Perşembe günü bu köşede “İşten artmaz, dişten artar” başlıklı bir yazım yayınlandı. Bu yazının vermek istediği esas mesaj, Türkiye’de “faiz artırma” yöntemiyle enflasyonun kalıcı olarak düşürülemeyeceğiydi. Bu tezi de şöyle savunuyordum. “Çift (dolar ve TL) paralı” bir ekonomiye sahip ülkemizde TL faizinin artması, yurtdışından “sıcak para” çekmeye yarıyordu. TL faizi yeterince yüksekse, yabancı finansal yatırımcılar Türkiye’ye döviz yolluyordu. Yollanan dövizlerin önemli bir kısmı TL’ye dönüşünce hem piyasadaki toplam para miktarı genişletiyor, hem de arz fazlasından dolayı döviz fiyatları düşüyordu. Buna ilave olarak, para bollaşınca daha önce artmış olan TL faizleri de iniyordu. Bol para, düşük faiz ve ucuz döviz sayesinde GSYH hızla büyüyor, hane halkının “harcanabilir geliri” alınan borç sayesinde, artan GSYH’den de hızlı artıyordu. En önemlisi döviz ucuzlayınca ithal emtia ve mallar ucuzluyor ve enflasyon düşüyordu. Bu rahat ortamda ücretler hem dolar, hem de reel TL olarak artıyordu. Gelir dağılımı da daha eşit hale geliyor ve hayat herkes için ucuzluyordu.

SÜRDÜRÜLEMEZLİK

Ancak bu olumlu gelişmeler yaşanırken cari açığın artması gibi istenmeyen bir olumsuzluk oluşuyordu Artan cari açıkla birlikte doğal olarak, ülkenin dış borç stoku büyüyordu. Borç stoku büyürken, yıllık döviz akımının  azalması (cari açık büyümesi diye okuyun) yabancılarda “Acaba Türkiye temerrüde düşer mi?”  tedirginliği yaratıyordu. Durumdan vazife çıkaran “rating” firmaları “kırılganlık arttı” diyerek notumuzu indiriyordu. Bu not kırmalar, sonun başlangıcıydı. Çünkü  kırılganlık arttıkça sıcak döviz girişi azalıyordu. Üstelik döviz arzı azalırken, talebi artıyordu. Sonuçta döviz fiyatı yükseliyordu. Döviz fiyatının yükselmesi enflasyonu yükseltiyor, yükselen enflasyon döviz fiyatını daha da yukarı itiyordu. Oluşan sarmal, bir kriz çıkmadan (IMF’ye gidilmeden) durmuyordu.  “Rating”i düşen Türkiye’nin dış borçlanmaya ödediği döviz faizi fahiş çıkıyordu. Hazine’nin son Eurobond ihracında beklenen dolar  faizi %8 oldu). 70 yıldır (aslında daha da uzun bir süreden beri) devam eden “faiz artırarak enflasyonu düşürme” girişimlerimiz enflasyon artışıyla sonuçlanmıştır. Bu yöntem yüzünden TL’den 6 sıfır attık. İnşallah bir daha sıfır atacak hale düşmeyiz.

CARİ AÇIKSIZ KALKINMA YOLUYLA ENFLASYONU DÜŞÜRME

Perşembe günkü yazı “cari açıkla/dış borçla” büyüme ile ilgili değildi. Türkiye ekonomisi son 70 yıldır, dış borç sayesinde (veya dış borca rağmen) büyümüştür. Ama 70 yıldır enflasyonu kalıcı olarak düşürememiştir. Konu budur. Beni eleştiren dostlarımdan biri “Futbol kulüplerimiz de uzun yıllardır borç içindedir, ama yola devam ediyorlar”  diyor. Yani madem ki;  Türkiye  70 yıldır dış borçla yaşamıştır; bir 70 yıl daha dış borcunu büyüterek yoluna devam eder demeye getiriyor. Dış  kreditörler, eski borçlarımızı döndürmek için bize yeniden borç vermeye mecburdur, diye ekliyor. Türkiye’ye yön veren “iktisat düsturu” bundan daha iyi anlatılamazdı. Zaten ben de “cari açıksız büyüme modeline” geçmeden “enflasyon kalıcı olarak indirilemez” tezini savunurken, karşı tezin ne kadar yaygın olduğunu söylemiştim. Ben, sadece enflasyonun niçin kalıcı olarak düşürülemediğini anlatmak istemiştim.

Son söz: Dış borçsuz yapamam diyen, enflasyona katlanır.