Evlilikler, çiftlerin birlikte emek verdikleri ve zamanla geliştirdikleri bir bağ olarak oldukça hassas bir dengeye sahiptir. Ancak ilişkilerde bazen farkında olmadan sergilenen olumsuz davranışlar, bu dengeyi bozar ve zamanla çiftleri birbirinden uzaklaştırabilir. Evlilik ve aile terapistleri, uzun yıllara dayanan araştırmalarla hangi alışkanlıkların ilişkilerde sorun yarattığını ve boşanma ihtimalini artırdığını gözler önüne seriyor...

Araştırma sonuçları, altı yıl içerisinde ayrılan çiftlerin belli başlı bazı olumsuz alışkanlıkları sıkça sergilediklerini ortaya koydu. İşte, bu alışkanlıklar:

1-Sert başlangıçlar

Yapılan araştırmalar, bir konuşmanın ilk üç dakikasının o konuşmanın nasıl ilerleyeceğine dair belirleyici bir rol oynadığını gösteriyor. Eğer bir konuşma nazik ve yumuşak bir üslupla başlıyorsa, devamının da olumlu bir şekilde gelişmesi daha olası oluyor. Ancak sert, suçlayıcı bir tonda başlayan konuşmalar genellikle aynı sertlikle sona eriyor.

Özellikle “sen böylesin”, “her zaman”, “asla” gibi iddialı ifadelerle başlayan konuşmalar, partneri savunma pozisyonuna itiyor ve gerilim yaratıyor. Örneğin, “asla bana yardım etmiyorsun” veya “hep telefonunla ilgileniyorsun” gibi ifadeler, bir konuşmanın başından çatışmaya dönüşmesine yol açabilir. Her ne kadar duygularımız dalgalanabiliyor olsa da, konuşmalarda sürekli sert başlangıçlar yapmak, araştırmalara göre boşanan çiftlerde sıkça görülen bir özellik.

2-'Dört Atlı'nın çatışmalarda sık kullanılması

Dr. John Gottman’ın “Mahşerin Dört Atlısı” olarak nitelendirdiği dört tehlikeli davranış, ilişkilerde sıkıntıların habercisi olarak öne çıkıyor. Bu dört unsur, ilişkide rutine bindiğinde ayrılık olasılığını ciddi ölçüde artırıyor. Dört atlı, şunlardır:

Eleştiri: Partnerin karakterine yönelik kişisel eleştirilerle saldırmak.

Savunmacılık: Eleştirileri dinlemeksizin kendini savunmaya odaklanmak ve her şeyi açıklama gereği duyarak gerçeği reddetmek.

Taş Duvar: Partner konuşurken iletişime kapanmak ve diyaloğa girmekten kaçınmak.

Aşağılama: Eleştiriyi aşırıya taşıyarak duygusal istismara varacak derecede küçümseyici bir dil kullanmak.

3-Çatışmaların birikerek artması

Eğer sert başlangıçlar ve dört atlı ilişkide sıklıkla gündeme geliyorsa, bu durum bir süre sonra çiftlerin hayatını bir çatışma seline dönüştürebilir. Çiftler arasındaki en küçük tartışmalar bile büyük bir gerilime sebep olabilir ve sürekli bir stres hali oluşabilir. Bu da vücutta stres hormonlarının düzenli olarak salgılanmasına ve bu hormonların kronikleşmesine yol açar. Kronik stres altında kalan bireyler ise doğal olarak hayatta kalma mekanizmalarını devreye sokarak ya savaşmaya, ya kaçmaya ya da donup kalmaya meyleder. Ancak ara vermeyi ve sakinleşme yöntemlerini öğrenebilen çiftler, bu çatışma selinin etkilerini azaltabilir. Molalar vermek ya da sakinleşme yöntemleri geliştiremeyen çiftler ise zamanla daha mutsuz hale gelme eğilimindedir.

4-Beden dilinde tehditkâr işaretlerin olması

İlişkilerde beden dili, çoğu zaman farkında olmadan iletişimin önemli bir parçası haline gelir. Partnerler, birbirlerinin beden dilinden sevgi, güven ve bağlılık sinyalleri alır ve birbirlerinin beden dili üzerinden kendilerini güvende hissedip hissetmediklerini anlar. Kimi çiftler ise istemsizce kapalı ve tehditkâr beden dilini sıkça kullanır; bu da ilişkide daha fazla çatışmaya sebep olabilir.

5-Onarma çabalarının başarısız olması

Her ilişkide zorluklar ve çatışmalar yaşanabilir; önemli olan ise bu yıkımların üstesinden birlikte gelmek için çaba sarf edebilmektir. Sağlıklı ilişkilerde, çiftler birbirlerinin onarma çabalarını kabul etmeye ve uzlaşmaya daha yatkındır. Ancak ayrılık sürecine giren çiftler, genellikle bu onarma girişimlerine karşı daha isteksizdir ve eşlerinin onarma çabalarını kabul etmeleri de zorlaşır.

6-Olumsuz anılara odaklanma eğilimi

İlişkilerde zor dönemler her zaman olabilir; ancak bu zor zamanlara ve kötü anılara gereğinden fazla odaklanmak, ilişkiyi tüketen bir alışkanlığa dönüşebilir. Mutlu çiftler, ilişkilerinde güzel anılardan sıkça bahsederler ve zorlandıkları anlarda iyi zamanları hatırlayarak “bu zor günleri de aşabiliriz” diyebilirler.