Berkin.

15 yaşındaydı.

Biber gazı kapsülüyle kafasından vurdular, komaya girdi.

O halde yatarken 16 kiloya kadar düştü.

Türkiye tarihinin gördüğü, vebali en ağır 16 kiloydu.

Kısacık ömrünün son beş gününde, beynindeki hasar nedeniyle epilepsi krizi geçirdi, kalbi durdu, makineye bağladılar, akciğerinde hava deliği oluştu, beyin fonksiyonları çalışamaz hale geldi, iç organlarındaki hasar büyüdü, vurulduğunda yaz mevsimiydi, sonbahar, kış, üç mevsim direndi, 269 gün dayandı, son nefesini verdi.



Yuhladılar Berkin’i miting meydanında...

Evladını elleriyle toprağa veren annesini yuhladılar.



Ali İsmail’i döve döve öldürdüler.

Hiç utanmadan “kamera kayıtlarını inceledik, kendi arkadaşları dövmüş” diye yalan söylediler.



Ethem’i suratından vurarak öldürdüler.

Ahlaksızca iftira attılar, kum çuvallarının önünde çekilmiş fotoğrafını yayınladılar, “işte terör kamplarında çekilmiş fotoğrafı” dediler.

Halbuki... Ethem kaynakçıydı. Hakkari Şemdinli’deki Tekeli tabur komutanlığının inşaatlarında çalışmıştı.

Devlet büyüklerimizin çocukları askerliğini bedelli yaparken, Ethem askerliğini Hakkari Şemdinli’de yapmıştı, bölgeyi gayet iyi bildiği için oradaki karakol inşaatlarına gönüllü gitmişti.

Yandaş medyanın sanki gizlice ele geçirilmiş gibi yayınladığı fotoğraf, aslında Ethem’in kendi facebook sayfasındaki hatıra fotoğrafıydı.



“Geziciler elit semtlerde oturuyor” dediler.

“Seçkinci sınıf” dediler.

“İmtiyazlı çevreler” dediler.

“Bir avuç kaymak tabaka” dediler.

Halbuki...

Abdocan’ı öldürdüler, narenciye paketleme tesisinde asgari ücretliydi.

Mehmet’i öldürdüler, garsondu, babası pazarcıydı.

Ahmet’i öldürdüler, üniversite mezunu işsizdi, inşaatlarda amelelik yapıyordu.

Ali İsmail’i öldürdüler, babası inşaat işçisiydi.

Ethem’i öldürdüler, kaynakçıydı.

Berkin’i öldürdüler, babası işsizdi.

“Kaymak tabaka” dedikleri, işte bu çocuklardı.



Çocukların ölümüyle alay ettiler.

“Biber gazımız tamamen doğal bitki olup, organiktir” dediler.

“Kalite güvenlik belgesiyle kullanılmaktadır” dediler.



Başkomiser Mustafa Sarı, Adana’da göstericileri kovalarken, inşaat halindeki alt geçide düşerek şehit oldu.

Buna rağmen, polisi kışkırtmak için bile bile yalanlar söylediler.

Yandaş medya “düşmedi, aşağı atıldı” diye yazdılar.

Polis tarafından kovalanan gençlerin “katil” olduğunu yazdılar.



Halkın üstüne gaz bombası attılar, plastik mermi kullandılar.

Sekiz binden fazla yurttaş yaralandı.

12 kişi gözünü kaybetti.

50’den fazla kişinin kafatası kırıldı.

Bir kişinin dalağı alındı.

Felç kalanlar oldu.



130 bin biber gazı fişeği kullanıldı.

Tazyikli suya biber gazı ilave ettiler, insanları yaktılar, vücuduna su temas edenler, üstüne çaydanlık devrilmiş gibi haşlanıyordu.



Biber gazıyla sadece insanları değil, hayvanları da öldürdüler.

Gezi parkı olaylarında sekiz köpek, 63 kedi, bine yakın kuş öldürüldü.

Kör olan köpekler var.



“Camide bira içtiler” dediler.

Müezzin yalanladı.

Müezzini sürdüler.



“Başörtülü bacıma saldırdılar” dediler.

“Kamera görüntüleri elimizde” dediler.

“Biz o görüntüleri izledik” dediler.

