Odadasınız, elektrikler kesildi. Etraf zifiri karanlık. Hiçbir şey görmüyorsunuz. Zaman ilerledikçe gözünüz karanlığa alışıyor, önce hafif hafif etrafı seçmeye ardından da oraya buraya çarpmadan hareket etmenize izin veriyor. Çünkü elektrikler kesilmeden önce neyin nerede durduğunu, nasıl hareket edeceğinizi öğrenmiştiniz. Şimdi ise hatırlamak için sadece biraz zamana ihtiyacınız var…

Karanlıkla baş etmek zordur, insan aydınlığa çıkmak, derin bir nefes almak ister. Görmek, anlamak, gerekirse düzeltmek daha iyisini yapmanın peşine düşer. Ama diğer taraftan da insan bu ya, Nietzche’nin de dediği gibi ağaca benzer, ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak istese de o kadar kök salmaya çalışır yere, aşağılara, karanlığa, derinlere, kötülüğe doğru. Çünkü alıştığından dışarı çıkmak, yeniyle tanışmak ürkütür insanı. Bildiği yerlerde, hiç sorgulamadan, öğrendiği usullerle mücadele kolay gelir.

Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk daha iyi bir yaşam için kocaman bir ışık yakmıştı. “CUMHURİYET”

Bu ışık tek bize değil tüm özgürlük bekleyen mazlum  ülkelere de ışık olmuştu. Cumhuriyetle, halkı tüm farklılıklarına rağmen birleştirdi, bütünleştirdi. Yalnız değilsiniz, hep beraberiz, dedi. Halk ona güvendi. Yaşadığımız bu akıl almaz günlerde, ülkenin içinde bulunduğu tüm olumsuzlukların aşılabilmesi için tek yol onun fikirlerine, çizdiği yola sıkı sıkıya bağlanmaktır. Acı olan ise 2020 yılında halen daha onun koyduğu hedefleri yakalamaya çalışmamız. Askeri hayatıyla, zaferleriyle, fikirleriyle, devlet adamlığında ki güçlü duruşu ile ufkumuzu genişletiyor, özgürlüğün ve demokrasinin peşinde koşuyoruz.
Rehberimiz olarak Atatürk’ün fikirlerini yani bilimi seçmişiz biz. Ulu Önderin bu kudreti ve ilkeleri, bugünün karanlığını hala ürkütüyor. O kadar ki, ölüm yıldönümünden önceki cuma hutbesinde her zaman yaptıkları gibi ismini yine anmadılar. Sanki din, dua onların tekelindeymiş gibi! Diyeceksiniz ki, Diyanet, Yüce Önder’i ölüm yıldönümünde ansa ne olur, anmasa ne olur! Haklısınız belki de. Belinde kılıç Ayasofya’da çıktığı hutbede ülkenin kurucularına hakaret eden, Cuma namazında anar mı?

Üzülerek söylemeliyim ki, bizler tam 82 yıldır daha ileriye gideceğimiz yerde, aydınlığa çıkabilmek için zihinleri yeniden bilimle doldurmaya uğraşıyor, üretimin önemini anlatmaya çalışıyoruz. Milli mili diyoruz ama ortada hiç milli bir şey kalmadı gibi… Dört mevsimin yaşandığı bu güzelim ülkede niye sebzeyi, meyveyi, bakliyatı kendi çiftçimizden yemeyelim? Eğitim çok önemli, öğretmen çok çok önemli diyoruz. 2020 yılında hala hukuk, adalet, özgürlük diyoruz! Laikliğin önemini sürekli vurguluyor, din ile devlet yönetilemez diyoruz.

“LİYAKAT, LİYAKAT, LİYAKAT” diyoruz.

İnanıyorum ki, artık zaman geçmeden bağımsızlığın, çağdaşlığın, milli egemenliğin, birliğin, beraberliğin önemini, işgal edilmiş beyinlere tekrardan anlatacağız.

SON SÖZ: Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK