Önce Rusya’daki Wagner isyanı tartışıldı.
Peşi sıra Fransa’daki göçmen isyanı.
İkisi de dış gündemdi ama ikisinde de iç dinamiklerle bağlantı kuruldu.
Paralı savaşçıların oluşturduğu Wagner’in bir benzeri Türkiye’de de vardı. Haliyle herkes, “yarın birgün Wagner’in yaptığını SADAT da yapabilir” diye uyarılar yaptı.
İktidar mensuplarımız bu yorumları çok ileri buldu.
Oysa Wagner’in kurucusunun bir zamanlar Rusya lideri Vladimir Putin’in en iyi dostlarından biri hatta aşçısı olduğunu düşünecek olursak, SADAT konusunda da her türlü ihtimali dikkate almak zorunda olduğumuzu görürüz.
Fransa’daki göçmen isyanı da akıllara Türkiye’deki göçmenlerin benzer şeyler yapması ihtimalini getirdi. İnsanlar haklı olarak iktidarı “benzer olaylar Türkiye’de de olabilir” diye uyarmaya başladı.
Büyük çoğunluğu askerlik çağında ve askerlik eğitimi almış göçmenlerin, hiç beklenmedik bir kıvılcımla yarın birgün Hatay, Kilis, Gaziantep ve İstanbul sokaklarını savaş alanına çevirmesi işten bile değil.
İktidardan beklenen bu iyi niyetli uyarıyı alıp “endişeniz olmasın, bütün tedbirleri alıyoruz” benzeri karşılıklar vermesi gerekirken, iktidar sözcüsü Ömer Çelik şu mesajı paylaşmış:
“Türkiye’yi sömürgeci ülkelerde gerçekleşen ve ırkçı şiddete dayanan köklü sebepleri olan hadiseler üzerinden değerlendirmeye çalışanlar, Avrupa’daki faşistlerle aynı düzlemde durmaktadır. Türkiye güven içinde yoluna devam ederek bu zihniyete geçit vermeyecektir.”
Avrupalılar göçmenler konusunda sömürgeci olabilir.
Avrupalılar göçmenler konusunda ikiyüzlü olabilir.
Türkiye’deki iktidar göçmenlere Ensar felsefesiyle yaklaşabilir, hatta göçmenleri kendi vatandaşlarından daha muteber görebilir.
Ancak bunlar Türkiye’de göçmenlerin başrolde olduğu benzer olayların yaşanma riskini ortadan kaldırmaz, bu konuda uyarıda bulunan insanları da “Faşistlerle” aynı düzleme getirmez.
Gizli servislerin, yabancı istihbarat örgütlerinin cirit attığı bir alanda her şey bir kıvılcıma bakar.
Dilerim yaşanmaz ama benzer olaylar Türkiye’de de yaşanırsa Sayın Çelik’e bu mesajı hatırlatılır.
Çok erken oldu Büyükelçim
Büyükelçi Murat Karagöz ile 28 yıl önce acemi bir diplomasi muhabiriyken tanışmıştım.
Belki tesadüfen, belki çalışkan olmasından hep biz gazetecilerin ilgi alanında olan dairelerde görev yaptı. Bu sayede hep diyalog içinde kaldık.
Özellikle Washington Büyükelçiliği ve Cumhurbaşkanlığı Dış Politika Danışmanlığı görevlerindeyken çok sık karşılaştık.
Çok iyi arkadaş olduk ama arkadaşlıkla işi hiç karıştırmadık.
Tam bir yurtseverdi. Devlet işleri deyince ağzını bıçak açmazdı. Dostumuz Murat gider, “Diplomat Murat” gelirdi. Söylenmemesi gereken hiçbir şeyi bize söylemezdi. Bazen “off the record anlat” diye yalvarırdık, yine de ikna edemezdik.
Bu durumu gazetecilik hayatımda bir defa bozabildim.
Murat Karagöz2002 yılında BM Genel Kurulu kapanış toplantıları için New York’taydık. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i takip ediyorduk ve Murat da orada görevliydi.
Bize verilen programda Sezer ile Ürdün Kralı 2. Abdullah’ın görüşmesi vardı. Ancak o görüşme olmadı. Kaldıkları otelin lobisinde yakalayınca “Sayın Cumhurbaşkanı Ürdün Kralı’yla görüşmeyecek mi?” diye sordum. Programın iptal edildiğini söyledi. Hemen nedenini sordum. Önce söylemek istemedi. Biraz düşündükten sonra, anlatmaya karar verdi.
Kral Abdullah’ın teamül gereği Sezer’in kaldığı yere gelmesi gerektiğini, ancak kendi kaldığı yerde görüşmekte ısrar ettiğini aktardı. Bunun üzerine görüşmeyi iptal ettiklerini anlattı. Bu bilgi benim için manşetlik haberdi. Hemen yazıp geçtim. Ertesi gün Radikal ve Posta gazetelerinde “Şımarık Kral” başlığıyla yayınlandı. Bütün meslektaşlarımı atlatmıştım.
Sezer’le Kral Abdullah’ın diyaloğu böyle gerilimli başladı ama daha sonra düzeldi. Karşılıklı ziyaretler oldu. Kral Abdullah 2013’te Ankara’ya gelip Anıtkabir’de gözyaşı döktüğünde, ketum diplomat arkadaşımızın 2002’de o bilgiyi boşuna paylaşmadığını anlamıştım.
Kaderin cilvesine bakın ki Murat Karagöz de 2016 yılında Türkiye’nin Amman (Ürdün) Büyükelçisi olmuştu.
Türkiye’nin çıkarları Murat için vazgeçilmezdi.
Oğluyla, annesiyle, babasıyla gurur duyardı. İyi bir baba, muhteşem bir evlattı.
Ayrıca vazgeçilmez bir sevdası da Fenerbahçe’ydi.
Geçen cuma günü, ölüm haberini aldığımda şok oldum, içim acıdı, çok üzüldüm.
Kelimeler boğazıma düğümlendi.
Sadece “Çok erken oldu Sayın Büyükelçim, seni çok özleyeceğiz” diyebildim.
Başta çok sevdiği Annesi Ayla Karagöz olmak üzere ailesine ve Dışişleri camiasına başsağlığı diliyorum.