Polise ifade verdiler, “erkek şahısların üstü çıplaktı, kafalarında siyah bantlar vardı, kenara, duvar dibine çekildim, tişörtünde Che Guevara resmi bulunan bayan şahıs ani şekilde başörtümü tutarak yukarıya doğru kaldırdı, Tayyip’in o...sunu buldum beyler, gelin s...in diye bağırmaya başladı, kızımın bebek arabasını tuttuğum için kaçamadım, erkek bir şahıs sol yanağıma tokat attı, sırtüstü yere düştüm, kalabalık grup etrafımı sardı, tükürmeye, tekmelemeye başladılar, beni tekmelerken, eşarplı kaltak, devrim yapacağız kökünüzü kazıyacağız, hayvan kaltak şeklinde yüksek sesle hakaret ettiler, şişman yapılı, etli geniş burunlu biri bebek arabasını sallıyordu, arabanın içindeki kızım aşağı yukarı zıplıyordu, üç dört kişi benim üzerime idrarlarını yaptılar, bir kadın ‘başörtüsüne işeyin, başörtüsüne işeyin’ diye bağırıyordu, etrafımdaki şahıslar bana tekme atmaya devam ediyordu, tam bu esnada bir şahıs, başıma doğru erkeklik organıyla sürtünmeye başladı, başka bir şahıs, benim arkama geçerek cinsel bölgesiyle sürtünüyordu, vücudumun değişik yerlerinden cinsel saldırıda bulunanlar vardı, emekleyerek kaçmaya çalıştım, başaramadım, İnönü stadında araba yakıyoruz diye bağırma sesi duydum, etrafımdaki şahıslar dağıldılar, İnönü stadyumuna doğru yürümeye başladılar, yerden kalktım, bebek arabasının yanına gittim, altı aylık kızım ağlıyordu, sol ayak diz altında sıyrık vardı, kanamıştı, sol kolunda morluk vardı, bana cinsel saldırıda bulunan şahısların arkasından baktığımda, iki şahsın ellerinde bira şişesi olduğunu, bira şişelerini karşılıklı tokuşturduktan sonra içtiklerini, kahkahalar atarak güldüklerini gördüm, evime geldim, temizlenme hissiyle duşa girdim, bacaklarımda morluklar vardı, yaşadığım korku neticesinde bebeğimi emziremedim, sütüm kesildi” dediler.

Hepsi yalan çıktı.

Alenen yalan söyledikleri kamera kayıtlarıyla belgelendi.



Türk Bayrağı taşırken, polis tarafından saçından sürüklenen kızlar oldu.

Penceresine Türk Bayrağı astığı için, evine gaz bombası atılanlar oldu.

Elinde Türk Bayrağı varken, kafasından kapsülle, gözünden plastik mermiyle vurulanlar oldu.

Tekerlekli sandalyesinde Türk Bayrağı sallarken, suratına biber gazı sıkılan, üstüne üstüne toma’dan tazyikli su sıkılanlar oldu.



“Gezi parkından sonra Anıtkabir’i de yıkarız elhamdülillah” dediler.



Duran Adam eylemi yapıldı.

Duran’ı yakaladılar.

Herifin biri gençlere palayla saldırdı.

Vuran’ı bıraktılar.



Tweet atanı tutukladılar.

Mermi atanı saldılar.



Ethem’i öldüren polis, tanınmamak için mahkemeye peruk takarak geldi, Ethem’in annesi, yüzü görünsün diye peruğu çekti.

Anneyi sanık sandalyesine oturttular.

Ethem’i vurana yedi yıl hapis isterken...

Ethem’in annesine 10 yıl hapis istediler.



Türkiye’nin gururu Çarşı grubu’na “terörist” dediler.

Gezi direnişine katılan gençlere “eyleminizi si.eyim, Allah belanızı versin, vatan hainleri” diyen yandaş güreşçiye, milli takımın kafile bayrağını taşıttılar.



Gezi direnişine katılan kızlara “orospular, kaltaklar” diyen tetikçi dinciyi “akil adam” yaptılar.



Mısır’daki olaylar sırasında Rabia meydanındaki deveyi bile naklen verdiler... Gezi parkını görmezden gelip, penguen yayınladılar.



Gezi olaylarıyla ilgili brifing düzenlediler.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Ankara büyükelçilerini topladılar.

Benim fotoğrafımı verdiler, “bakın bu gazeteci neler yazdı, halkımızı hükümetimize karşı nasıl kışkırttı” diyerek, bana ait olmayan, benim atmadığım bir tweet’i gösterdiler.

O tweet’in bana ait olmadığını, sahte olduğunu, aslında hükümet de biliyordu, yalan olduğunu bile bile bunu yaptılar.

Bunu nereden biliyorum derseniz... Benim hakkımda AB elçilerine yalan söylendiğini bizzat Akp’nin bakanı, bana söyledi.

Bana atılan bu iftira nedeniyle, hakkımda defalarca savcılığa suç duyurusunda bulunuldu, resmi yalana rağmen defalarca yargılandım.

AB büyükelçilerine benim hakkımda bile bile yalan söylendiğini ifade eden bakan, büyükelçi yapıldı, benim hakkımda bile bile bu yalanı hazırlayan kişi, sarayda başdanışman!



Ve...

Gezi davası’nda müebbetleri istenen sanıkların tamamı beraat etti.

Haklarındaki iddiaların külliyen palavra olduğu tescillendi.

Zaten, bu insanların suç işlemediklerini dünya alem biliyordu.



Oysa sizler...

Yukardaki tablonun gerçek sorumluları...

Gezi direnişine katılanları müebbet’le yargıladınız ama, aslında halkın vicdanındaki mahkemede çoktan ilelebet’e mahkum edildiniz.

İlelebet, bu yaptıklarınızla anılacaksınız.

İlelebet.