Değerli Okurlar, doğal afetlere karşı çaresiz kalıyoruz. Her çaresizliğin peşinden de yaşanılan felaketlerle ilgili konuyla alakalı alakasız bir sürü insan, aslı astarı olmayan anlatımlarıyla bilgi kirliliği oluşturuyor ve kamuoyunu yanıltıyor. Burada medyaya düşen görev, bu konuların gerçek uzmanları ile görüşüp halkı doğru bilgilendirmektir. Çünkü herkes her şeyi bilemez. Her konuda olduğu gibi bu konuda da liyakat sahibi insanların görüşleri esas alınmalıdır.

Ben de ormanlar ve yangınları konusunda Cerrahpaşa Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Alper Hüseyin Çolak’tan bizi ilk ağızdan bilgilendirmesini rica ettim. Aşağıdaki metin kendisine aittir. Teşekkürler Hocam…

“Akdeniz ormanlarımız cayır cayır yanmış ve halen de yanmaya devam etmektedir. Bu sırada birileri ise ‘Yangınlar bu coğrafyanın kaderi ve doğal parçasıdır; yanan orman alanları kendi haline terk edilmelidir’ şeklinde yangından sanki üzülmemek gerekirmiş gibi algı yaratan yorumlar yaparak buraların doğaya terk edilmesi gerektiğini topluma anlatmaktadırlar. Bu anlayış, ülkemizin Akdeniz bölgesi orman varlığını
tehlike altına sokacak ve vatandaşlarımızın orman

koruma duyarlılığına zarar verebilecek bir niteliktedir. Sel felaketleri sonrasında Tekke Deresi (1959, Akşehir) ve Behzat Deresi (1955, Tokat) gibi çıplak birçok havza o zamanlar nasıl orman teşkilatı tarafından ağaçlandırılmışsa bugün de orman teşkilatı yanan orman alanları için tüm gücünü kullanarak ‘Yanan Ormanların Yeniden Ormanlaştırılması Seferberliği’ni ya da ‘Akdeniz Milli Ağaçlandırma Seferberliği’ni tereddütsüz
başlatmalıdır. Böylesine dev bir seferberlik niye?

Akdeniz ormanlarının doğal yapısı binlerce yıl içerisinde değiştirilmiştir. Burada çıkan yangınlar insan tarafından hızlandırılmış ve ormanın taşıma kapasitesinin üzerindedir. Bu nedenlerle orman yangınla restore olmaz, aksine birçok yerde yapısı daha da bozulur. Bu seferberlik aynı zamanda, orman ekosisteminin kendini afetlerden koruyucu doğal mekanizmalarını tekrar yerine getirilmesine katkı sağlayacaktır.

Yanan binlerce hektar orman alanı ormanlaştırılabilir mi? Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, ülkenin tekrar ormanlaştırılması ormancılığın ana davası olarak kabul edilmiş ve bunu gerçekleştirebilmek için ülke topraklarının her köşesine fidanlıklar açılmış ve tohum kaynakları seçilmiştir (Bunların bir kısmının kapatılması veya arazilerinin başka amaçlı tahsisi ise oldukça düşündürücüdür!) Her ne kadar Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü gibi bir dev teşkilat kapatılmış ve ağaçlandırmalar konusunda deneyimli kadroları dağıtılmış olsa bile, ormancılık teşkilatının ağaçlandırma konusundaki alt yapısı ve bilgi düzeyi, sanılanın kat kat üstündedir.

Bu ülke 1985-1988 yılları arasında kesintisiz her yıl 100-120 bin hektar ağaçlandırma yaparak dünyanın ormanlaştırılması konusunda adını
duyurmuştur. Bu konuda insanımız endişe etmemelidir. Ülke ormancılığı (kurumsal yapısındaki bozulmaya, deneyimleri dışındaki alanlarda çalışmayı zorunlu kılan personel rotasyonlarına rağmen) ‘ele geçen her fidanın, görülen her yere dikilmesini, ağaçlandırma sanan’ bir anlayışı aşmış bir bilgi birikimine sahiptir.

Orman yangınlarına müdahalede ne kadar hızlı hareket ederseniz o kadar başarılı oluyorsanız yanmış alanların restorasyonu konusunda ise tersine aceleci olmadan doğru ve yerel restorasyon kararları alınmalıdır. Aceleci davranıp restorasyon için bir yol haritası olarak; yanan
orman alanları hiçbir şekilde tek ağaç türüyle bloklar şeklinde ormanlar olarak planlanmamalı ve etrafı örneğin primidal servi gibi ağaçlarla koruma şeridi yapılmış pırasa tarlalarına da dönüştürülmemelidir. Bunun için arazi etütleriyle yangından zarar gören yerler için yükselti basamaklarına ve doğal bitki örtüsünün özelliklerine göre belirlenmiş ‘alan kategorileri’ oluşturulmalıdır. Bu kategoriler sizin nerede, ne zaman ve ne yapacağınıza temel oluşturacaktır. Bunların sonucunda sınırlı da olsa doğaya terk edilecek alanlar olabilir, ama çoğu alan ekim ve dikim yoluyla doğaya uygun modelli ormanlaştırma alanı olarak karşımıza çıkacaktır.

