Diyarbakır’a gittiğimde, mutlaka uğramam gereken yerlerden biri, kamuoyunda “Diyarbakır Anneleri” olarak bilinen, evlatları kandırılarak, zorla ya da gönüllü olarak bölücü terör örgütüne katılmış anne-babalar olacaktı. DEM’in daha önce il başkanlığı olarak kullandığı binanın hemen önünde yaklaşık 5 yıldır evlatlarını umutla bekliyorlar. Evlat nöbetine 370 aile kayıtlı. 46’sı evladına kavuştu. Kimilerinin ise ölüm haberleri ulaştı. 

Gazeteci ve eski CHP milletvekili Mustafa Balbay, avukat Sertaç Eke ile birlikte çadırın önüne geldiğimizde bir hareketlenme oldu. Saygıyla karşılayan polislere, “Diyarbakır Anneleri” ile görüşmek istediğimizi söylediğimizde, kimliklerimizi sordular. Kim olduğumuzu, ne amaçla geldiğimizi söyledik. Az sonra komiser bey geldi, çadırda bekleyen annelere haber gönderildi, onların görüşme talebimizi kabul etmesiyle birlikte çadıra girdik. Hepsi bizi büyük saygıyla karşıladı.

ONLARLA DERTLEŞTİK

Bir annenin evladını elinden alıp dağa götürmek kolay mı? Hani anne-baba bile çocuğunu terör örgütünün emrine verir? İşte o anneler, bazılarının babaları ‘Evlat nöbeti’ne geliyor. O çadırı “soğuk-sıcak demeden” boş bırakmıyorlar. Büyük boy bayrağımız çadırda asılı. Önünde sandalyeler, masa ve o masada beklenen evlatların fotoğrafları. Hepsi çerçeveletilmiş, her fotoğrafın üst kısmında bayrağımız var.  Birileri geldiğinde herkes evladının fotoğrafının bulunduğu bölüme geçiyor ya da fotoğrafını oturacağı yere getiriyor, kucaklarından indirmiyor.  Oturduk. Onların kucaklarında yine evlatlarının fotoğrafı. Onlarla dertleştik. Sizlere de tanıtayım.

EKMEK ALMAK İÇİN ÇIKTI

Fadime Hanım Kocaeli’nden gelmiş. Eren Yalçın’ın annesi. Fadime Hanım gözünün yaşını sildi, oğlunun öyküsünü anlattı:

“Eren, bir sabah ekmek almaya gitti. Bir daha da hiç dönmedi. Kendisinden 10 yıldır haber alamıyoruz. O beş kardeşin en küçüğüydü, en kıymetlimizdi. 16 yaşında gitti, şimdi 26 yaşında. Oğlumu umutla bekliyorum. Sanki bir gün çıkıp gelecek, ben ona sarılacağım ve birlikte evimize döneceğiz.”

İmmihan Fırkan, İstanbul’dan gelmiş. O da oğlu Mehmet Nili Fırkan’ın peşinde. Onun öyküsünü şöyle anlattı:

“Mehmet Nili, sizin gibi gazeteci olacaktı. İzmir’de İletişim fakültesi son sınıfta okuyordu. Mezun olmasına günler vardı. Bir gün bir arkadaşı telefon etti. 21 Mart 2015’ti. O gün Nevruz bayramıymış. Biz Nevruz falan bilmeyiz. Akşam oldu eve gelmedi. Arkadaşlarıyla birliktedir diye düşündüm. Gecikeceği zaman hep haber verirdi, bu kez haber vermedi. Uyuyamadım. Gece uyanıp odasına gittiğimde yatağı bozulmamıştı. İşte o an, ‘Eyvah…eyvah’ dedim. Telefonuna cevap vermiyor. Çıkış o çıkış. Bir daha da dönmedi. Terör örgütünün bir ajansında onun videosunu gördüm. O zaman yaşıyordu. İstanbul’dan buraya oğluma kavuşurum umuduyla geldim.”

Bir gece PKK gelip evi sardı

Necibe Çiftçi, Hakkari-Şemdinlili. Kucağındaki çerçevede iki kişinin fotoğrafı var. Birisinin altında “Şehit” yazıyor. Necibe Hanımın oğullarından Rojhat, çalışmak için köyden, ağabeyi Sami’nin evine gitti. Necibe Hanım, oğlunun 2015’te götürülüşünü şöyle anlattı: “Bir gece PKK evi sarıp onları götürüyor. Büyük oğlumu şehit ettiler. Rojhat ise onların elinde. 4 oğlum, 4 kızım vardı. Şimdi 2 oğlum var. ”

YÜREĞİM KANIYOR

Vanlı Nazlı Hanım, 13 yaşındaki Şerima’nın annesi. Kızının ellini-kolunu bağlayıp terör örgütü militanları tarafından üç araç değiştirilerek götürüldüğünü anlatıyor: “Şerima, okuyup savcı olacaktı. Kaçırıldığında babası devlete haber verdi. Bir gün, ‘Gelin kızı alın’ dediler. Kaynım, kayınbabam, eşim gittiler. Orada bir çatışma çıkıyor. Ama kızımı alamadılar. Kızımı kurtarmak için her çareye başvurdum. Gidip HADEP binasının önünde eylem yaptım, camlarını kırdım. Kızım için çalmadığım kapı bırakmadım. Geçen yıl terör örgütün yayın organında kızımın öldüğü söylendi. Van’da HADEP önünde eylem yaptığım için bana kimse ev vermedi, temizliğe giderdim, temizliğe de almadılar. Çaresizliğimi anlatınca, ‘Size devletin baksın’ dediler. 2012’den bu yana yüreğim hep kanıyor, kızım olmadan rahat etmem mümkün değil.”