı “emsal” kabul etmediği kısa sürede ortaya çıktı. Davanın avukatları Özlem Günel Tekşen ile Gökhan Tekşen, son birkaç ay içinde sevindirici bir biçimde iş mahkemelerinden benzer kararların çıkmaya başladığını açıkladı. Onlardan biri çok yeni. 9 Aralık’ta Ankara 8. İş Mahkemesi’nin 2019/335 esas nolu kararında, mahkeme Hacettepe Ü. Onkoloji Hastanesi’nde tedavi gören G.U. adlı hastaya reçete edilen “akıllı ilaç” ile ilgili olarak SGK’nın ödemeyi reddeden kararını durdurdu. Karardaki ilgili bölüm şöyle:

“Davacının tedavisinde kullanılan Tecentriq 1200 mg etken maddeli ilaç bedelinin dava süresince ileride haksız çıkacak tarafça karşılanmak üzere davalı kurumca ücretsiz karşılanmasına.”

Eğer yaşam hakkı gerçekten kutsalsa ve Anayasal koruma altındaysa bu ilaçların zaten çok ağır tedavi gören hastaların herbirinin başvurmasını, o başvuruların SGK’ca reddedilmesini, o ret kararları için yargıya gidilmesini, yargının da iptal kararı vermesini beklemeden SUT listelerine alınması gerekmez mi?