İktidarın keskin bir dönüş yaparak İsveç’in NATO üyeliğine “Evet” demesi, en az İsveç’liler kadar bizim yandaş medyayı da sevindirdi.

“İstediğimizi aldık, vizeyi verdik” diye manşetler attılar.

Ancak... Neyi aldığımız belli değil!

Belki, her zamanki gibi “nasihat” almışızdır!

İktidar kanadı “Savunma yaptırımlarının kalkmasından, Avrupa Birliği üyeliği ve vize serbestliğine kadar bütün taleplerimiz karşılandığı için İsveç’in NATO yolunu açtık” diyorlar.

Kuşkusuz Türkiye’nin yüzünü Batı’ya döndürmesi demokrasimiz ve ekonomimiz için olumludur. Fakat Avrupa Birliği’ne kabul edilmemiz bir hayal!

1963’ten beri, tam 60 yıldır Avrupa kapısında bizi birliğe alsınlar diye bekliyoruz.

Bir 60 yıl daha beklesek nafile...

Bu yapımızla bizi Avrupa Birliği’ne almazlar!

Tam bir demokratik hukuk devleti olmadan, insan hakları ve özgürlükler konusunda gerçekçi adımlar atmadan Avrupa Birliği’ne girmek hayal bile edilemez!

★★★

Halimiz malum...

Hukuk yok!

Yargı bağımsızlığı yok!

Güven yok!

Demokrasimiz “topal ördek” gibi...

Hukuksuz tutuklamalar devam ediyor...

Anayasa’nın emredici hükmüne rağmen, milletvekili bile hapiste yatırılıyor!

Yaşları 80 ile 90 arasında olan hasta, tedaviye muhtaç, emekli generaller hapishane hücrelerinde mahpus tutuluyor... (Dünyada emsali yok!)

Ülkede adalet mumla aranır hale geldi...

Gerçekçi olalım... Avrupa Birliği böyle bir ülkeyi arasına alır mı? 60 yıldır almıyor ve almaz!

Avrupa gelişmiştir, zengindir, kültürlüdür ama aynı zamanda ikiyüzlüdür, sadece kendi çıkarını düşünür. Menfaati olmadan hiçbir ülkeye “yeşil ışık” yakmaz!

★★★

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaklaşık sekiz-on yıldır “Batı karşıtı” dil kullanıyor, Avrupa Birliği’ni “Haçlı ittifakı” olarak suçluyor, “Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız kalmadı” diyordu...

Birdenbire politikasını değiştirdi, yüzünü Batı’ya çevirdi... İyi yaptı, doğru yaptı... Çünkü Türkiye’nin geleceği Batı’dadır.  Ancak...

Batı’ya yöneliş lafta kalmamalı... Erdoğan üyelik için samimiyse, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı konularında sağlam adımlar atmalı, Türkiye gerçek bir hukuk devleti olmalı.

Aksi halde Avrupa Birliği üyeliği bir hayalden öteye gitmez!

“Dağda petrol olmaz!”


Üç gün önceki yazımda “Bu defa doğrudur inşallah” diyerek, iktidarın “Kato Dağı’nda petrol bulunduğu” müjdesini nakletmiştim.

Gabar Dağı’ndan sonra Kato Dağı’nda da petrol bulunduğu ve bu petrolün Türkiye ekonomisini kurtaracağı iddia ediliyordu...

Jeoloji Yüksek Mühendisi olan okurum Raşit Osmançavuşoğlu’ndan ilginç bir e-posta aldım. Bunu yorumsuz olarak okurlarımla paylaşmak istiyorum:

“Sayın Turan, ben yerbilimciyim (Jeoloji Yüksek Mühendisi) 40 yıl Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nde çalıştıktan sonra emekli oldum. 4 yıl Diyarbakır’da Bölge Müdürlüğü yaptım. Gabar Dağı’nı ve Kato Dağı’nı çok iyi bilirim. Asfaltit sondajları yaptık. Dağda petrol olmaz. Bilime aykırıdır. Saygılar.”

(Raşit Osmançavuşoğlu)

TEBESSÜM

“Akıl vergisi” akıllı işi mi?


Padişah, vezirine  “Paramız kalmadı, yeni bir vergi bul” diye emredince vezir hemen:

“Buldum!” demiş “ Öyle bir vergi çıkaracağız ki, millet sevinerek verecek!”

“Nasıl bir vergi bu?”

“Akıl Vergisi, efendim... Herkes seve seve verecek”

Padişah kızgın bir şekilde homurdanmış:

“Akıl vergisi çıkartırsak herhalde senden almamak gerekecek!”

GÜNÜN SÖZÜ

Ağır vergilerle güçsüzleri ezen devlet güçlü değildir!