Yanan orman alanlarında alınacak önemler alan kategorilerine göre farklılıklar gösterir ki, bunlardan birkaç tanesini bilgi olması bakımından sıralayacak olursak; Sert yapraklı-yapraklı doğal ormanların insanın tahribi sonucunda yerini işgal eden makilikleri tekrar diğer yapraklı ağaç türlerine (meşe gibi), makilikleri de tamamen yok etmeden dönüştürmelidir. Yanan ormanlarda sadece Kızılçam yoktur, kendiliğinden
gelemeyen diğer ağaç ve çalı türleri ekim ve dikim yoluyla getirilmelidir. Yangın öncesinde kapalılığı bozuk, yeterli tohum ağacı olmayan yerlere ağaç türlerinin gençliği kendiliğinden gelemeyeceğinden bu alanların doğal ağaç türleri ekim ve dikim yoluyla getirilmelidir. Yangın sonrası kül ve ince toprağın özellikle eğimli ve karstik arazilerde sonbaharda başlayacak olan muhtemelen kuvvetli yağışlarla savunmasız bir şekilde akarak koyları, denizleri, vadi tabanlarını ve dereleri külle ve çamurla doldurmadan (üst toprağı erozyonla yitirmeden) çok farklı modelli teraslamalar yapılmalıdır. Ayrıca özellikle sığ ve yanan makilik alanlarda oluşabilecek hidrofobik maddelerin toprak altına 10-15 cm kadar derinlikte adeta bir naylon örtü serilmiş tabaka etkisiyle yakın zamanda insanlarımıza yüzeysel akışları ve selleri yaşatmaması
için uygun modelli teraslamalar ve kısmi toprak işlemeleri yapılmalıdır.

Orman ekosistemleri ormandan açık alana geçişte kenar kısmında bir perde oluşturur. Bu perde, özellikle yangın tehlikesi olan bölgelerde orman üst toprağının neminin korunmasını sağlar. Bunlar yangının ilerlemesine ya da başlamasında engel olmada oldukça önemli olup, restorasyon çalışması sırasında dikimlerle oluşturulmalıdır. Dere yataklarında kaybedilmiş geniş yapraklı doğal kuşaklar tekrar oluşturulmalıdır. Yangın riskinin azaltılmasında en önemli olanaklardan birisi yörenin doğal türleri arasından yanmaya daha dayanıklı olan türlerin (Servi, Zakkum, Sakız ağacı, Meşeler ve diğer bazı yapraklı ağaç türleri) yangın koruma şeritleri olarak doğayı taklit ederek ağaçlandırmalarda kullanılmasıdır. Bunların yanında doğal türümüz olmamasına rağmen Kıbrıs akasyası yanma konusunda dayanma yeteneği çok yüksektir (özellikle doğallığın bozulmuş olduğu yerleşimlerle ormanın sınır olduğu yerlerde diğer doğal türlerimizle birlikte kullanılması düşünülebilir).

Yukarıda sayılan önlemlere baktığınızda sanki doğada bir bahçe işletmesi yapıyormuşsunuz hissine kapılabilirsiniz. Aslında yapılacak işlemler doğaya yeni eklemeler değildir. Yüzlerce yıl boyunca doğadan sömürerek aldığımızı ona geri vermeye çalışmamızdan başka bir şey değildir. Bu gibi önlemleri almazsanız biliniz ki ormanınızın yapısı daha da bozulacaktır.

Yanan orman alanlarında dev dozerlerle toprak işlemesi ve örtü temizliği yapılarak mı çalışılmalıdır?, Tabii ki hayır. Peki, bunu başarabilir miyiz? Orman teşkilatı bunun en iyi örneklerinden birisini Dursunbey orman yangınında vermiştir. 1945 yılı Ağustos ayında Dursunbey’de çıkan orman yangınında 12 bin 600 hektar orman alanı yanmıştır. Prof. Dr. Besalet Pamay yangın alanlarda yaptığı incelemelerde yangının bazı yerlerde kendiliğinden durduğunu, ilerleyemediğini belirlemiş ve bunları ekosistemin doğal “ateş koruma şeritleri” ve “ateş durdurma şeritleri” olarak belirlemiştir. Dursunbey’de de yanan Karaçam ve Kızılçam ormanlarıydı ve yangının insan müdahalesi olmadan kendiliğinden durduğu yerler bu ormanların içindeki Kayın, Palamut Meşesi, Saçlı meşe, Dişbudak, Gürgen ve Akçaağaç gibi yapraklı ağaçların olduğu yerlerdi. Hocamız doğanın bu önlemini doğayı taklit ederek yanan orman alanlarının restorasyonu ve ağaçlandırılmasında kullanılmasını 70 yıl önce önermişti! O zamanlar bile dar devamlı ya da kesikli teraslar üzerinde ekim ve dikimler yapılmış, teraslar arasında sürgünden veya doğal yolla tohumdan gelen ağaç, çalı ve diğer türleri korunmuştur.

Değerli bilim insanları, ülke topraklarının ve ciğerlerinin korunması mücadelesine katkı vermek istediğinize inanıyoruz. Ancak ne bilgi kirliliğine ne de ümitsizliğe yol açmayınız. Birkaç dakikanızı ayırınız ve operasyonel bir birim olarak ‘Silvikültür’ bilim dalı ne iş yapar diye bir bakınız. Yangınla mücadele de yangın sonrası restorasyon da amatör önerilerle yapılabilecek iş değildir. Nasıl ki çok iyi bir biyoloğun, kanser hakkında fikir sahibi olabileceğini kabul etsek de, hangi teknik ile tümörün alınması gerektiğine veya alınıp alınmaması gerektiğine karar vermesini bekleyemiyorsak, sadece temel bilimlerdeki bilim dalında çalışan birilerinin de, ‘hangi ormancılık operasyonlarının çok iyi’ olduğuna karar vermesini beklemek doğru değildir. Zaman, ‘Ormanlaştırma Seferberliği’ zamanıdır.”