Değerli Okurlar; son dönemlerde yaşananlar ve yaşatılmaya çalışılanlara bakınca doğrusu bu kadar da olmaz diyorum! Yani olmamalı! İnanın toplum, ekonomi ve pandemiyi unuttu. Her gün yeni gündemlerle ve hukuk ihlalleri ile artık nefes almakta bile zorlanır oldu. Boğuluyor ama sesli ifade edemiyor. Toplum derin bir sessizlik içinde. Eleştirirsen gereği yapılıyor. Vatandaş bakıyor, hukuk bile sokakta dayak yerken, ne yapsın korkuyor ve konuşmamayı yeğliyor.

Usta Nazım’dan bir anektod okudum geçenlerde. İnanıyorum ki bu anektod, ülkenin içinde bulunduğu durumu, benden daha iyi anlatacaktır.

“Nazım Hikmet’e bayram için bir ayakkabı almaya karar verirler. O zamanlarda şimdiki gibi hazır ayakkabı satan bir mağaza yoktur. Sadece ayakkabı yapan bir dükkan vardır. Oraya giderler. Ayakkabıcı Nazım’ın ayağını bir kartonun üzerine koyar ve iyice basmasını söyler. Daha sonra kurşun bir kalemle ayağının etrafını çizer. Bu karton onun ayakkabı numarasıdır. Günlerce bu ayakkabının hayalini kurar. Babası ona ayakkabılarının siyah ve bağcıklı olacağını söyler.

Nazım’ın ayakkabıları bayramdan bir gün önce gelir. Ayakkabılar babasının dediği gibi siyah ve bağcıklıdır. O gün onları giymez. Ayakkabılarını yatağının altına koyar ve arada çıkartıp onu inceler. O gece onu uyku tutmaz. Sabah evdekiler uyandığında Nazım’ı ayakkabı kutusu kucağında sandalyede otururken bulurlar.

Buradan sonrasını Nazım Hikmet’in ağzından dinleyelim;

“Ayakkabımı babam giydirdi. Ayağıma olmamıştı ayakkabılarım. Dardı ve canımı yakmıştı; ama bunu babama söylemedim.

O ‘Sıkıyor mu?’ diye sordukça ‘Hayır’ yanıtını veriyordum. ‘Dar, ayağımı acıtıyor” desem geri gidecekti ayakkabılarım ve ayakkabıcının hemen bir yeni ayakkabı yapması olanaksızdı. O bayram sabahı canım yana yana yürüdüm. Bir süre sonra acı dayanılmaz oldu. Dişimi sıktım. Yürürken artık topallıyordum. Soranlara ‘Dizimi vurdum’ dedim ama ayakkabılarımın ayağımı sıktığını kimseye söylemedim. Doğrusunu isterseniz yaşam da dar ayakkabıyla yürümektir.

Kimi zaman dar bir maaş, kimi zaman sevimsiz bir iş. Kimi zaman bir mekan dar ayakkabı olur bize, kimi zaman bir çevre.

Kimi zaman bir sokak, ya da bir şehir…

Kimi zaman dostluklar, arkadaşlıklar, beraberlikler bir dar ayakkabıya dönüşür.

Kimi zaman zamandır dar ayakkabı, geçmek bilmez. Kimi zaman zenginlik, kimi zaman başınızı koyduğunuz yastık…

Canınız yanar. Topallaya topallaya gidersiniz. Sonradan öğrendim; yaşamın, dar ayakkabıyla yürüyebilme sanatı olduğunu.“

SON SÖZ: "BU MEMLEKETİN JEOPOLİTİK KONUMU KÜFÜRSÜZ YAŞAMAYA UYGUN DEĞİL" CAN YÜCEL