Yüzyıllardır dünya gerçeği hiç değişmediği gibi, değişeceğe de benzemiyor. Bugün kimin borusu ötüyor diye sorarsanız, hiç kuşkusuz “güçlünün” derim.

Peki nedir güç? Devlet iseniz eğer saygı duyulmanız, güçlü bir ekonomi ve orduya sahip olmanız lazım. Eğer değilseniz daima suskun kalmaya, sömürülmeye ve çile çekmeye mahkumsunuz demektir.

Bugün dünya geneline baktığınızda özellikle ekonomik gücü olan ülkelerin, gelişmemiş ülkelere karşı nasıl acımasız tavırlar takındığını ve uyguladıkları yaptırımları içimiz yanarak izliyoruz. Örneğin ABD, Çin, Rusya vb...

Çin’in Uygur Türkleri’ne yaptığı zulümler!..  ABD’nin yıllardır Vietnam, Afganistan, Pakistan, Irak ve en sonunda da gelip güney sınırımızda Türkiye’nin baş belası olan PKK ile birlikte bir devletcik oluşturmaya çalışması. Sözüm ona “müttefik”.  Acı olan ise Suriye bataklığına bizi bulaştıran ABD değil mi? Şimdi çık çıkabilirsen işin içinden.

Türkiye, tüm İslam ülkeleri içinde her açıdan  güçlü, saygınlığı olan örnek Laik Demokratik Cumhuriyet rejimiyle yönetilen tek ülke idi. Şu dönem ülkenin içinde bulunduğumuz durum için aynı şeyleri söyleyebilir miyiz?

Söyleyemeyiz efendiler!

Öyle bir toplum haline geldik ki, biz hiçbir zaman böyle değildik, yıllardır küçük farklılarda olsa kardeşce yaşıyorduk. Ayrıştırdılar, ayrıştık birbirimize düşman gibi bakar olduk. Sebep? Yapay olarak yaratılan siyasi farklılıklar. Kim yarattı, siyasiler! Sorarım bu duygularla bu ülkeyi nereye taşımayı düşünüyorsunuz? Bu gidiş doğru bir yol olabilir mi?

Ülkemi yönetenler, ulus olarak içinde bulunduğumuz, siyasi, ekonomik ve sosyal olumsuzluklar nedeniyle bu durumdan bir an önce çıkabilmemiz lazım. Bunun da tek çözümü var!.. Tez elden, ülkede ki tüm siyasi parti liderleri ile bir masaya oturmalısınız. Artık siyaset düşünülecek zaman değil ve sona yaklaşıyoruz. Güçlü bir Türkiye için zaman kaybetmeden kollar sıvanılmalı. Bu birliktelikle tüm dünyaya güçlü bir resim verecek, hem de içinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal sorunların çözümleri bulunacaktır. Bunu yaparsanız halkın nazarında büyümekle kalmaz, ülke olarak da kazançlı çıkarız. Birlikte masaya oturacaklarınızın da ülkesini çok seven, ülkesi için canını verecek insanlar olduğunu unutmayın.

Zaman daralıyor.

Ya tüm muhalefet liderleri ile  masaya oturup bu sorunu birlikte çözeceksiniz ya da seçim sandığını halkın önüne getireceksiniz.

Komşu ülkeler ve dünya ülkeleri arasında saygınlığımızı  bir an önce kazanmamızın yöntemi de aynı masa etrafında olmaktan geçiyor. Etraf, ateş çemberi, güney sınırımızda devlet yapılanması tamamlanmak üzere… Ekonomik olarak durumumuz ortada, halk büyük sıkıntıda. Yıllardır uluslararası ilişki uzmanları ve muhalefetin önerdiği, yapmayın etmeyin dediği Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile bir yere varamayacağız diyenleri dinlemediğiniz gibi bunları söyleyenlere de hakaretler ettiniz.

Ne dediler? Suriye, Mısır, İsrail ve Arap devletleri ile ilişkilerinizi bozmayın, dediler. Peki şimdi ne yapıyorsunuz? Mısır ve Suudi Arabistan’la diplomatik ilişkilere girmek için girişimlerde bulunuyorsunuz. Doğru olanda bu değil miydi zaten? Gelinen bu noktada kaybedilen zamanın hem siyasi hem de ekonomik olarak nelere mal olduğu da gün gibi ortada.

Sayın Cumhurbaşkanı, yukarıda ifade edilenler, ülkenin yaşadığı olumsuzlukların sadece bir bölümü. Şunu kabul edin ki, bu konulardaki danışmanlarınız sizi doğru bilgilendirmediler!...

Hep milletim diyen Sayın Erdoğan, halkın içine inin ve siz dinleyin durumu tüm çıplaklığı ile,  görün. Tüm bu olumsuzluklar yaşanırken, üstüne üstlük, bunlar da yetmezmiş gibi son günlerdeki mafya atışmalarından da kamuoyunda oluşan geleceğe özgü umutsuzluğu tahmin dahi edemezsiniz!...

Özü şu; sizin öncülüğünüzde, aydınlık bir Türkiye için bir an önce tüm muhalefetle bir arada yeni bir anayasa ile birlikte yeniden parlamenter sisteme dönülmeli.

Devamlı Türkiye eski Türkiye değil diye diye eleştiriyorsunuz da, övündüğünüz yeni Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun övünülecek bir yanı olmadığı gibi her şeyin dört dörtlük olduğunu iddia ettiğiniz yeni Türkiye’de, halktan “helallik” istemeyi de doğrusu pek anlamış değilim...

SON SÖZ:
“Cehalet de uyku gibidir. Seni uyandıran kişiye ilk tepkin kızgınlıktır”.  LA EDRİ