Değerli Okurlar; Sayın Cumhurbaşkanı’nın  bahsettiği acı reçeteden benim anladığım, ülkenin durumunun saraydan yeni yeni görülmeye başlandığı ve durumun iç açıcı olmadığının kavrandığı.

Ama yurttaşta durum böyle değil. Çünkü 2013’ten sonra buna benzer acı reçeteler zaten uygulanmıştı. Ve tedaviler sonuç vermemişti. Yurttaş da haklı olarak tek hekimle sınırlı kalmak istemiyor ve çareyi konsültasyonda görüyor. Bu konsültasyonu oluşturacak bireylerin de ülkenin önde gelen tarafsız, donanımlı ekonomistleri olmasını da arzu ediyor. Çünkü durum artık “ben yaptım, oldu” ile olacak gibi değil. Ekonomi için de, pandeminin başında hekimlerden oluşturduğunuz ama kararları sizlerin verdiği gibi bir grup oluşturulursa, biz daha çoooook acı ilaç içeriz.

Liyakatın esas alındığı bir kurulun vereceği ekonomik kararlarla birlikte önerilen tüm tasarruf tedbirleri mutlaka birebir  uygulanmalıdır.

Sayın Cumhurbaşkanı, ‘acı reçete’ derken ilacı hep birlikte içeceğimizi dile getirdiniz. Yani halk öyle anlamıştı. Ama görüyoruz ki reçete daha çok asgari ücretle çalışanlar ve dar gelirliler içinmiş. Kırmızı plakalı lüks araçlardan gözümüzü alamıyoruz. Keza parlamentodaki arabalar da öyle. Kamudakilere, danışmanlara, eşlere tahsis edilen araç sayıları alt alta konulup toplanınca ağzımız açık kalıyor. Hele hele birkaç yerden maaş alanlar inanılmaz, hayırdır diyorsun hayır hasenat yapıyorum, diyorlar.  Muhteremler, hayır hasenat devlet kesesinden yapılmaz.

Bedelli askerlik görevine giden üç milletvekiline ne demeli! O süre zarfında maaş almaya devam etmişler! Olacak iş değil. Bu ortaya çıkınca da “hasenat” cevabını yapıştırıyorlar, hadi oradan!

Cumhuriyet’in en önemli kuruluşlarından biri  olan ve bu ulusun hayırsever yurttaşlarının yaptığı bağışlarla varlığını devam ettiren Kızılay’daki yönetici maaşlarına ne demeli?

Kendi halkına maske dağıtmakta zorlanan, 45 yaşındaki vatandaşı eline iş-aş yazarak intihar eden ama pandemi nedeniyle ABD ve birçok ülkeye maske ve sağlık malzemesi yardımları yapan, bazı Afrika ülkelerinin IMF borçlarını ödeyen ve Tunus’a 5 milyon $ hibe eden başka ülke var mı acaba?

Muhteremler, bu ülkede liyakata önem verilip kamudaki tüm atamalar ona göre yapılmış olsaydı, ülke bu günleri yaşamazdı.

Gazetemiz Sözcü yazarlarından Sayın İsmail Saymaz’ın geçen akşam TV’de “Bari atanan büyükelçiler, yabancı pasaport taşımasalar” demesine içim acıdı… Böyle bir şey Cumhuriyet tarihinde inanın görülmedi. Ne olur, aklımızla alay etmeyin.

Ama bir konuda hakkınızı yememek lazım, hep yaptığınız “yerli ve milli” vurgusu. İnanın bunu her duyduğumda sizlerle gururlanıyorum ama sonra da acaba benim anladığım “milli” ile devlet büyüklerinin söylediği “milli” farklı mı diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Çünkü “milli” olan kamu mallarımızı, hani rahmetli maliye bakanının dediği gibi “babalar gibi sattık”.

Yakında ülkenin milli çiftçisi bile kalmayacak. Çiftçiye destek verilmez ve banka borçları ile boğuşurken yalnız bırakılırsa, kalan küçük bir kesim de kalmayacak.

Devletin büyükleri sizden bir ricam olacak, ne olur,  lütfen, yalvarırım hiç olmazsa ulusal yiyeceklerimiz olan buğday, fasulye, nohut ve unun yerli ve milli olmasına özen gösterin.

Sayın Cumhurbaşkanı; ülkeniz, her açıdan zorda. Daha yeni 45 yaşındaki bir vatandaşınız eline iş-aş yazarak intihar etti. Yani en kötüsü, insanınız umudunu yitiriyor. Donanımlı gençlerimiz yurtdışına giderken, güneyden ve doğudan hiçbir özelliği ve donanımı olmayan insanlar ülkeme akın ediyorlar. Göçmen Suriyeliler ve diğerlerinin sayıları o kadar büyük rakamlara ulaştı ki, ülkenin demografik yapısı on yıla kalmaz değişecek. Bu yüzden acilen bir dizi, liyakat sahiplerinin karar vereceği önlemler alınmalıdır.

SON SÖZ:
“Evet, ben Roma Papası’na karşı çıktım. Neden böyle oldu, çünkü ben Vatikan'a gittiğimde oradaki çatıların saf altından olduğunu gördüm. Sonradan da Papa'nın vaazını dinledim ve o diyordu ki, Kilise yeryüzündeki tüm fakir çocuklardan dolayı üzüntü duyuyor. Külahıma anlat, üzüntü duyacağına satsana çatıları, bir şeyler yapsana?“ DIEGO ARMANDO MARADONA